“Derin kavga”da krizin kaynağı…

alt

Kızışan “derin kavga” hesaplaşmasında tam bir çıkmaza girilmiş. Bu durum, tartışmaları tırmandırmanın yanı sıra siyasî iktidarın bilhassa yargı alanındaki düzenlemelerinin yetersizliğini ve çelişkilerini açığa çıkarıyor.

Tartışılan konu, MİT yöneticilerinin, “Başbakan’ın bilgisi dahilinde PKK yöneticileri ile müzâkere masasına oturmak”la yetkilerini aşıp aşmadıkları.

Zira söz konusu soruşturmada, MİT elemanlarının, terör örgütü başı ve elebaşlarıyla temaslarında doğrudan suça karıştıkları, terör olaylarına katılıp organize ettikleri iddia ediliyor. Örgütün kırsal ve şehir yapılanması arasında mektup ve mesaj taşıdıkları; ajanların araba yakmalı, bombalı ve molotof kokteylli eylemlere katıldıkları kaydediliyor.

Özellikle “Oslo görüşmeleri”nde, MİT yöneticilerinin PKK’nın Avrupa’daki elebaşlarına, “Bombaları nerede sakladığınızı biliyoruz” ikrarında ortaya çıktığı gibi, saklanan bombaları ve silâhları bildikleri halde göz yumup karışmadıkları, üstelik olup bitenleri ve edindikleri terör ve bombalama eylemi istihbaratlarını rapor etmedikleri ve ilgili kurumlara bildirmedikleri belirtiliyor.

MİT heyeti ile kırmızı bültenle aranan terör örgütü elebaşıları arasındaki görüşmelerde, “yetkileri”ni aşıp “özerk Kürdistan”ın kurulması, peşinden PKK’nın “öz savunma gücü” adı altında “özerk Kürdistan’ın polis gücü’ olarak kullanılması”, “Öcalan’ın önce ev hapsine alınıp ardından serbest bırakılması” benzeri hususlar, “devlet adına” taahhüdünü verdikleri “mutâbakat metinleri”nin tesbiti, soruşturma konularının başında geliyor.

Bu kapsamda yapılan operasyonlarda “toplantılar”a ait ses kayıtlarının, terörist başı ile KCK yöneticilerine ait onlarca mektubun savcıların elinde olduğuna dikkat çekiliyor. Sözü edilen “İşbu ‘mutâbakat’, taraflar arasında imza altına alınmış ve aslı ‘hakem devlet’ merkezinde arşive alınmıştır” ibâreli “belge” bunlardan biri…

“JET TEKLİF”LE GÜNÜ KURTARMA!
Kısacası, daha ilk günde medyaya sızan ve gittikçe dallanıp budaklanan bütün bu vahim iddialardan “KCK’nın MİT’in gözetiminde kurulduğu ve hatta oluşturulduğu ve yönettiği” suçlaması ortaya çıkıyor.

Ve bütün bunlara karşı, ortada tam bir yargı karmaşası ve krizi var.
“MİT’çiler”in özel yetkili mahkeme savcısının ifâde verme çağrısını reddetmeleri, ardından dört eski MİT yöneticisi için yakalama ve MİT Müsteşarı’nın ifâdesinin tâlimatla alınması emrinin çıkarılmasına karşı söz konusu dosyanın savcıdan alınması ve peşinden iktidar partisinin âcilen “kriz” için tek maddelik yasa teklifi hazırlaması bunun göstergesi.

Görünen o ki, mesele apar topar, MİT mensupları için “Başbakanlık izni olmadan soruşturulamazlar” ibâresi biraz daha netleştirilip, şüpheli sıfatıyla ifâdeye çağrılan MİT mensuplarının kurtarılması hedeflenmekte. Günü kurtaran bu palyatif “önlem”le MİT mensupları yargılanmaktan kurtarılacak.
AKP’nin alelacele Meclise sunduğu, “MİT çalışanları ile Başbakan’ın özel temsilcilerinin, Ceza Muhâkemleri Kanununun (CMK) 250’nci maddesine göre kurulan ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçları işledikleri iddiasıyla haklarında soruşturma yapılması Başbakan’ın iznine bağlıdır” şeklindeki tek maddelik “jet teklif”inin amacı bu.

Ama siyasî iktidarın, “kişiye özel kanun çıkarma” ve haklarındaki onca iddiaya karşı, “Başbakan’ın özel temsilcisi”ni ve “Oslo görüşmeleri”ne adı karışan MİT mensuplarını sorgulatmama adına “özel kanun” çıkarma girişimi, siyasî maksatlar hesabına “hukukun tahribi” eleştirilerine sebebiyet veriyor.

Ve bu kriz de, evrensel hukuk değerlere uygun bir yargı reformunun yapılmayışından ve iktidarın çıkardığı kifâyetsiz ve tezatlı düzenlemelerden kaynaklanmakta…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*