Demokratlar ile Nurcuları bölen ihtilâl; 12 Mart 1971

Bundan elli sene evvel, zannedersem Ocak ayı idi.

Bir arkadaşımla, Seyranbağları Yaprak sokaktan Küçükesat Dörtyola doğru, yokuşu yukarı çıkarak gidiyoruz. Birden bir hareketlilik, kargaşa oldu. Bir baktık, Anadol marka bir araba (piyasaya daha yeni çıkmıştı) hızla, Esat’tan bizim çıktığımız yokuş aşağı, Seyranbağları, Gaziosmanpaşaya doğru, adeta kaçarak gidiyor, peşinden de polis arabası onları kovalıyordu. Anlamaya çalışırken birisi, “Deniz Gezmiş banka soymuş, onlarmış kaçan” dedi. Bizim hemen yanımızdan hızla kaçıp gittiler. Bunlar, “68 kuşağı” denilen anarşistlerdi.

Cumhuriyet tarihinin, ilk millet iktidarı olan DP ve Menderes hükümeti; alçak, katil 1960 ihtilâliyle devrildikten sonra, o hâinler, milletin bir daha belini doğrultamayacağını zannediyorlardı.  Ama beş sene sonra tekrar, DP’nin küllerinden, AP’nin Demirel ile dirilmesini hesap edememişlerdi.

Büyük bir oy çokluğu ile bu AP hükümeti iktidara gelince, o gün, bunun da hesabını görme plânlarını devreye sokmuşlar. Böyle, milleti kendi başına bırakıp da seçimde oy vermekle bu işin olmayacağını, buna daha köklü bir fitnekârlık lâzım geldiğini düşünüp, hem AP içinden, hem de dışından hâin işbirlikçilerini piyon, ajan olarak kullanıp, daha taktikli bir yol takip etmişler.

Diğer taraftan da, bu işin bir başka adımını da, “68 kuşağı, gençliği” dedikleri ve bizim de o tarihte, gençliğe yeni adım attığımız 15 yaş içindeki zamanda, memlekete  “anarşi” ithal edip, memleketi karıştırdılar ve onun neticesinde, 1971’e kadar, mütemadiyen, mevcud meşrû hükümeti zora sokup, nefes alamayacak vaziyete getirdiler. Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin, 1951 senesinde, tam tarihiyle işaret ettiği, Meyve Risalesi’ndeki; “….Eğer beraber olsa, Milâdî 1971 olur. O tarihte dehşetli bir şerden haber verir. Yirmi sene sonra, şimdiki tohumların mahsulü ıslah olmazsa, elbette tokatları dehşetli olacak” işareti, tahakkuk etmiş ve elleriyle yetiştirip, olgunlaştırdıkları her çeşit menfiliklerin neticesinde, 12 Mart 1971 muhtırası, meşrû millet temsilcilerine dayatılmıştı. Ortada çok şeytanca bir plân vardı. Yekten bir ihtilâl değil, ama ondan daha beter, sinsice hareket yapılmıştı. O tarihten, bir sene kadar evvel kurulan, kurdurulan, ilk “dini siyasete alet eden” parti, çok işlerine yaramıştı, yarayacaktı.

O güne kadar, siyaset âleminde, milletin temsilcisi Demokratlar, bütün tahribata karşı yekvücud olarak gelmeye muvaffak olmuştu. Ama bundan sonra olamayacaktı, olmamalıydı. Tekraren millete gel “istediğin partiye oy ver” ile bu işler olmayacaktı. Demokratların beline, öyle bir darbe vurulmalıydı ki, sittin sene belini doğrultamamalıydı… (Nitekim, bugüne kadar da hâlâ öyle) ve öyle de yaptılar. O hareket ve hareketin aktörleri vasıtasıyla, memleket hep kaoslarda kaldı. O hareket ufukta göründüğü zaman, Zübeyir Ağabey, Kırkıncı Hoca ile aralarında geçen muhaverede, (Kırkıncı Hocanın hatıralarında bu hatıra hâlen var) ona şöyle söylüyordu: “…Allah korusun bu yeni parti din namına kurulduğu için Müslümanları birbirine düşürür ve hizmetimize zarar verir….. Bu yeni partinin büyük bir fitneye vesile olacağından korkuyorum. İnsanlar zahire bakarlar ve siyasetin cazibesine kapılırlar. Bazı dostlarımızın bu kudsî hizmeti bırakıp siyasete gireceğinden endişe ediyorum.”

Evet, elli senedir bu fitneleri anlamak için, Zübeyir Ağabeyin o sözlerine dikkat etmek lâzım. Bugün o fitne, değil Müslümanları birbirine düşürmeyi, Nur kardeşleri, Nur cemaatlerini de birbirine düşürdüğü gibi, son senelerde maalesef, bazı evlere kadar girip, karı-kocayı da birbirine düşürmüştür.

İhtilâl sonrası ne oldu? İhtilâlcilerin tezgâhladığı plânlar güzel bir şekilde tatbikata koyuldu. Şeş cihetten sıkıştırılıp, istifaya zorlanan millet iktidarı, bundan sonra, artık öyle tek başına iktidara gelemeyecek şekilde, siyâsî yeni tertiplerle, kolu kanadı budandı.

Zübeyir Ağabeyin sağlığında, herhangi bir iftiraka teşebbüs edemeyen bazı “abi” merkezli hareketler, ihtilâlden üç hafta kadar sonra, onun vefatıyla, ortalıkta boy gösterip, Ankara merkezli, ilk iftirak hareketlerini başlatmış oldular. Hareket noktaları da Zübeyir Ağabeyin, Kırkıncı Hocaya söylediği, yukarıdaki sözlerinin ışığında okunabilir. O sözlerin hükmü hâlâ geçerlidir ve ancak onlara kulak verildiği zaman, Nur cemaatleri eski hâline dönüp, “siyasette ittifak ve kardeşlik” yerine, “Nur kardeşliğini” esas alan bir uhuvvet ve muhabbetî kardeşlikle ittifak yapabilirler.

Evet, bugün ellinci senesini hatırladığımız, “Demokratlar ile Nurcuları bölen ihtilâl” olan, 12 Mart 1971’in sene-i devriyesi.

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

  1. vay abim ya…hiç bilmediğimiz şeyleri sizden öğreniyoruz. Allah razı olsun. Bunların hepsi kitap olmalı ki unutmayalım

  2. Bravo Osman geçen seneki yazın güzel olmuş. Seninkiler bu sene 12 martı unuttular,acaba neden?

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*