Demir gibi sarsılmaz

Şems-i Tebrizî der ki: “Altın olsam, değerimi herkes bilir. Ben basit bir demir olayım, değerimi sadece anlayan bilsin.”

Kendisinin, insanlar arasındaki anlaşılmazlığıdır, ona bu sözü dedirten ve demiri altın cevherinden yeğ gösteren..

Tam bu noktada Üstad Said Nursî’nin de, icab-ı halinde kendi talebelerini “demir gibi sarsılmaz” olarak vasfettiğini hatırlayalım.

Yeri ve zamanı geldiğinde de şöyle dediğini:

“Ey demir gibi sarsılmaz kardeşlerim, bana yardım ediniz. Meselemiz çok naziktir. Ben sizlere çok güveniyordum ki, bütün vazifelerimi şahs-ı mânevînize bırakmıştım.” 1

Kendini Nur’un talebesi kabul eden herkesin bu hitaptan bugün de payına düşeni alması lâzım.

Bu ahirzamanda Allah’ın izniyle halimizi keşfeden Bediüzzaman’ın bir de şu hitabına yeniden muhatap olalım:

“Ey muhataplarım! Ben çok bağırıyorum. Zira asr-ı sâlis-i aşrın (yani on üçüncü asrın) minaresinin başında durmuşum; sûreten medenî ve dinde lâkayt ve fikren mazinin en derin derelerinde olanları camiye dâvet ediyorum.”

Bu hitabın sahibi ki, hem konuşan, hem yazan ve hem de konuşup yazdıklarını yaşayan hakîki âlim ve mücahid bir hatip!

Bakınız, sadece bu hitap bile ne kadar yeni, ne kadar orijinal ve daha evvel ne kadar duyulmamış!

Muhatapları ise bu hitaba lâyıkıyla muhatap olabilmekten ne kadar uzak, fikirleri ne kadar mazide kalmış, yeniden uyanışa ve yattığı yerden kalkıp doğrulmaya ne kadar muhtaç!..

Son yıllardaki gidişata bakılarak denilebilir ki; sadece ve sadece Allah’ın rızasını gözeterek, dünyevî ve şahsî menfaatleri arka plana atarak, hak ve hakikatın hatırını hiçbir hatıra feda etmeyerek yürünen bir yolda sarsılmadan yol alabilmek iyiden iyiye zorlaşmıştır.

Bu hale gelinmenin baş sorumluları da yine din ve iman ehli kardeşlerimiz olmuştur.

Öteden beri, Ahirzamanın söz sahibi Bediüzzaman’a kulak vermeden ve hatta -maalesef- ona itibar bile etmeden kendi kafa fenerlerine göre İslâmî çığır açma sevdasına kapılanlar sebep olmuşlardır, olmaktadırlar. Destursuz, ölçüsüz ve maalesef “Nur”suz siyaset âlemine dalanlar ve ne gariptir ki, Üstad’larına rağmen bu netameli ve karmakarışık siyaset âleminden din ve ahlâk namına medet umanlar sebep olmuşlardır.

Hal böyle olunca da, istikametli yolda sebatkârane yol almak, “demir gibi sarsılmaz” olanlara münhasır kalmıştır.

Açıkça ifade edelim: Bugünkü göz boyama hamlelerle, hipnozlanmış medyanın marifetiyle oluşturulan kamuoyunun ve hakim siyasî gücün nezdinde “altın” gibi elde tutulmaktansa, Bediüzzaman’ın “demir gibi” hitabına muhatap olabilmek paha biçilmez bir mazhariyet olsa gerektir.

Bugün Risale-i Nur’un medyadaki dili olan Yeni Asya’nın da, o “sarsılmaz kardeşler”den (Üstad’larına iktidaen) yardım istemeye ve “imdadımıza koşunuz” demeye hakları olsa gerektir. Üstad’ın ve Nur’un şahs-ı manevîsi adına, kendilerini Nur’a ve Üstad’a hadim olarak görme istidadında olan herkesten bunu isteme hakkına sahiptirler.

Zira Ahirzaman Peygamberi’nin (asm) vekili olan Ahirzaman Müceddidi’yle gösterilen yoldan gayrı yollar belâ ve musîbetleri de beraberinde getirir. Maazallah!

Sırf lillah için, sadece hakkın hatırını gözeterek istikametli yolda ilerlemenin manileri oldukça şiddetlenmiş ve güç kazanmış olduğu için, buna karşı dayanabilmek ancak yine şiddetli metanetle olur.

Bediüzzaman’ın buyurduğu gibi: “Hamiyet ise, şiddet-i mevânia karşı şiddetle metânet etmektir.” 2

Ve Âli İmran Sûresi 139. Âyete kulak verelim:

“Ve fütur getirmeyiniz ve mahzun olmayınız ve siz mü’minler iseniz çok yükselmiş olanlar ancak sizlersiniz.”

Dipnotlar:

1- Bkz. Ondördüncü Şuâ.
2- Bkz. Münâzarât/sual-cevap.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*