Demokrasi, İslâm’la kuvvet bulabilir

YAZARIMIZ Şükrü Bulut, Süleymaniye Yeni Asya Vakfı’nda, demokrasi ve “İslâm’daki demokrasi”nin tarihçesi konusunda bir seminer verdi.

Bugünkü Avrupa’nın demokrasi adına İslâm’a yaptığı itirazlar üzerinde duran Bulut, ilk olarak Demokrat Eğitimciler Derneği’ni yaptıkları fedakârane çalışmalarından dolayı tebrik etti.

“Avrupa’nın anladığı manadaki demokrasi ile İslâmın getirdiği esaslar arasındaki bazı çatışmalar… Ve bu çerçevede hangi konularda tartışma yaşanmış olduğu” hakkında anekdotlar aktaracağını ifade eden Bulut, “Kişiye ait aristokrasiyi, topluma ait demokrasiyi araştırmacılar genelde Eflatun’un devlet kitabına veya o zamanki eserlere dayandırmaya çalışıyorlar. Fakat araştırmacıların üzerinden geçip, dikkat etmediği bir nokta var. Bugünkü Avrupa, övündüğü Antik Yunan felsefesini, Müslümanlar üzerinden geliştirdi” dedi.

Bulut konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Şam-ı Şerif’te ve Bağdat’ta, eski Yunancadan Süryaniceye, Süryaniceden Arapçaya tercümeler yapılmış. Çok ilginç bir dönemdir. Üstad Bediüzzaman, o tercümelerin, Müslümanların berrak ve temiz kültürünü bulanık hale getirdiğinden bahseder.”

YENİ YAPILANMANIN TEMELİNİ RİSÂLE-İ NUR OLUŞTURUR

“Şûrâ” (meşveret) ismiyle bir sûre olduğunu söyleyen Bulut, “Bunu bir Müslüman olarak bir Avrupalı’ya veya bir Müslümana söylediğiniz zaman buna kimse itiraz edemez. Hakikati, Hz. Üstad gündeme getirdi. Kur’ân’ın bahsettiği şûrâ veyahut meşveret, ‘kâmil mânâda demokrasi’ evvelâ Peygamber Efendimiz (asm) zamanında bir tatbikat olarak ortaya koyulmuştur” şeklinde konuştu. Hz. Üstad’ın ‘şûrâ’ kelimesini neden çok gündeme getirdiğine dikkat çeken Bulut, şunları ekledi: “İnsanların nazarı evvela Batı’dan gelen kaynaklara, Batı’dan gelen düşünce sistemine göre hareket ediyor. İnsanlar buna kendini mecbur hissediyor. Oysa ki yeni bir yapılanmaya ‘İslâmî Bilim Felsefesine’ ihtiyaç var. Ve bu ‘İslâmî Bilim Felsefesinin’, yeniden yapılanmanın temelini Risâle-i Nur oluşturursa, çerçevesini Bediüzzaman Said Nursî meydana getirirse yeni yapılanma imkânı var. Çünkü Üstad’dan başka yeni bir şey söyleyen kimse yok.”

KUR’ÂN VE ŞERİATLA BERABER OLAN BİR DEMOKRASİ

“ÜSTADIN ehemmiyetle durduğu bir nokta var: Kur’ân ve şeriatla beraber, Kur’ânî çerçevenin çizdiği bir demokrasi. Bediüzzaman’ın bir görevi de Asr-ı Saadet’ten günümüze, zamanımızı birleştirmesidir” diye konuşan Bulut sözlerine şöyle devam etti: “Batı demokrasisi akla dayandığı için felsefîdir. Sokrat, Eflatun; bunların hayata bakış açısı felsefeye dayalıdır. Fakat Üstadın bahsettiği; meşrutiyetin / demokrasinin vahye dayalı olmasıdır. Asya’yı ayağa kaldıracak olan vahiydir. Felsefe eğer Kur’ân’a tabi olmazsa, insanlık devamlı sıkıntı içinde kalacaktır. Doğruyu bulamayacaktır.”

“Bugünkü Avrupa’nın ulaşamadığı yargı bağımsızlığını, hukuk üstünlüğünü adaleti ortaya getiren nedir?” diye soran Bulut, bu soruya cevap vererek sözlerini şöyle tamamladı:

“Hz. Muhammed’in (asm) Medine devletinde ortaya koyduğu şeriat pratiğidir. İnsanlar ne kadar dindar ise o kadar adaletperver olmuş. Ne kadar Peygamberden, Kur’ân’dan uzaklaşmışsa o kadar zulmetmiş. İslâmî ve Kur’anî anlayış uzun ömürlü devletler netice vermiş. 500 sene süren Abbasiler, Osmanlılar, Emeviler ve Eyyübiler gibi. Bu devletleri ele aldığımızda hakikaten Avrupa’ya nisbeten çok uzun ömürlü devletler olmuşlardır. Avrupa’da böyle devletler yok. Doğu Roma imparatorluğunun, Batı Roma imparatorluğunun akıbetleri belli. Batı’da yoklukların, sefaletin veyahut yangınların üzerine temellendirilmeye çalışılmış bir devlet yapısı var. Osmanlı’da, Selçuklu ve diğer devletlerde ise Şeriat kendini hissettirmiş.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*