“Dindar iktidar”la manevî erozyon

Öncelikli gündem olan anayasada yoğunlaşılırken, başka önemli konular da ihmal edilmemeli. Ki, bunların başında, toplumda giderek hızlanan manevî erozyon var.
Bediüzzaman’ın yüz yıl önceki Osmanlı toplumu için söylediği “Milletin kalp hastalığı zaaf-ı diyanettir, bunu takviye ile sıhhat bulabilir” tesbiti günümüz tablosunda çok daha fazla geçerli.

Haddizatında âcil ve kalıcı çözüm bekleyen terör belâsının temelinde de bu gerçek yatıyor.
Onun dışında, istatistiklere yansıyan rakamların gösterdiği üzere, evlilikler azalırken boşanmaların artması, evlilik dışı ilişkilerin tırmanışa geçmesi, sokak çeteleri, alkol-uyuşturucu kullanımındaki yükseliş, son günlerde çok konuşulur hale gelen “kadına ve çocuğa şiddet” olayları da.
Meselâ TÜİK istatistiklerine göre, son dört yılda evlilikler yüzde 8.4  azalırken, boşanmalar yüzde 26.8 artmış (Yeni Asya, 10.10.11).
Said Nursî’nin “Benimle görüşen ekserî dostlardan, kendi ailevî hayatlarından şekvalar işittim. ‘Eyvah’ dedim. ‘İnsanın, hususan Müslümanın tahassungâhı (sığınağı) ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı bozulmaya başlamış?’” (Lem’alar, s. 464) diye dikkat çektiği tablo, bu rakamlarda somutlaşıyor.
Olayın bizleri en çok düşündürmesi gereken cihetlerinden biri, bu tablonun, “dindar ve muhafazakâr” kadroların iktidarında ortaya çıkması.
Acaba, anayasada “toplumun temeli” olarak nitelenen ailenin “alarm zilleri” çalar hale geldiğini gösteren bu tabloda, din eğitimindeki boşluk ve yetersizliklerin yanı sıra, allanıp pullanıp Arap ülkelerine de ihraç edilen dizilerin rolü ne?
O diziler ki, popüler başrol oyuncuları, o ülkelere yapılan resmî gezilerde first lady’lere refakat ettiriliyor ve onlar tarafından prezante ediliyor…
Keza, birileri “Adım adım alkolü yasaklıyorlar” iddiasını tekrarlarken hükümetin yemin billah ederek “Asla böyle bir niyetimiz yok” açıklamaları yaptığı ve bu zamana kadar hiç görülmemiş bir şekilde gazetelerin çarşaf çarşaf rakı ilânları yayınlamaya devam ettikleri bir süreçte, bizzat Başbakanın ikrarıyla, alkol tüketiminin artmasından daha “normal” ne olabilir?
Bu iki örnek dışında, manevî erozyonun ihale vurgunları, haksız kazançlar, kayırmalar, dışlamalar gibi olgularda gözlenen boyutları da ayrı.
Biliyorsunuz, bizim AKP iktidarına yönelik ciddî endişe ve eleştirilerimizin en çok odaklandığı nokta bu: Dünyevîleşme ve manevî erozyon.
Eski dostlardan Yavuz Bahadıroğlu’nun “‘Dindar iktidar’ dindara çok pahalıya patladı. Dâvâsını kemirdi. Maddeten zenginleşirken manen fakirleşiyoruz” (Yeni Akit, 2.10.11) ve Cemal Uşşak’ın “On yıl önce dindarlar yoksulluk ve mağduriyetle sınanıyordu. Bugün varlıklı ve muktedirler. Yeni bir sınav var önlerinde. Bu sınavı veremeyenler var” (Radikal, 10.10.11) tesbitleri, bu endişelerin onlarca da paylaşıldığının ifadeleri.
Evvelce “Dindar demokratlık mânâsı artık bu partiye geçti” gerekçesiyle desteklenen AKP iktidarında, manevî hayatta meydana gelen ve giderek derinleşen aşınmanın fark edilip seslendirilmeye başlanmasını hayra alâmet saymak lâzım.
Çünkü dert bilinirse devası âsân olur.
Yakın zamana kadar görmezlikten gelinen son derece önemli ve hayatî bir problemin nihayet görülmesi ve ikrar edilmesi, çare arayışlarını da gündeme getirecek ve hızlandıracaktır inşaallah.
Hiç şüphe yok ki, bu dönemde bazı müsbet hizmetler de yapıldı. Bunları yok saymak haksızlık olur. Ama problem, tartıya vurulduğunda, manevî erozyon işaretlerinin daha ağır basması.
Bu itibarla, misyonlarını “manevî tamir” olarak tarif eden cemaatlere ve hizmet gruplarına yine çok büyük görev ve sorumluluklar düşüyor.
Mücahit olarak çıktıkları yolda önce müşahitlik dönüşümüne uğrayan ve ardından müteahhitlikte karar kılıp, devlet ve belediye ihaleleri ile zenginleşen kadroların iktidarında, bu sürece paralel olarak yaşanan manevî tahribatın tamiri için topyekûn bir seferberliğe büyük ihtiyaç var.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*