Demokrasiye karşı Kemalist direniş

Yakın siyasî tarihimizin yardımıyla olayları labirentlerin dışından takip edenler ve bilhassa Kemalizmin milletimiz için hangi manaya geldiğini az çok bilenler, ifadeye çalışacağımız mücerret manaları kolayca örnekleyebilirler.

11 Eylül felâketiyle dünya halklarının üzerine çöken istibdat ve kaos karanlığı ABD ve AB’nin de kısmî yardımlarıyla dağılırken, Kemalizmi yeni yeni korkular sardı. Bu böyle devam ederse, Temmuz güneşi Kemalizmin buz olan heykellerini eriteceğe benziyor. Türkiye’nin elinden ve eteğinden çekiştiren AB süreci, Ortadoğu’daki çatışmaları bitirmek isteyen Amerika, 12 Eylül ihtilâlinin bıraktığı enkaz altında inleyen milletimizin son hali Kemalistleri iyiden iyiye endişelendirmeye başladı.

İlk ortaya çıktıkları günden beri bütün başarılarını nifaka borçlu olan Kemalistlerin, 28 Şubat’tan bu yana resmi ideolojinin koruma ve savunmasını dindarlara ihale ettiğini bilmeyenler, artık haşri beklesinler, deriz. Ama Atatürkçülükte siyasal İslâmcılarla ırkçıların ittifakları, dikkatli tahlilcilerin gözünden kaçmadı.

12 EYLÜL DAYANIŞMASI

Generaller o meş’um ihtilâli yapmasaydı Özal ortaya çıkar mıydı? Erbakan başbakan olabilir miydi? Türkeş’in partisi vekillerin yüzde yirmisini alır mıydı? PKK-Barzani meşrûlaşır mıydı? Buna benzer daha onlarca cevapsız soru sorabiliriz.

Ergenekon meselesinde karşılıklı çarpışan Başbakan ile muhalefetin mahiyetleri belli olmayan birkaç kişiyi bahane ederek ittifak etmeleri, ihtilâlcileri ve ihtilâle teşebbüs edenleri temize çıkarmaları, onların Kemalizm’i koruma ve kollama siperlerindeki birlikteliklerinden başka nasıl izah edilebilir ki… Fakat 12 Eylül’ün misyonunu 4 parti birleşerek tahkime çalışırken bu defa karşılarında hür dünyayı buldular. Düne kadar İslâm âleminde demokrasi bayraktarı olarak geçinenlerin, bugün Kemalizm diktatörlüğünün bayrağına sarılmaları çok hazin ve bir o kadar da incitici…

TÜRK DEMOKRASİSİNİN EN BÜYÜK DÜŞMANI KEMALİZMDİR

Kemalizmin komünizmden daha dehşetli ve derin olduğunu tarih göstermedi mi?.. İsterseniz eski demir perde ülkelerindeki günümüz demokrasisi ile Türkiye demokrasisini karşılaştıralım. Onlar bizden tam kırk sene sonra çok partili sisteme geçtiler. Halklarının özgür iradeleriyle anayasalarını yapalı onlarca sene olmuş. Kemalizm’in cenderesindeki Türkiye’mizde ise, yine onun yardımıyla serpilmiş partiler demokrasiye karşı direnişlerini görünüşte Kemalizm adına değil, “demokrasi adına” devam ettiriyorlar. Kimisi İslâmî değerleri, kimisi Türkçülüğü, kimi Kürtçülüğü ve Halk Partisi de hepsini kullanarak demokrasiye karşı amansız bir defans oluşturmuşlar.

Demokrasi olan bir ülkede Kemalizm olamayacağı gibi, din de siyasete alet edileyecek. Türkler ve Anadolu’daki 27 diğer ırk mensuplarının hepsi insaniyet ve İslâmiyet paydasında birinci sınıf vatandaş olacaklarından “milliyetçilik” hiç, ama hiç alâka görmeyecek.

NETİCE:

Meclisimizde demokrasinin isminden istifadeyle bulunan partilerin hakikî demokrasi yolunda adım atmamaları, 12 Eylül ihtilâlinin viraneye çevirdiği alanlarda teneke ve paçavralarla çevrili kulübelerde zillet içinde yaşamayı kabul etmeleri ve temsil ettikleri millet yerine ideolojik küçük kesimlerin menfaatlerini kollamaları gösteriyor ki, Türkiye Avrupa demokrasisinden uzaklaştırılıyor. İnsanca yaşama ve insanî değerler yerine Kemalist ideolojinin prensipleri esas alınıyor. Vatan, millet ve İslâmiyet kaygılarından azade bir şekilde insanların daha uzun süreler hipnotize edilebileceği zannediliyor.

Ama dinî, millî, tarihî ve sosyolojik hakikatler, mevcut çarpık durumun böylece devam edemeyeceğini açıkça gösteriyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*