Die Würde des Menschen ist unantastbar…

veya AİHM´nin tesettür kararı

altYazımızın başlığındaki Almanca cümle Almanya anayasasının ilk maddelerinden alınmıştır. İnsan onuru dokunulmazdır, manasını veren buna mümasil cümlelerin, Avrupa Birliği üyelerinin anayasalarında çokça bulunduğunu biliyorsunuzdur. Gizli AB karşıtları engellemeseydiler, Avrupa Birliği’nin Anayasasında da bu cümle yer alacaktı. Zira hala taslakta duruyor.

İnsan onuru, insanca yaşamak ve bir insanın hakkını, hangi sebepler tahtında olursa olsun, başkalarına kaptırmamak; bir felaketin küllerinden doğan Avrupa Birliği’nin kuruluş felsefesinde yer alır. Ferdin hak ve hürriyetlerini, toplumun veya devletin içinde koruma ve müdafaa için de imzalandı, çelik-kömür anlaşması. Papa 12. Puis’in gayretleri ve Peter Schumann, Alcide de Gasperi ve Jean Monnet’in girişimleriyle  söz konusu esaslar için 9 Mayıs 1951’de yola koyuldular. Ve bu yolculuk küresel insaniyet karşıtları, savaşçılar veya demokrasi düşmanlarınca yer yer yavaşlatılmış ise de, günümüzdeki dünya barışı misyonuna kadar devam etti ve edecek. Avrupa Birliği’nin daima karşısında yer almış agresif ateizm ve komite diktatörlüğünün temsilcilerinin, AB bünyesine yerleştirdikleri elemanlarıyla, bu bünyenin felsefesine ters kararların bazı heyetlerinde alındığına, daha önce de şahit olduğumuz gibi, maalesef bugün de şahit oluyoruz. Türkiye’deki siyasal İslamcı iktidarın hem Avrupa’da ve hem de Türkiye’de yaptığı bazı yanlışlarla, her iki kamuoyunun heyecana getirildiği bir zamanda, AİHM’nin işyerlerinde tesettüre sıkıntı getirecek kararının, AB’nin hem felsefesine ve hem de misyonuna zıt bir yorum olduğunu peşinen belirtelim.

TESETTÜR, MÜSLÜMAN KADININ ONURUDUR…

Bu cümle ile, Müslüman oldukları halde başını örtmeyen annelerimizi veya bacılarımızı  rencide ettiğimizi iddia edenler, ancak münafık din düşmanları olabilir. İnanç, kişinin şahsi meselesidir. Kendisinin ve başkasının hukukuna müdahale etmemek şartıyla yaşaması, tüm demokratik anayasalarca teminat altına alınmıştır. Semavi dinlere inanan her Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi, inancının şeref ve haysiyetiyle özdeşleşmiştir. Birçok insanın, inancını diğer temel ihtiyaçlardan daha önde tuttuğunu da  biliyoruz.

Şimdi bu anlayış çerçevesinde başını örtmek isteyen bir kadına, işvereni ekmeğinden dolayı tahakküm ederse, bu zulmü ne ile açıklayacağız? Irkçı güney Afrika’da, İngiliz istibdadındaki Hindistan’da veya Avrupa Birliği’nin kuruluşunda; şeref, haysiyet, onur, hak ve hürriyet mücadelesi veren yüz binlerce kahramanı nereye koyacaksınız?

Mahkeme, bütün dinler ile alakalı vereceği kararlarda bu hassasiyeti mutlaka göstermelidir. Budist, Taoist veya Hindu… Burası Avrupa’dır… Bu hak ve hürriyetler burada geçerli değildir, dediğinizde; AB’nin kuruluş felsefesi ve bugüne gelen süreci, gök gürültüsü sesiyle sizi yalanlayacaktır. Ben Müslüman’ım, dinim, kitabım ve Peygamberim örtünmemi emrediyor, diyorsa bir kadın; bu inancı paylaşmayan hâkimler bu temel insani hakkı o kadının elinden alabilirler mi?

SERMAYE HUKUKA MÜDAHALE EDERSE…

Bu kararın mahkemeyi su-i zan altında tutacağını belki hâkimler de düşünmemişlerdir. İşvereni, sermayeyi ve kapitali; temel insan hakkına tercih eden bu yaklaşım, mazlum insanların ümidi olan Avrupa Mahkemelerinin inanılırlığına büyük zarar getirecektir.

Son zamanlarda, kapitalin gayr-ı meşru yollarla milli siyasetlere, oradan da milletlerin bağımsız hukukuna ve mahkemelerine nasıl müdahale ettiğini; Brezilya’da, Fransa’da ve daha önce yine Almanya’da görmüştük. Hukuki suçlama ile Christian Wulff’u görevden uzaklaştıran zihniyetin, bu kez Fransa’da Fillon’a tuzak kurduğunu birlikte takip ediyoruz. Dünya, global Marksistlerin günümüzde demokrat kimliklerle, eski ideolojileri istikametinde AB ile nasıl mücadele ettiklerini hayretle seyrediyor. Ne Fransa, ne Almanya ve ne de diğer AB ülkelerinin halkları; evvela siyaseti parçalayan ve sonra da hukuka müdahale eden bu Marksist Kapitalistlere müsaade etmeyecektir.

Belki de AB’nin kurumları bu karardan sonra, kendi içindeki agresif ateist ikinci Avrupalıları tespit ederek, gerekli tedbirleri alacaktır. Aynı zihniyetin Almanya’da Fereşta Ludin meselesinde, Avrupalı Müslüman kadınlara nasıl önyargılı davrandıkları, arşivlerde henüz tazeliğini koruyor.

ZAMANLAMA MANİDAR…

Avrupa’nın hukukçuları ve siyasetçileri, AKP’nin yanlış idaresinin geçici olduğunu ve Müslümanları bağlamayacağını biliyorlardır. Semavi dinlere karşı savaş ve kaosla geçinen ikinci Avrupa’nın organize ettikleri el Kaide, IŞİD, Boko Haram ve PKK gibi terör örgütleriyle Müslümanların felaketlere sürüklendikleri bir zamanda, yine Müslümanların barış  yolunda ümitleri olan Avrupa Birliği’nde tesettür aleyhinde karar alınıyor. Bu icraatı yapanlar, İslam dünyası nezdinde AB’yi itibarsızlaştırmak istiyorlar, gibi… Kaldı ki Siyasal İslam ile başı dertte olan Türkiye halkına karşı bu kararın, AKP’nin mantıksızlıklarına kuvvet vereceğini AB’deki failler biliyorlardır. Veyahut da AB’ye karşı olan bir merkezden yürütülen, bir kampanya söz konusu oluyor, burada.

Bir iş yerinde çalışmaya -işveren istemediği takdirde- başörtüsünün engel olarak görülmesi, dünyanın temel hak ve hürriyetlerde bunca mesafe aldığı bir zamanda; hem Avrupa mahkemelerini, hem AB hukukunu ve hem de Avrupa demokrasisini insanlık karşısında mahkûm eder düşüncesindeyiz. Ümit ederiz ki işlenen bu hukuki cinayete acilen engel olunsun ve Avrupa Müslümanları olarak, enerjimizi daha güzel şeylere harcayalım, diyoruz.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*