Denizli’nin nur kahramanlarından Muzaffer Erdem’in ardından

Çağın büyük yolcusu Bediüzzaman 1911 yılında Şam’a giderken Denizli’ye uğrar.

Şeyh Hasan Feyzi Hazretleri’nin dergâhında bir gece kalır. Tekrar geleceğim, diyerek şehirden ayrılır. 32 sene sonra Denizli Hapsi dolayısıyla tekrar gelir. Acıpayam ilçesine de gider. Nur hizmetinin tohumlarını atar. Zamanla tohumlar filizlenir, Nurlu birer ağaç olur, Acıpayam’ı kuşatır.

73 sene sonra o ağaçların Nurlu meyvelerini görmek üzere yollarındayım. İçimde büyük bir heyecan var. Çünkü dünya gözüyle göremediğim Üstadı gören gözleri göreceğim. Bu gözler Acıpayam’da kök salan Nuranî çınarların en büyüğü Muzaffer Erdem’in.

Muzaffer Ağabey’in mavi gözleri Üstadın ela gözleri ile defalarca buluşmuş. Masmavi gözlerinde masmavi gökyüzüleri oluşmuş. Kalbim kıble oluyor, beni o gözlere götürüyor.

Muzaffer Ağabey’in evini buluyorum. Kapıyı çalıyorum. Yavaşça açılıyor. Sanki ahiret âlemlerinin kapıları açılıyor. Erdem’in Üstad’dan miras gözleri kapıyı açıyor. Sanki bir çocuk dünyaya gözlerini açıyor.

Bu gözler Muzaffer Erdem’in değil, Üstad’ın gözleri. Çıkıp gelmiş Cennetlerden. Bana bakıyor, “hoş geldin”, diyor. “Hoş gördük Üstadım, hoş gördük…”

Odaya geçiyoruz. Muzaffer Ağabey, ilerlemiş yaşına rağmen nefes nefese Üstadla geçen günlerini anlatmaya başlıyor. Gözleri film şeridi oluyor. Eski günlere, eski aşklara götürüyor. Filmin karelerinde Zübeyirler, Sungurlar muzaffer komutanlar gibi dolaşıyor. 93 yaşında bir ihtiyar, çocuksu, ama bir o kadar da cesur sesiyle salonu şenleniyor. Benim gözümden, kendi sözünden kendini bize, bizi bize anlatıyor:

Muzaffer Erdem… 1923’te Denizli’nin Acıpayam İlçesinde dünyaya gelir. Astsubay olarak Anadolu’nun birçok şehrini gezer. 1950 yılında yolu Eskişehir’e düşer. Burada Bediüzzaman’ın Gençlik Rehberi isimli kitabıyla karşılaşır.

Kitaptan çok etkilenen Erdem, Üstadı ziyaret etmek üzere yola çıkar. Isparta’ya varır. Üstadın talebelerini bulur. Üstad rahatsız olduğu için ziyaretçi kabul etmemektedir. O gönül sultanının sırlı kapısından onu göremeden dönen o kadar çok bahtsız vardır ki. Muzaffer halini arz eder. Talebeler üzülerek reddederler. Muzaffer yıkılır. Ne yapacağını bilemez. Neden sonra kapıya yönelir. Uzaklaşırken bir çift ayak sesi duyulur. Döner, bakar. Karşısında Üstadın Enes’i Ceylan Çalışkan vardır: “Müteesir olma, seni götüreceğim…”

Yıllardan 1952, aylardan Ramazan, günlerden Perşembe, yollardan Barla’dır. Barla yollarında iki Ceylan: Muzaffer Erdem, Ceylan Çalışkan…

ÜSTADIN HUZURUNDA

Oruca dayanılır da sevgiliden ayrılığa dayanılmaz. Sevgiliye giderken, mideyi haramdan, dili yalandan, eli kandan temizlemek gerek. Muzaffer ve Ceylan da abdestli ve oruçlu olarak sevgiliye koşarlar. Barla’ya varırlar. Kapıyı Zübeyir ve Sungur açar. Barla’da her yol Bediüzzaman’a, her kapı Zübeyir ve Sungur’a çıkar. O kapıdan geçen zamanın Zübeyir’i ve Sungur’u olur.

Muzaffer’i sofraya çağırırlar. Oturur. Az sonra koca kapı aralanır. Koca Sultan elinde yoğurtlu pirinç karışımı bir yemekle odaya girer. Muzaffer’e ikram eder. Haftalardır süren hasret orucunun iftarı ne de güzel olmuştur. Üstadının hurma gözleriyle, zemzem sözleriyle orucunu açmak ne de güzel olmuştur.

