Diğer tefsirlerde Na’büdü mütalâaları

Na’büdü mütalâaları – 5

Risâle-i Nur’da bahsedilen imanî hakikatleri, diğer müfessirler tefsirlerinde bahsettikleri halde, Bediüzzaman Said Nursî’nin Risâle-i Nur Külliyatı’nın onlardan farkı ne idi? Bu suâlin cevabını na’büdünün mütalâasında aradık.

Tedkikatımızda, Üstadımızın, mazinin bütün tefsirlerini bir mânâda Risâle-i Nur Külliyatının muhtevasında cem edip, tashih edip, anlayacağımız üslûpda istifadeye arz etmiş olduğunu hem müşahede, hem de tesbit ettik.

Na’büdü mütalâaları çalışmamızda, Külliyât’ın haricindeki diğer tefsirlerde yaptığımız kısa tahkiki paylaşmak istersek, şu tesbitleri ifade edebiliriz:

Prof. Dr. Seyyid Kutub’un Fîzılâli’l-Kur’ân’da Fatiha tefsirinde na’büdü bahsini bulamadık.1 Konyalı Mehmed Vehbi’nin Hülâsatü’l-Beyan Fî Tefsîri’l-Kur’ân’ında na’büdü bahsine rastlayamadık.2 Prof. Dr. M. Hicazî’nin Furkan Tefsiri’nde de na’büdü mütalâası yok.3 Mevdudi’nin Tefhimü’l-Kur’ân’ında yok. Muhammed Esed’in Kur’an Mesajı’nda da yok.
Tefsirinin hazırlanmasında faydalanılan kaynaklar arasında İşârâtü’l-İ’câz’ı koyan Tekirdağ Eski Müftüsü ünvanlı Ali Arslan’ın 16 ciltlik tefsirinde şu tesbiti okuyoruz:

“Bu cümle, İslâm dininde cemaat ve birlik hâlinde bulunmanın ehemmiyetini belirtiyor. ‘İbâdet ederiz’, ‘Yardım isteriz’ fiillerindeki zamir, sûreyi okuyan ile onun beraberinde bulunan ‘Hafaza’ melekleri ve cemaata katılan musallîne (namaz kılanlara) gider, veya okuyan ile diğer ehl-i tevhide râcîdir. Okuyan, bütün muvahhidleri arkasına alarak ibâdetini onların ibadetlerine katarak Allah’ın mânevî huzuruna çıkar. Umulur ki onun ibâdeti diğer muvahhidlerin ibadeti içinde kabul edilsin. Zaten cemaatla namazın edâ edilmesi bu maksadla meşrû kılınmıştır.” 4
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlarından Prof. Dr. Hayreddin Karaman ve arkadaşları tarafından hazırlanan “Kur’ân Yolu Türkçe Meâl ve Tefsiri” isimli eserin hazırlanmasındaki kaynak kitaplar arasında Mektûbât’ın gösterildiği 1. cildinde şu ifadeler var:

