Diyanet yayınlarında Bediüzzaman

İki ay kadar önce sinemaya gittim. Gişedeki gençten biletimi istedim:

-“Bitlis’te Beş Gökdelen” için iki bilet lütfen.

İşlemini yaptı, biletimi uzattı. Paramı verirken bilete baktım, “New York’ta Beş Minare”ye bilet kesmiş. Seslendim;

-Ben bunu istememiştim.

-Ne istemiştiniz ya!

-“Bitlis’te Beş Gökdelen” için bilet istemiştim.

-Tamam işte, ikisi aynı değil mi.

Ey okuyucu, dikkat lütfen. “O yok bunu verelim” demiyor. “İkisi de aynı” diyor. Aynı mı acaba? Aynı ise ben neden New York’un hatırına Bitlis’ten vazgeçmedim.
O film için yazdığım yazıda “öz”ü kaybetmemekten bahsetmiştim. Yeni yeni New York’lar fethederken elimizdeki Bitlis’in ve elimizdeki Bitlisli dünyalının kıymetini de bilelim demiştim.

***

Film vesilesiyle tartışılan konuların önemli kısmı hakkında konuşması gerekenlerden biri de Diyanet İşleri Başkanlığı.
Araştırdım. Konuşmuş. Hem de kitabın tam ortasından.
2009’da Başkanlık İlmi Yayınlar serisi içinde iki mühim doktora tezini kitap olarak neşretmiş, “işte bendenizden de belge” dercesine.

Birinci kitabın künyesi: Dr. Sadık Eraslan, Meşihat-ı İslâmiye ve Ceride-i İlmiye, Osmanlılarda Fetva Makamı ve Yayın Organı.

İkinci kitap daha da mühim: Dr. Zekeriya Akman, Osmanlı Devletinin Son Döneminde Bir Üst Kurul: Dâr’u-l Hikmeti’l İslâmiye.

Bu iki müessesenin gün ışığına çıkması çok önemli. Bilhassa ikincisi.

Bediüzzaman, dört yıl boyunca çalışan ve toplam 28 üyesi olmuş olan Darü’l Hikmet’in dört yıl boyunca üye olarak kalmış aktif bir üyesi. Bir başkan ve dokuz üyeli kurula ilk atanan dokuz kişiden biri. 12 Ağustos 1918’deki resmî açılış toplantısına katılan altı kişiden biri (s. 41, 47).

Kurulda alınan kararlar, “gereğinin ifası için” emir olarak Meşihat makamı vasıtasıyla ilgili devlet makamına ulaştırılıyordu (s. 52).
Kitaptan bir iki örnek bilgi:

-İstanbul’da bir Müslüman kadının bir İngiliz erkekle evlendiğinin bildirilmesi ve görüş sorulması üzerine Kurul oy çokluğuyla bunun caiz olmadığı ve tekrarının engellenmesi gerektiğine hükmetmiş. Bediüzzaman da lehte oy kullanmış (s. 51).

-Trabzon müftülüğü “bazı kişilerin isteği doğrultusunda” Türkçe hutbe için fetva istemiş, bunun tahrimen mekruh olduğu karara bağlanıp bildirilmiş. (s. 80)

-Peyâm-ı Sabâh gazetesinin 12 Nisan 1922 tarih ve 11636 sayılı nüshasında Kurum üyelerinden biri ile yapılan röportajda “İttihad-ı İslâm” fikri savunulmuş. Bunun üzerine 20 Temmuz 1922 tarihli toplantıda, kurum Nizamnâmesine de atıfta bulunularak, Kurumun siyasî bir görevinin olmadığı ve bu konunun görev alanlarının dışında olduğu ifade edilerek gazetenin haberi tekzip edilmiş (s. 41).
(Bu kurum üyesinin kim olduğunun tarihçilerce bulunması, bu senenin İttihad-ı İslâm senesi olması sebebiyle özellikle önemli).

Bediüzzaman’a, Osmanlıdaki “ilmiye-ilim adamları” sınıfının oldukça yüksek makamında olduğunu gösteren “mahreç” ünvanı,—bence bir çeşit ordinaryüslük—burada üye iken verilmiş.
Bediüzzaman’ın Darü’l Hikmetteki statüsünün Ankara’daki karşılığının ne olduğu, ancak Devletin ve özellikle Diyanetin arşivinden ve tarihinden öğrenilebilir. Geçmişi bilgiyle sorgulamak ve geleceği de buna göre planlamak gerekir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*