Dindar demokratlar ne durumda – II

“Dindar demokratlar ne durumda” başlıklı son yazımda Ahmet Hakan’ın “alnı secdeye giden komutan” isteği hususunda dindar camiayı eleştirdiğini de yazmıştım.
Konu özetle, devlet yönetimindekilerin ve bilhassa atamayla gelen bürokratların dindar mı, demokrat mı olması gerektiği konusundaki tercihlerle ilgili idi.

 

Bir okuyucumuz bu hususta ne düşündüğümü sordu. İlk akla gelen cevap kolay ve kaçak olanı:
Hem dindar hem demokrat olanı tercih etmek iyi olur.
Bulamazsak? Demokrat olanını seçmeliyiz.
Gerçekten, özelde ülkemizde, genel olarak İslâm dünyasında ve daha genel olarak doğu toplumlarında, demokratların hiç de azımsanmayacak kısmı, dindar değil. Dindarların da çok önemli kısmı demokrat değil. Hatta bazı dindarlar açıkça antidemokrat ve dinî totalitarizm yanlısı. Üstelik bazıları bu yandaşlığı din adına yapıyor.
O kadar ki, bir ülkede bir askerî cunta demokratik seçimle iş başına gelmiş bir lideri ve ekibi bir bahaneyle devirip başa geçtiğinde, bu davranışın iyi olup olmadığı hususunda tereddüt gösteriyorlar.
Daha da vahimi, tereddütlerini gidermek için, ihtilâli yapan ekibin dindar olup olmadığına ya da devirenin mi, devrilenin mi daha dindar olduğuna bakıyorlar.
Meselâ “dindar paşa” Ziya-ül Hak ve dindar arkadaşları 1977’de Pakistan’da Zülfikar Ali Butto’yu devirdi.
Bu kafadaki dindarlar, Ziya-ül Hak’ın ve arkadaşlarının Butto’dan ve partidaşlarından daha dindar olduğuna bakıp sevinmişlerdi, ihtilâli de alkışlamışlardı.
Bunların kimler olduğunu ve bu gün hangi siyasî akımların ya da tutumların içinde olduğunu merak edenler, o tarihli dinî gazetelere ve Yeni Asya’ya baksınlar yeter.
İddia ederim ki turnusol kâğıdımız kızaracaktır. (Yüzlerini bilmem!).
Turnusol soru şudur:
Beyefendi, sizin fikirleriniz ve programlarınız ülkemiz için çok gerekli ve kıymetli. Ancak bu gidişle iktidara gelme şansınız yok. Sizin gibi düşünen filanca paşa ve arkadaşları sizi destekleseler de ihtilâl yapıp işbaşına gelseniz, millet de faydalansa çok güzel olur. Kabul eder misiniz?
Türkiye’de (ve Doğu toplumlarında) bir biçimde önder olmuş ya da öne çıkmış olan, yaşayan ya da müteveffa siyasetçilerle bir anket yapılsa sonuçta ne çıkar?
Samimî cevaplar alınabilse şu masum (!) soruya “evet” cevabı vereceklerin oranı % 70’i geçer.
O halde yukarıdaki cevabım doğru.
Sivil ya da asker bürokrat adayları içinde hem dindar, hem demokratı varsa mesele yok. Ama bu yoksa, demokrat olmasa da dindar olanı değil, dindar olmasa da demokrat olanı tercih etmek lâzım.
Bu gün böyle olmuyor mu? Maalesef, genellikle hayır.
Böyle olması nasıl sağlanır? Dört şart tamamlandığında…
Şöyle;
Atamayla gelen bürokratın demokrat olanını ancak seçimle işbaşına gelen siyasetçinin de demokrat olanı seçer.
Seçimle işbaşına gelen siyasetçinin demokrat olanını ise, ancak demokrat olan partililer seçer, öne çıkarır, yön verir, sesiyle-alkışıyla destekler.
Demokrat olan partilileri ise, demokrat kafaya sahip olan birinci seçmen, yani demokrat halk seçer, ön verir, sükûtiyle destekler.
Gördüğünüz gibi, işimiz o kadar da kolay değil. Zira demokratlık lâfta güzel, ama icraatta kolay değil.
Halktan bürokrata gelinceye kadar dört basamak geçiliyor ve fikirler her birinde eleniyor.
Halk dindarlaşıyor mu? Halk demokratlaşıyor mu? Peki, ama dindarlaşmanın şartı demokratlaşmak değil mi?
Siz bu projenin neresindesiniz? Aktif misiniz, pasif misiniz?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*