Demirel: Bediüzzaman, hem cumhuriyetçi, hem de demokrattır

BİN YILDA GELEN BİR ALİM

Demirel: “Bediüzzaman bir âbidedir. Bin yılda gelen İslam âlimlerindendir. Hem cumhuriyetçi, hem de demokrattır. Türkiye’nin onun demokratlığına ulaşabilmesi için kırk fırın ekmek yemesi lâzım.”

ÂLİM DEĞİLDİR DİYENİN ALNINI KARIŞLARIM

Demirel, 1990’de okuttuğumuz Kocatepe Mevlidi sonrasında yapılan haksız eleştirilere cevap verirken “Said Nursİ büyük bir İslam alimidir. Alim değildir diyenin alnını karışlarım. Mevlid okutmak suç mu? Türkiye’de mahkemelerden iki binin üzerinde beraat kararı almış Risale-i Nur’un müntesiplerine ne yapmak istiyorsunuz!” gibi ifadelerle, Yeni Asya mensuplarının mevlid okuttukları için gözaltına alınmalarına tepki göstermişti.

MGK’DAKİLER SAİD NURSî’Yİ BİLMİYOR

Demirel “MGK’da Bediüzzaman Said Nursi aleyhinde konuşmalar oldu mu?” ya da “Nur Talebeleri gündeme geldi mi?” diye sorulduğunda, “Mesele MGK’nın meselesi olamaz. Eğer böyle bir konuşma yapılacak olursa ben müdahale ederim” diye cevaplarken “Yalnız MGK’dakilerin bir kısmı Said Nursî ile Şeyh Said’in farkını bilmeyecek kadar bilgisiz. Yeni Asya’daki arkadaşlar, Bediüzzaman’ın Şeyh Said’in kıyama katılma çağrısına karşı gönderdiği ‘Türk milleti bin sene Kur’an’a hizmet etmiştir, bu milletin torunlarına kılıç çekilmez’ mektubunu sık sık yayınlarsa, bilgisi noksan insanlar bilgisini tamamlamış olur” tavsiyesinde bulunmuştu.

ALLAH YARDIMCIMIZDIR

Zeminler kaybolabilir, ama hak kaybolmuyor. Denize düşüyorsunuz, ama başınız suyun üstünde olduğu sürece nasıl olsa tutacak bir dalı Cenab-ı Allah halk ediyor. Allah yardımcımızdır ve inanan insanlar için zor yoktur. Ümitsizlik bataklığına ve çamuruna düşmemek lâzım.

HER GECENİN BİR SABAHI VAR

Her gecenin bir sabahı var. Haklı hiçbir zaman pişman olmamalıdır. Hakta sebat ettiği için pişman olmamalıdır. Hakta sebat netice itibarıyla bütün kapıları açıyor. Biraz zor ve uzun oluyor, ama zaman zaman kişi imtihandadır. Pes etmemek lâzım. Eğer inandığımız doğru, yaptığımız doğru, söylediğimiz doğru ise pes etmemek lâzım. Acaba bunda tereddüde düşebilir miyiz? İnandığımız doğru mu diye tereddüde düşebilir miyiz? Burada bizi tereddüde düşürmeyecek ahkâm var. Eğer yaptığımız o ahkâma uygunsa, niye tereddüt edelim? Tereddüt en kötüsüdür. Bakara Sûresinin 8, 9, 10, 11. âyetlerinde “Münafıklara dikkat edin” dediği hâdise odur. Aman tereddüde düşmeyin. Münafıklara dikkat edin. Çünkü münafıkların görevi tereddüt meydana getirmektir. Ve hakta sebat çileli bir iştir. Yalnız onurlu bir iştir, haysiyetli bir iştir. Zaman geçiyor, seneler geçiyor. Kişi kendi vicdanının muhasebesini hep yapıyor. Bu dünya hayatı çok kısa bir hayattır. Kişi bu dünya hayatının sonunda vicdan muhasebesini yaptığı vakit pişman oluyor ise, onu tamir edecek birşey yoktur.

