Dinî cemaatlerimiz ve korona salgını…

Bu günlerde; kader konuşunca cüz’î ihtiyarî susar, hakikatini bizatihi yaşıyoruz. Dünyamızın ve insanlığın gündemini tutsak alan korona kendisinden bahsettirmeye devam ediyor.

DHÖ’nün covit-19 ismini taktığı bu Çin virüsünün mahiyeti henüz tanımlanamadığından, biz de hadisenin kıyısında-bucağında dolaşıp duruyoruz. 21. yüz yılda dünyamızın bir yanı hâlâ istibdadın karanlığında kaldıkça, bu kovid zincirinin uzayıp gideceği şüphesi kamuoyunu esir almaya başlıyor. Zira virüsün çıktığı laboratuvarlar, üzerinde çalışmış araştırmacılar ve laboratuvardan hayvan pazarına gidiş hikâyelerinin dünya ilim adamlarınca araştırmaları mümkün olmadığından, bu meçhuliyet devam edecek gibi. İnsanların hakk-hürriyetlerine kastetmiş, semavî din ve ahlâklarla savaşı devam eden ve din düşmanı global sermaye ile fukara devletlere rüşvet dağıtan Çin Komünist Partisi idaresinin yeterince gündeme gelmemesi, bu günlerde medeniyetimizin kaçırdığı en önemli nokta olsa gerek. Demokrasinin dünyada hak ettiği yeri alamaması, insanlığın hırsıyla kapital peşinde yuvarlanması ve ahlâkî değerlere gerekli kıymetin verilmemesi, salgınların devamına zemin hazırlıyor, kanaatindeyiz.

Geniş dairede yapabileceğimiz çok şeyin olmadığının farkındayız. Fakat bir seneye yakındır ortaya çıkan bu salgının insanımızda oluşturduğu travmaların, maddî-manevî çöküşlerin ve bazen ümitsizliklerin elbette farkındayız. Arkamızda kalan zamanlardaki medyanın söylediklerinin tek doğrusu var, elimizde. Ortada bulaşıcı ve ölüme sebep bir hastalık var. Tıp âlimlerinin tavsiye ve tedbirlerine dikkat etmemiz lâzımmış. Gün içinde bazen saatlerimizi alan bilgilerin yalan-yanlış şeyler olduğunu gördük. Fakat işini kaybeden on binler, bilhassa zayıf imanlarından dolayı geleceğe yönelik ümitlerini kaybeden milyonlarca genç ve maalesef ahlâk zaafından dolayı bu musîbetten ders alamadıkları gibi, bu durumu istismar eden on binlerce ahlâksız görüyoruz çevremizde… Devletimizin sosyal bir yapılanmadan çok uzak olduğu da bir vakıa… Nefesi tükenen her fert kendi derdine ağlıyor. Hastalığın yayılışını kontrol altına almaya çalışan hükümet, elbette inzibatî tedbirlere başvuracak. Gel gör ki, itaatsizlik yavaş yavaş anarşi ve kaosa doğru kaymaya başladı. Bu itaatsizliğin küresel dinsiz organizasyonlarca çıkarıldığını Amerika, Paris ve Berlin’deki nümayişlerden de anlıyoruz.

Bir taraftan maddî bir salgın, öte yandan bilhassa gençlerimizi hedef kitle edinmiş manevî salgın. Anarşiyi teröre doğru organizeye çalışanların adreslerini siyasî idareler bizden daha iyi biliyorlardır, kanaatindeyiz.

İdarenin yer yer acziyete düştüğünün elbette farkındayız. Meselenin siyasî iradeleri çoktan aşıp “millî birlik-beraberlik” boyutlarına ulaştığını görüp dururken hükümetin içine düştüğü gaflet kadar, -kusura bakmasınlar- dinî cemaatlerimizin tutsak alındığı gafletler de bizi ürkütüyor. Rahat, barış ve geniş zamanlarda müntesiplerinin çokluklarıyla övünen cemaatler, gazetelere reklâm vererek varlığını duyuran cemaatler, kendilerini siyasî iradeye çok büyük göstererek devletin imkânlarından istifade eden cemaatler ve kendilerini haklı olarak millete ümit ve gelecek olarak propaganda eden cemaatlerin şu pandemi süresi içinde sırra kadem basmaları sizi de endişelendirmiyor mu? Yukarda kısaca değindiğimiz meselelerin çözümünde en fazla yardımcı olabilecek cemaatlerimizin korona tarafından esir alınması, ülkemiz için bir musîbet olmalı.

Bin seneden beri İslâm’ın bayraktarlığını yapmış şu milletin bütün değerlerini muhafaza ile vazifeli olması gereken dinî cemaatlerimiz şu süreçte üzerlerine düşeni yapmazlarsa, yarın müntesiplerince de saygı duymaz ve ilgi göremezler diye endişeleniyoruz. Zira, korona sürecini dünya genelinde anarşi, bozgunculuk ve kaosa çevirmek isteyen global organizasyonlardan bahsettik. Yalnız Ülkemizde değil, demokrasi ile idare edilen bütün coğrafyalarda kamuoyunu küçük dilimlere ayıran bu dev organizasyonun finans ve eleman sıkıntısı çekmediğini hem IŞİD belâsında, hem Sarı Yelekliler ve Pegida olaylarında ve hem de Amerika’daki zenci polisi bahane ile başlayan hadiselerde gözlerimizle gördük.

AKP hükümetinin “dinî cemaatlere” uyguladığı politikanın ne kadar yanlış olduğunu kendisi de görmeye başladı. Tarikatları devlet güvenliği noktasında zararlı gören ilâhiyatçılardan tutunuz, şeyhlere ve hocalara birikmiş kinlerini kusan Türkiye düşmanlarına kadar. Dinî cemaatleri devlete bağlamak isteyen zihniyetin aptallığını yakın zamanda daha netçe göreceğiz. Osmanlı Sultanları’nın devlete bağlamadığı dinî cemaatleri günümüz siyasî iradesine bağlayabileceğini düşünen hürriyetten mah- rum yaklaşımın, mevcut cemaatlerimizi toplumdan izole ettiklerinin elbette farkındayız. Ülke ve millet olarak karşılaştığımız felâketlerle mücadelede, şevk içinde her bir Müslümanı fedakârlığa, düzene, tedbir almaya, cehalet ve ihtilâfla savaşmaya devletçe teşvik görmesi gereken dinî cemaatlerimizin gereksiz bir şekilde korkutulup-ürkütülmemesi lâzım. Şeffaf, meşveret ve şûrâya dayalı, müntesiplerinden gelen her kuruşun hesabını verebilecek kadar dikkatli ve ilmî çalışmayı kendilerine rehber edinmiş bu samimî insanlardan hükümetimiz, şu korona döneminde tam manasıyla istifade etmeli. Milletin dertlerine, insanlık düşmanı zihniyetin üzerinde tepiştiği ahlâkî değerlerimize, gençliğin kaybolan ümitlerine, global dinsizlerin bozmaya çalıştıkları birlik- beraberliklerine siyasî iradeden önce cemaatlerin ulaşabileceğini, artık herkes anlamalı ve ona göre davranmalı diyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*