Din ve hürriyet

Din, akla kapı açar, iradeyi zorlamaz. Bu husus “Dinde zorlama yoktur” (Bakara, 2:256.) âyeti ile tesbit edilmiştir. Yüce Allah insanlara elçiler göndermiştir; ama insanları inanmaya zorlamamıştır. Elçilerin görevi de ancak “Tebliğ”dir. (Maide, 5:99.) Tebliğ ise dini ulvî ve mahbub göstermek, insanları zorlamamak, akla kapı açmaktır.

Dinin muhatabı akıldır. Aklı olmayanın dini de sorumluluğu da yoktur. Bu sebeple selim akıllar dini güzel görmesi ile ikna olur, ve salim kalpler kalbin sevmesi ile tatmin olarak iman eder ve teslim olarak Müslüman olurlar. Bu sebeple din serbest ve hür irade ile kabul edilir.

“Din ve vicdan hürriyeti” dinin sahibi ve mübelliği olan Hz. Muhammed (asm) tarafından Yahudi ve Hıristiyanlara verilen “Emanlar” ve “Sözleşmeler” ile hukukî bir hüviyet kazanmıştır. Yani, din ve vicdan hürriyeti İslâm’ın insanlığa sunduğu hürriyetten kaynaklanmıştır.

Yüce Allah akıl ve kalb ittifakı ile olan imanı kabul eder. Dinin amacı insanları dine zorlamak değil, aksine zorlamadan korumak içindir. Zorla iman makbul olmadığı gibi, zorlama ile yapılan ibadet de makbul değildir. Amelin ibadet niteliği kazanması ancak iman, niyet ve ihlâsa bağlıdır. Bu da sadece Allah rızasını düşünmeyle gerçekleşir.

Yüce Allah yaratılıştan fıtraten insana temel haklar vermiştir. Bu hakların başında hayat ve hürriyet hakkı gelir. Hürriyet hakkı mülkiyet hakkını, aile kurma, düşüncesini açıklama, ilim öğrenme, sanat ve meslek sahibi olma, seyahat ve yerleşme, tenkit hakkını kullanma, inanma ve inancını yayma, ibadet etme ve çalışma haklarını beraberinde getirir. Bütün bu hak ve hürriyetler kimsenin kimseye lütfu ve ihsanı değil, korunması ve yaşanması gereken Allah’ın her insana lütfu olan temel haklardır.

Zorlama, insan iradesini baskı altına alır. İnsandaki rıza ve iyi niyeti yok eder. Rıza ve iyi niyet olmayınca kişi yapmış olduğu şeyi sahiplenmez ve yaptığı ibadetten de sevap kazanmaz. Zorlama ile kılınan namaz, oruç ve hac makbul değildir.

Dinde savaş, insanları dine girmeye zorlamak için değildir; bilâkis mütecavizlere karşı tecavüzlerini önlemek, hak ve hürriyetlerin kullanımını engelleyenlere, söz ve nasihat dinlemeyenlere en son olarak uygulanan yaptırımdır. Bunu yapanların inançsız olması da gerekmez. Müslümanlar da mütecaviz olur, saldırır, can, mal ve namusa tecavüz ederse onların tecavüzünü önlemek için savaş meşrû olur. Devletin, yöneticinin görevi de budur.

Kur’ân-ı Kerîm ferdî hak ve hürriyetlerin üzerinde durmuştur. Zira insanlığın en büyük problemlerinin başında insan hakları, hürriyetler ve adalet problemi vardır.

Din demek iman, hukuk ve ahlâk demektir. Dinin hukukî amacı ise “can, mal, namus, akıl ve dinin korunmasıdır.” Zira insanı insan kılan temel unsurlar bunlardır. Bu hususlar evrensel hukukun da temel meseleleridir; devletlerin de varlık sebebi en önemli görevidir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*