ÜMİTSİZLİK BATAĞINA DÜŞMEMEK LAZIM

Allah yardımcımızdır ve inanan insanlar için zor yoktur. Zor, aşılarak gelinir. Zaten Kur’an-ı Kerimde birçok yerde inanan insanların zorun üstüne varması, hiçbir şeyden yılmaması, ümitsizliğe düşmemesi, Cenab-ı Allah’ın kelâmı olarak zikredilmiştir. Birçok âlimler İnşirah Sûresinin “Feinne maal-usri yüsrâ, inne maal-usri yüsrâ” âyetlerini, her sıkıldığımızda müracaat etmemiz gereken âyetler olarak tefsir ediyorlar ve “Her zorluktan sonra bir kolaylık vardır, her zorluğu bir kolaylık takip eder” şeklinde meale kavuşturuyorlar. Geçenlerde bir vaazda çok başka, değişik bir meal dinledim. Çok güzeldi: “Zorluğun üstüne varmak, zorluğun üstesinden gelmek, zorluktan yılmamak… Her zorluk, iki kolaylık arasında bir perdedir. Nasıl bir gece, iki gündüz arasında bir karanlık ise…”

Yalnız bunun bir şartı var: “İyyâkena’büdü ve iyyâke nestaîn.” Yalnız Allah’a sığının, yalnızAllah’a ibadet edin ve yalnız Allah’tan yardım bekleyin. İşte ihlâs da budur. Evet, fitne zaman zaman başarılı olur. Öyle olmasaydı, “Hasetten, vesveseden, büyüden, büyücüden, karanlıktan Allah’a sığınırım” diyen âyetle namaz kılmazdık. Fitne korkulmayacak şey değildir. Münafık korkulmayacak şey değildir. Münafık kâfirden de kötü. Ve insanlık tarihinde, insanla beraber doğmuştur fitne. Bir tek çaresi var; panzehiri mü’min olmaktır. Münkesir olmamak lâzım. İnkisara düşmemek, ye’se düşmemek, ümitsizliğe düşmemek, ümitsizlik bataklığına ve çamuruna düşmemek lâzım. Âl-i İmran Sûresinin 139. âyetindeki “Üzülmeyiniz, yılmayınız, gevşemeyiniz. İnanıyorsanız, üstün geleceksiniz” buyruğuna uyarak, yılmamak, gevşememek, aynı zamanda rahatlamamak da lâzım. Rahatlık da büyük hastalıktır.

blank

YA ELİNİZLE, YA DİLİNİZLE, YA KALBİNİZLE

“Kötü birşey görüyorsanız elinizle düzeltiniz, gücünüz yetmiyorsa dilinizle düzeltiniz, ona da yetmiyorsa buğz ediniz” buyuruyor Hz. Peygamber. Burada kötüye mutlaka karşı çıkılması gereği ortaya konuyor. Ama “Varsın, böyle olsun” dediğiniz yerde, kötünün sorumluluğuna şerik olursunuz. İşte onun içindir ki, zaman zaman şikâyet ediliyor: Reaksiyonsuz bir toplumuz. Haksızlıklar karşısında sessiziz. Gidene ağam, gelene paşamcıyız. Nemize lâzımcıyız. Velhâsıl, bir miktar medenî cesaret dediğimiz çok önemli bir değerden mahrumuz. Bunlar, şikâyetler arasında olan şeylerdir. Bizim toplumumuzu gözden geçirirken bu çeşit şikâyetlerle karşı karşıya kalıyoruz. Bundaki kusurları devirlerin halk üzerinde icra ettiği tazyikte de aramak lâzımdır. Aslında korkusuz yaşamanın değerini ne derece öğrenmişiz, onu da bilemiyorum. Veya korkusuz yaşamayı, hür yaşamayı, eşitliği aramayı, hakka hukuka bağlı kalmayı da ne ölçüde arıyoruz? Onlar da sual götürür bugün. Keşke onları arar hale gelebilsek. O zaman bizim toplumumuz hakikaten çok daha büyük canlılık gösterecektir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*