Değişimin yönü: Seyisin hizmetkârlığı

Bediüzzaman Münazarat’ta meşrutiyeti ve demokrasiyi anlatırken o tarihte başkent olan İstanbul’u bir havuza benzeterek şöyle bir örnek verir:

Başkentte bulunan ve siyasetçilerden ve bürokratlardan oluşan devlet yöneticileri, taşraya, gönderdikleri memurlarla ve verdikleri emir ve talimatlarla nüfuz eder. Dolayısıyla başkent iyi insanlardan oluşan iyi bir ekiple dolu ise taşraya da bu iyilik sirayet eder. Aksi halde ise taşraya kötü yöneticiler ve kötü yönetim ulaşır ve yayılır.

Diğer ifadeyle başkent havuzu yukarıdadır ve yukarıdaki havuzun suları, aşağıya, taşraya bir ürün ve sonuç olarak dökülür.

Havuzun kaynağı nedir? İşte bu soru açısından Bediüzzaman kendi çağdaşı olan İslam âlimlerinden önemli bir biçimde ayrılmaktadır. (Cumhuriyetçilik açısından selefi salihin’e muhalefet ediyor olması da kanaatimizce bu mânâdadır).

Bediüzzaman’a göre mutlakiyette havuzdaki suyun kaynağı padişahın monarşik ya da oligarşik mutlak otoritesidir.

Demokraside ise havuzdaki suyun kaynağı bizzat milletin fertleridir. Yöneticiler yetkiyi ve gücü kendilerini seçen ve denetleyen halktan alırlar. Bediüzzaman havuz sisteminin pratik işleyişini ise şöyle tarif ediyor:

Eskiden, mutlakiyette, padişahın mutlak otoritesi vardı. Yani havuz en tepedeydi, taşrada muslukları vardı. Havuz pislenmişti, musluklardan da pis su akıyordu.

Meşruiyete dayanan gerçek meşrutiyetle birlikte ise durum değişmektedir. Her bir rey sahibi reyiyle padişah olmuştur. Otorite el değiştirmiştir. Yani artık havuzun üstünde de havuza su akıtan musluklar vardır. Havuz aşağıdadır ve bu çeşmelerden gelen temsilcilerle dolmaktadır. Halk temiz olmalı ve elindeki musluklardan havuza da kendisini temsilen vekil sıfatıyla temiz su göndermeli ki başkent yani devlet temiz olsun, havuza bağlı çeşmelerden de bu temiz su aksın, taşraya iyi yönetim sirayet etsin.

O halde Bediüzzaman’a göre demokrasiye geçiş; halkın iradesiyle, halkın eliyle, halkın faydasına olan, üç değişkenli, toplumsal ve kamusal bir dönüşümdür.

Halkın statüsü değişmektedir: Totaliter rejimlerde zirve değil taban olan halk, demokraside zirveye yerleşir. Yani taban tavana dönüşür.
Bu değişim halkın demokrasi kültürünü benimsemesi ile mümkündür.

Değişimi anlatacak bir örnek verelim: Devlet at olsun. Siyasetçi atı yöneten seyis olsun. Millet de atın sahibi olsun.

Devletin statüsü değişmektedir: Devlet “yöneten kudret” olmaktan çıkıp “yönetilen aygıt” haline gelmektedir.

Siyasetçi ve bürokratın statüsü de değişmektedir: Devlet denilen atı yöneten seyis, demokrasi ile birlikte, kendisini atın sahibi olarak görmekten vazgeçmektedir. Devlet atını, atın sahibi olan millet adına, milletten beslenerek ve millete hesap vererek yönetmektedir. Siyasetçi ve bürokrat “hizmetkâr” olmaktadır.

Bu üç değişim; halkın, siyasetçinin ve devlet memurunun zihniyetinin değişmesi ile mümkündür.
Bu üç değişim başarıldığında insanî hürriyet tamamlanmış ve asrı saadette örnekleri yaşanmış olan ihlaslı sosyal ilişkiler ağı yeniden ortaya çıkarılmış olacaktır.

Seyisin hizmetkârlığı işte budur.

(Mardin’de Artuklu Üniversitesinin ev sahipliğinde Akademik Dayanışma Araştırma ve Geliştirme Vakfının organize ettiği “Münazarat Sempozyumu”na gönderdiğim tebliğin özeti.)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*