İnsan Üstada bakarken yemek aklına gelir mi hiç… Değil mi ki sevgilinin yüzü ekmek, sözü sudur. Sevgilinin yüzünden ekmek yenilmiş, sözünden su içilmiştir. Şimdi bağlanma, arınma, abdest alma, ağlama zamanıdır.

Ayağa kalkar. Sultanın eline uzanır. Hasret ve özlemle öper. Dokunsalar ağlayacaktır. Üstad dile gelir. Köyünü, anasını, babasını sorar. Sevgili, sevdiklerinin hallerini sormaktadır. Aman ya Rabbi… Aman ya Rabbi… Bu ne sultanlıktır…

Artık bu sultanlığı namaz ile taçlandırmak gerektir. Yokuşbaşı Mescidi’nde Üstadın arkasında namaza durur. Namaz hiç bu kadar güzel olmamıştır. Ah, hiç bitmese namaz. Hazır gelmişken kalıverse Cennette… Neler, neler geçer Muzaffer’in kalbinden.

Namaz biter. Gece başlar. İlk kez Sultanın yanıbaşında geceler. Kıyamete kadar sürecek bir gecedir sanki. Sabah olsa, yine Üstadının arkasında namaza dursa…

Sabah olur. Üstadın arkasında namaza durur. O namazla yeniden doğar.

Üstad tekrar dile gelir: Seni misafir etmek lâzım, ama gitmen lâzım, çünkü seni bekleyen var. Paran yok mu? Zübeyir! Eğer parası yoksa benim namıma bir araba tutun benim kardaşıma. “

“Benim kardaşım…”

Aman ya Rabbi… Aman ya Rabbi. O kadar çok mu sevdin biçare Muzaffer’ini.

O güzel sözlerden sonra nasıl ayrılınır Barla’dan…

Öğleye kadar bekler. Sevgilinin yüzünü belki bir daha görürüm umuduyla yaşar. Nihayet Üstad cami sofasına çıkar. Muzaffer’i görür. “Misafir niye gitmedi?” der. Ceylan harekete geçer: “Üstadım, Muzaffer kardeş ‘Üstadımın arkasında namaz kılmadan gitmem’ diyor.”

Üstad bu… Şefkat ve merhamet pınarı. Kırar mı hiç kardaşının kalbcağızını. Değil mi kalbini kıble seçmiştir Muzaffer’i.

Namaza durulur. Muzaffer Üstadın arkasındadır. Bambaşka dünyalardadır.

Namaz bitince Ahmed Özyazar’ın yazdığı Hücumat-ı Sitte Risalesi’ni arz eder. Üstad, çok sevinir. Denizli’de hapis yattığı Selâhaddin Çelebi ve Sabri Halıcı’yı sorar.

Artık Barla’dan ayrılma vaktidir. Daha şimdiden içine hasret ateşi düşer.

Yola koyulur. Barla eski bir film gibi uzaklarda kalır.

SEVGİLİDEN AYRILIK

Yepyeni bir dünyada yaşayan Muzaffer’e Eskişehir ağır gelir. Aklı hâlâ Barla’da, Koca Sultanın yanındadır. Bu hasret dayanılacak gibi değildir.

Tekrar yollara düşer. Barla’ya gelir. Hiç kalp kırmayan Üstadının önünde diz kırar, el bağlar. Ânı asra bedel huzur dolu saatler geçirir. Risalelerin ilk önce kendi ruhlarında yazıldığı Barlalılar ile halleşir. Barla menzillerini gezer. Çam Dağı’na çıkar. Hava astsubayı Muzaffer bu defa Çam Dağı’ndan bakar dünyaya. Çam Dağlarından bakınca bir başka güzeldir dünya.

Zaman çabucak geçer. Artık dönme vaktidir. Kalbini Barla’da bırakarak Balıkesir’e döner.

Fırsat buldukça Üstad’a koşar. Birçok kez ziyaret eder. Son olarak Emirdağ’da görüşür. Ondan sonra dünyaya karşı iyice körleşir. 16 Ocak 2016 tarihinde dünyaya kapalı, ahirete açık mavi gözleriyle dünyaya son kez bakar. Mavi gözlerini Üstadının kalbine bırakarak dünyadan göç eder. Ruhuna Fatiha…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*