“Âyette ‘Ederim, dilerim’ yerine ‘Ederiz, dileriz’ şeklinin seçilmiş olması tevhid ehli mü’minlerin bir bütün teşkil ettiklerini, bu sebeple ‘Sen ben değil, biz varız’ ilkesi doğrultusunda hareket etmelerini, fert toplum arasındaki dengeyi korumalarını işaretlemektedir. Burada ‘biz’i oluşturan bağ imandır, bir Allah’a kulluktur; ‘Allah’ın kulları! Kardeş olun’ meâlindeki hadis de bu mânâya açıklık getirmektedir. Mü’minler kardeşce yardımlaşırlar, fakat kimin elinden gelirse gelsin gerçekte her nimetin Allah’tan geldiğini, O dilemedikçe kimsenin bir şey veremeyeceğini bilirler.” 5
Elmalı, tefsirinde tekil şahıs kipiyle değil çoğul şahıs kipiyle yapıldığını tesbit eder. Müfessirlerin; ibadetin, cemaatle yapılmasının daha faziletli olduğu ifadesine yer verir. Gerçekten bu cemaatin kuru kalabalıktan ibaret olmamasına dikkat etmek, içtimâî birlik ve beraberliği olgunlaştırmış, kâmil mânâda bir cemaatin olması lüzumuna dikkat çeker. İçtimaî ruhun ferdde teşekkül ettiğini, dolayısıyla vicdanda bunun tesisi ile cemiyete mâl olacağını anlatır. İşte buradaki ‘isteriz’leri bu mânâda değerlendirmek gerekir, der. Burada kendi adına ‘isteriz’ diyen kul, kardeşleri nâmına da talebini dile getirir. Hafaza meleklerinden başlayan kardeşliğin, var olan ve olacağı düşünülen kardeş toplulukları adına ifade edilmiştir. Bazı müfessirlerin de; ‘biz’ zamiri ile hafaza meleklerini, hazır cemaati ve bütün mü’minleri gösterir demekte olduğunu ifade eder.6

Taberi Tefsirinde şu ifadeleri okuyoruz: Taberi diyor ki: “Eğer denilirse ki ‘Âyette ‘ancak sana’ diye tercüme edilen ‘İyyake’ zamirleri niçin iki kere zikredilmiştir de bir kere zikredilmemiştir? Cevaben denilir ki: ‘Bu zamirler, fiillerden önce gelmeyip sonra gelecek olsalardı Arapçanın üslûbu gereği, tekrar edilmeleri gerekirdi ve Nabüdüke ve Nestaînüke denilirdi. Bu zamirlerin, fiillerden önce gelmeleri hâlinde de tekrar edilmeleri Arapça’daki ifade şekillerine uygundur. Ve daha fasih bir ifadedir.” 7

Kelâmın eski âlimlerinden Fahreddin Râzî, kendisinden sonraki müfessirlerin hocasıdır. Önceleri kelâm ve felsefe yolunu takip eder, daha sonra da Kur’ânî hikmetin, Kelâm yollarının hepsinden daha sağlam olduğunu söyler.
Râzî, na’büdüyü geniş tahlil eder. Her iki iyyakeler ile tevhidi esas tutup, rububiyetin mukabili ubudiyetin iktizasını anlatır. İstiâzenin O’na, istiânenin de O‘ndan olmasını ifade eder. İstiâzenin Allah’a yapılmasının açıklık kazanmasını ısrarla söyler, yoksa şeytanın bunun başka şeyler için yapılmış olacağını söylemesinin muhtemel olduğunu, onun için zahiren ifadesini şart koşar. O halde istiâze ve istiânedeki muhatabın Allah olduğunun açıkca tesbit ve ilânı gerekir, der.
‘Sana ibadet ediyorum’ olsa idi müşriklerin yaptığı gibi hem Allah’a, hem de başkalarına ibadet ettiği anlaşılabilirdi. Başa ‘iyyake’ gelmesi ile “sadece Allah’a ibadet edildiği” anlaşıldı. Bu ‘nun’ ise (nun harfi) azâmetin (çoğulun) ifadesidir. Namaz dışındaki ‘biz’ ile namaz içindeki ‘biz’ çok farklı. Kul, namazda iken ‘biz’ dediğinde milyonlar namına azim bir cemaati temsil eder. Nun’suz olsa idi, ‘Sadece Sana taparım’ gibi ibadette tekebbürü ifade edecekti. Yani “kâinatta bu kadar kebir ubudiyeti Sana ancak ben yaparım” olacaktı. Nun gelmesi ile kâinat nâmına, çoğul olarak ‘Sana ibadet ederiz’ şeklinde isabetli ve daha şümullu bir mânâ arz ediyor.

