Dekolte veya tacize uğrayan erkekler

Image
Bilimsel düşünce ve uzlaşma çizgisine dâvet eden ilâhiyatçı hocamızın sözleri, Freudistleri epeyce kızdırmışa benziyor.

Yine ikinci Avrupa’nın dünyaya yaydığı erkek merkezli “kadıncı hareketin” oluşturduğu mahalle baskısıyla, herkes kadıncı kesilmiş… Taciz etme, şiddet, öldürme, sefahete sürükleme ve zararlı tiryakilikler gibi her iki cinsi ilgilendiren meselelerde, medyamız maalesef yalnızca kadını esas alıyor.

En azından yansıyan resimler böyle. Sefihlerin kadını “yaratılış çizgilerinin” dışına çıkarmasıyla erkeğin uğradığı zararı, mağduriyetleri ve tacizi ne ekranlar ve ne de sayfalar aksettirmiyor.
Birinci Milenyum’un başında Fars coğrafyasında bir afet halini alan Mezdekîliğin İkinci Milenyum’un başında Avrupa’nın merkezinde—onların inandığı üzere—reenkarnasyonla tekrar zuhur edeceğini bilemiyorduk. Fakat Kur’ân’ın dürbünüyle mazi ve istikbali temâşâ eden Bediüzzaman, 19. yüzyılda Kuzey Avrupa’dan doğan “şimal cereyanının” mahiyetini anlatırken, tedbir alınmadığı takdirde “kızıl alevlerin” zamanımızı da vuracağını söylüyor. Materyalizm veya Freudizm adına bütün insanî prensipleri sosyal hayattan silmeye çalışan global dinsizliğin sebep olduğu “ahlâkî anarşinin” boyutlarını az-çok biliyorsunuz. Hedefi insanları dinsiz ve ahlâksız yapmak olan bu hareketin bilhassa Kemalizmin yardımıyla ülkemizde de kuvvet bulduğunu itiraf etmek zorundayız.
Renkli-renksiz devrimler, askerî darbeler ve son otuz senede inkişaf eden komünikasyon teknolojisini kullanan global dinsiz komitelerin parasal imkânlarıyla, insanlık bu dehşetli cereyan karşısında büyük ıztıraplar çekiyor.
Hayvandan farklı yaratıldığına inandığımız insanların sosyal hayatını, kadın-erkek münasebetlerini, giyim-kuşamlarını ve aile hayatlarını genelde dinler olmak üzere, örfler ve kültürler belli prensiplerle düzenlemişlerdir. Türkiye’mizde sosyal hayatın tahribine yol açacak davranış, giyim ve ailevî münasebetlere itiraz eden Müslümanlara “Gerici… Yobaz… Şeriatçı…” gibi suçlamalarda bulunan “ahlâk ve iffet” karşıtlarının; Japonya, Hindistan, Çin, Malaya, Latin Amerika ve hatta ilkel Afrika’daki “sosyal düzeni” kollayanları ne ile suçlayacaklarını siz de merak ediyorsunuzdur…

FREUDİSTLER HERKESİ KENDİLERİ GİBİ Mİ ZANNEDİYORLAR?

Mahalle baskısı genellikle çoğunluğun azınlığa tahakkümü şeklinde anlaşılır. Günümüzde yüzde on denilecek bir azınlığın dünya kapital ve imkânlarının yüzde seksenini eline geçirerek ekseriyete tahakküm ettiğini düşünüyoruz. Çoğu global banka ve fonları idare edenler, büyük medya kuruluşlarıyla dünyamızda “köy zorbalarını” oynuyorlar. Semavî dinlerin, Asya, Latin Amerika ve Afrika geleneklerinin ve bilimsel insanî prensiplerin yekûnunu “çağdışı” sayarak herkesi “şehevî duygulara” esir almak istiyorlar. Dinsiz felsefenin çalıştırdığı geveze akılları, beslediği enaniyetleri ve kuvvete tapan duygularıyla bazen yırtıcı canavarlardan daha zararlı hale gelebiliyor bu global cereyanların mensupları… Özgüvenci, kişisel gelişimci, egoist, hedonist ve yalnızca kendisini haklı gören “modernite talebelerine” göre, tenini teşhir etmeyen ve kendisini “nikâh çemberiyle” sınırlayan kadınlar “kişiliksiz (!)” kabul ediliyorlarmış. İnsanlığa ve bilhassa kadına zararlı bu yaklaşımı ellerindeki sinema, tiyatro, roman, ekran ve magazin basınla insanlığa propaganda ediyorlar…

