Dershane meselesi…

Son günlerde, bir “dershaneleri kapatma” hadisesi meydana geldi ve gündemi de epey meşgul etti. Biz de, bunlarla alâkalı bir şeyler yazalım istedik.

1965 senesinde, Ankara’da ortaokula başlamıştım. İlkokuldayken öyle şeyleri duymaz, bilmezdik de, ortaokulun ilerleyen sınıflarında tanımaya başladık dershaneleri. (Dershane, yani “ders evi” demektir. “Dersane” olmaz. Pastane, hastane, postane v.b gibi de olmaz. Onların hepsi “hane” eki almalıdır. “ane” ne demek, olmaz!) Ankara’da ilk defa “büyük dershane” ve “durak başa” isminde iki dershane ismi görürdük. Tabiî, o zaman bizim onlarla pek işimiz olmazdı. Allah’ın izniyle kendimizden emindik. Ama maalesef, bu emniyetimizi sistem bozuyordu. Temeli Kemalizm’in sakat ideolojisine dayanan ve her şeyini ona göre düzenleyen bir eğitim sistemi, elbette bozuk olurdu, olacaktı…

Ortaokul 2. sınıftayken Fen Bilgisi dersinden “ikmale” kalmıştım. Bugün ona “bütünleme” diyorlar. Gerçi şimdi onlar da kalktı. Eskiden bizi sınıfta bırakmak için uğraşırlardı. Şimdilerde ise, çocuklar sınıfta kalmasınlar diye arkalarından iteliyorlar. Neyse… O zamanlar okullarda “yaz kursları” adında bir nevî “küçük dershane” ihdas etmişlerdi. Fen bilgisi hocam Fahri Özçelik, bana, yazın okuldaki kursa gelmemi söylemişti. Ben de, hem babamın göndermeyeceğini, hem de ikmal imtihanında dersi verebileceğimi tahmin ederek gitmedim ve o sene sınıfta kalıp, “iki senelik” olmuştum. Yıllar sonra hocamla karşılaştığımda bana “Keşke kursa gelseydin. Kursa gelenlerin hepsi geçti!” deyişini hiç unutmuyorum. Daha sonraları Antalya’dan 1973 senesi seçimlerinde CHP’den milletvekili seçilen hocam (Enteresan bir şey vardı; 1965’ten 1980’e kadar Antalya AP milletvekilliği yapan İhsan Ataöv de, onun ağabeyi idi. Kardeşi Halk Partili diye soyadını değiştirmişti), biraz da vicdan azabı çekmiş olacak ki, bana karşı yaptığı haksızlığı o şekilde söylemekle vicdanını rahatlatmak istemişti.

Yani kardeşim, siz çocuklara dersleri adam gibi öğretseniz, onlar da derslerini derste öğrenseler, hiç “yaz kurslarına” ve daha sonraları ihdas edilen ve bugün üzerinde kavga edilen  “dershanelere” muhtaç olmasalar ne olurdu? Tabiî daha sonra, hassaten üniversite imtihanı denilen büyük yarışa, çocukları yarış atı gibi yetiştirmek için dershane sayıları artmaya başladı. Baktılar ki epey kazançlı bir iş. Mantar biter gibi birçok dershane türedi. Şükür biz üniversite imtihanına girerken de dershane-mershane yüzü görmeden, hem de okul biter bitmez girdik ve mühendislik fakültesini kazanmıştık.

Ama şimdilerde öyle mi? Muhakkak herkes çocuğunu dershaneye yolluyor, sanki Allah’ın emriymiş gibi bir duruma getirdiler! Zannedersem, ne Amerika’da, ne de Avrupa’da, böyle rant sağlayan dershane sistemi yoktur.

Tabiî dediğimiz gibi, bu işlerin en başındaki yanlış, ‘sistem yanlışlığı’dır. Okullarda çocuklara yeterli bir eğitim verilmezse, dershanelere elbette ihtiyaç duyulur. Yine, ifade ettiğimiz gibi, bu dershane pastasından herkesin istifade ettiği gibi, “hizmet ettiğini” söyleyenlerin de bu işe el atmasıyla, dershaneler arasında bir yarış başladı ve bu, giderek daha da kızıştı.

28 Şubatçılara “Dershanelerimiz hizmetinizdedir” diyen bir zihniyetin, şimdiki bu son vaziyetlerinin hikmeti nedir acaba? Niye, adeta ”Gel, dershanemi kapatma kardeş!” deniliyor? Doğrusu bütün bunların altında yatan şeylerin neler olduğunu merak ediyoruz!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*