İnsanı azametli kılan ferdî namazdaki değil cemaatle kılınan namazdaki cem-i nun’dur. 8 Hadisin “Cemaatla kılınan namazın iftitah tekbiri, dünyadan ve dünyadaki şeylerden daha hayırlıdır” ifadesi ile kuvvet bulur.
Yine Râzî, Fatihada başından beri tâzim eden kuluna Allah’ın, âdeta kendisinin kıymetinin arttırıldığını, yüceltildiğini, dolayısıyla kulun kendi makamını yükselttiğini, ama sadece bununla kalmaması gerektiğini, zira Müslüman kardeşlerinin de makamlarının yücelmesi için iyyakeleri demesi gerektiğini ifade eder, der.9
İlâvelerle çoğaltabileceğimiz müfessirlerin, eserlerinde musallîlere insan ve melekleri dahil ettiklerini tesbit ediyoruz. Ancak, Bediüzzaman ise bu halkayı genişleterek bütün mevcudâtı da zikrederek dahil eder. Bu, Üstadın mühim bir yönüdür. Bediüzzaman’ın “Hiçbir şey yoktur ki O’nu övüp O’nu tesbih etmesin” 10 âyetini mâsivâda âdeta okuduğunu görüyoruz. Zira onun, gezmediği, görmediği şeyleri yazmadığı anlaşılırken; bir mânâda bu âyeti, eserleri ile tefsir ettiği gibi fiilen de tefsir ettiği de anlaşılıyor.

Evet, Risâle-i Nur’un bahsettiği hakikatlerin aynını binlerce âlimler yüzbinlerce eserlerde neşretmişler, fakat Bediüzzaman’ın yorum farkı var. Bunu anlamaya, tesbite çalışırken bu noktalar dikkat çekici.
Bediüzzaman, Na’büdüyü anlatırken “vahidiyet içinde bir ehadiyet” tarzı ile meseleye yaklaşıyor. Bedendeki zerre ve hücreler bir küçük cemaat şeklinde aynı hitabı yapıyor. Sonra yeryüzündeki bütün tevhid ehline intikal ediyor, onlar da aynı duâ ve hitabı söylüyorlar. En sonunda bütün kâinat ve mevcudata intikal ederek, tevhidin en geniş ve büyük dairesini nazara veriyor. Burada, birbirlerine nispetle daireler, Ehadiyet ve Vahidiyet mânâsını alırlar. Meselâ, insan bedenindeki zerre ve hücreler cemaati, yeryüzündeki tevhid ehline göre, ehadiyeti ifade ederler. Bütün mevcudata nispeten de, yeryüzünün tevhid cemaati, ehadiyette kalır. Mevcudâtın umumu ise, Vahidiyet olur. Özetle, “iyyake na’budü”nün ehadiyet ile böyle bir alâkasını Üstad işârî olarak kurmuştur.11

Bediüzzaman’ın bu hususiyeti sadece kulluğunun azametini göstermekle kalmıyor; Nebevî tarzın takipçisi olduğunu ve bulunduğu makamın, îfâ ettiği vazifenin azametini gösteriyor.

Dipnotlar:

1- Prof Dr. Seyyid Kutub, Fîzılâl-il Kur’ân’, c. 1, sh. 42.
2- Konyalı Mehmed Vehbi, Hülâsat’ül Beyan Fî Tefsîr’il Kur’ân, c. 1, sh. 32.
3- Prof. Dr. M. Hicazî, Furkan Tefsiri, c. 1, sh. 17.
4- Büyük Kur’ân Tefsiri (Hülâsat’üt-Tefasir), Sh. 171.
5- Kur’ân Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, Diyanet Yay. C. 1.Sh. 62.
6- Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili Tefsiri, c. 1, sh. 167.
7- www.haznevi.net
8- nunun toplamı, yani bizler, biz.
9- Fahreddin-i Razi, Tefsir-i Kebir Mefatihu’l-Gayb, c. 1. sh. 338-354.
10- İsra Sûresi, 44.
11-  www.Sorularla Risale-i Nur

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*