TACİZE UĞRAYAN ERKEKTİR…

Erkeklerce cinsel tacize uğrayan kadınlar hakkında pozitif hukukta epeyce müeyyide var. Amerika, İran, Hint ve Çin’de idama varan cezaları biliyoruz. İşin garibi, feminizmin bayraktarı Avrupa, kadının en ziyade taciz, şiddet ve sefalete uğradığı coğrafya… Partnerlerince öldürülen kadın sayısında da birinci… Hıristiyanlığın Avrupa hayatına haram-helâl noktasında bir ölçü getirmediğini biliyoruz. Genel ahlâkın ve geleneğin dizayn ettiği bir hayata karşı, hayatımızı bin seneden bu yana düzenleyen bir dinimiz var. Müslümanlar—zarar vermemek kaydıyla—başkasının hayatına karışmadıkları gibi, başkalarının da kendi yaşayışlarına müdahale etmesine karşı çıkarlar. Freudistlerin hedefi İslâmiyetteki ölçülü kadın-erkek dengesini bozmak.
Kadının zaaflarından ve cehaletinden istifade ile kandırılan materyalist erkekler, onu insanî ve kadınlık değerlerinden soyutlayarak sokağa düşürmeye çalışıyorlar. Çıplaklığa özendirdikleri kadınlara ilâveten fuhşa sürüklediklerinin resimlerini, suretlerini ve figürlerini de kullanarak, onu hürmetsiz, ismetsiz, kabiliyetsiz, ahlâksız, nezafetsiz, zürriyetsiz ve korumasız olarak cadde ortasına bırakıyorlar. Elmanın yarısı mesabesinde kadını tamamlayan erkek işte burada tacize uğruyor. Cinsel tacize dönüşen boyutta kadını şehvanî duyguları tahrik maksadıyla medyada kullananlar erkekler olduğu gibi hedefledikleri kitle de maalesef yine erkekler. Gözünü, tenini, kulağını ve dilini fuhuştan korumak isteyen erkeklerin uğradığı tacizi araştırmak isteyenler, buyursunlar. RTÜK’ün cehalet ve korkaklıkla müstehcenliğe teslim ettiği ekranlar, gadap ve şehvet hissiyle zincirlenmiş bazı gazete ve dergiler, ürkek belediyelerin pespaye panoları ve cinselliği istismarla gençliği bitirmeye hedeflenmiş TV programları, internet sayfaları ve sinema ile, genelde insanın ve özellikle de erkeklerin cinsel tacizle hangi derelere yuvarlandıkları ortadadır.
Türkiye’miz “kadıncı dernekler” cenneti… Neoliberallerin paralarıyla örgütlenen “modern kadınlar” çoktan erkekleşti. Ve onlara servis yapan erkekler de tabiatıyla kadınlaştı. İnsanlığın neslini, ahlâkını ve geçimini erkekler düşünmek zorunda olduklarından, onlar da nihayet örgütlenmeli değil mi? Sevgili hocamız hadiseye ilmî yaklaşmak istemiş. Bilimsel bir ortak tavır aramış. Medenî Avrupa’nın geneldeki çizgisini dillendirmiş. Gel gör ki, beyinlerini uçkurlarının ucuna bağlamış ve kadını “modernite” kılıfıyla zevk aracı kabullenmişlerin ne dinlemeye ve ne de anlamaya tahammülleri yok gibi… Ele geçirdikleri imkânlarla özgürlük maskesi altında en büyük despotizm ve istibdadı insanlığa reva görüyorlar…

 

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*