Diplomatik başarı mı?

2007’den bu yana Gazze halkına uygulanan gayriahlâkî ve insanlık dışı ambargoyu delmek, yiyecek, içecek ve yapı malzemesi götürmek ve dünya kamuoyunun dikkatini bu trajediye çekmek amacıyla 32 milletten yüzlerce insanla birlikte yola çıkan Mavi Marmara gemisinin uluslar arası sularda seyrettiği sırada uğradığı ve 9 kişinin ölümü ve onlarcasının yaralanması ile sonuçlanan kanlı ve vahşi saldırının üzerinden 15 gün geçmesine rağmen olay, ülke ve dünya gündeminde sıcaklığını koruyor.

Toplumu öfkelendiren ve ekonomiden dış ilişkilerimize kadar her alanı etkileyen hatta eksen kayması tartışmalarını başlatan öylesine müessif bir hadise ki…

Bizim de söyleyeceklerimiz olmalı.

Gazzeliler…

360 kilometrekarelik dar bir kıyı şeridinde hayata tutunma mücadelesi veren talihsiz 1,5 milyon insan.

3 yıldan beri abluka yüzünden aç ve biilâç.

Temel gıda maddelerinin bölgeye sokulması bile izne tabi.

Pek çok malın girişi yasak.

Su, elektrik, benzin kısıtlı.

Çoluk, çocuk, hasta, perişan.

İşsizlik had safhada.

Halk fakirleşmiş.

Çoğunluğu 2 dolardan az bir gelirle geçimini sürdürmeye çalışıyor.

Peki, bu halk ne suç işlemiş de cezalandırılıyor?

Suçu 2006 seçimlerinde Hamas’ı iktidara getirmek.

Hamas, ABD ve AB tarafından terörist ilân edilen bir örgüt.

İsrail’i tanımıyor, zaman zaman bu ülkeye roket saldırısında bulunduğu iddia ediliyor.

Bedelini halk ödüyor.

Ambargoyu sadece İsrail değil Mısır da uyguluyor.

ABD ve Batı destekliyor.

Araplar sessiz.

İslâm coğrafyasında yer alan ülkeler de İran dışında suskun.

Yürekler nasırlaşmış.

Neticede neredeyse bütün dünya mezalimi seyrediyor.

İşte bu manzaraya dayanamayan çeşitli milletlere mensup bir grup cesur gönüllü yollara dökülüyor.

Hikâyenin gerisi malûm.

Kan ve gözyaşı.

Başbakan sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın tepkisi şiddetli, İsraille ipler koptu kopacak.

Arap yönetimleri yine kayıtsız, bir iki cılız ses, o kadar.

Ama halkları ayakta.

Türk bayrakları ve başbakanın posterleriyle yaptıkları protesto gösterilerinin ardı arkası kesilmiyor.

Başbakan memnun ve gururlu, iç politikada puan topladığını sanıyor.

Çevresi diplomatik bir zafer kazanıldığından emin.

Halkların alkışları gerçekleri örtmemeli, gözleri kör etmemeli.

Uluslararası kuruluşları yönlendirebildiğiniz ve hasmınızı geriletebildiğiniz ölçüde diplomatik bir başarıdan söz edilebilir.

Maalesef şu ana kadar böyle bir gelişmeye şahit olunmamıştır.

BM, Nato, Arap Birliği, İslâm Kalkınma Örgütü…

Tıs yok…

BM bünyesinde kurulması istenen “Araştırma Komisyonu” teklifi kabul görmemiş.

Gemide bulunan 30’u aşkın ülke vatandaşının siyasetçileri neden tepkisiz?

Geçen hafta İstanbul’da çok sayıda ülkenin devlet başkanı ve üst düzey hükümet yetkilisinin katılımıyla gerçekleştirilen Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı (CICA) Zirvesinin Sonuç Bildirgesinde İsrail’i kınama kararının bu ülkenin engellemesi dolayısıyla çıkmaması üzüntü vericidir.

Şu hale bakın:

Açık denizde 9 vatandaşınız katlediliyor, onlarcası kurşunlara hedef oluyor, yüzlercesi işkenceye tabi tutuluyor, gemilerinize el konuyor, korsanlar, katiller cezasız kalıyor, tazminattan vazgeçtik…

İsrail bir özür dahi dilemiyor, uluslararası kuruluşlar Türkiye’yi yalnız bırakıyor.

Ve bu sevimsiz tablo diplomatik bir başarı diye sunuluyor.

İnsaf.

Meydanlarda keskin ve mangalda kül bırakmayan söylemler yerine uluslar arası toplumu harekete geçirecek politikaların takibi herkes için çok daha faydalı olacaktır.

Bunun için dünyada mevcut dengeleri ve gelecekteki muhtemel oluşumları gözeterek ve gücümüzün sınırını bilerek duygularımızın esiri olmadan akılcı, samimî, tutarlı ve güven veren bir yaklaşımı be-nimsemek zorundayız.

Ama yine de şunu asla unutmayalım:

Bilim, teknoloji, ekonomi ve savunma sanayiinde güçlenmeliyiz.

Çünkü, uluslararası siyasette, ne yazık ki, güçlü olan haklıdır.

Vicdanımız kabul etmese de…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*