Diyanet’in de Risale-i Nur’a ihtiyacı var

Risale-i Nur’un Diyanet’çe neşri talebinin bizzat Bediüzzaman tarafından iletildiği ilk Diyanet İşleri Başkanı, 1951 Ocak’ında vefat eden Ahmet Hamdi Akseki.

Ondan sonraki reislerden Eyüp Sabri Hayırlıoğlu döneminde de konu gündeme gelmiş.

DP Isparta Milletvekili Tahsin Tola’nın girişimleri ve Başbakan Menderes’in tavassutu ile.

Şahiner’in Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî kitabında anlatıldığına göre:

Dr. Tola 1956’da önce Said Nursî ile konuşarak eserlerinin yeni yazıyla basılması için müsaadesini almış. Sonra, iki milletvekili arkadaşıyla birlikte Menderes’le görüşüp, ona risalelerin neşriyle sağlanacak üç sonucu anlatmış:

(1) Dahilde anarşi tehlikesinin bertaraf edilmesi. (2) İslam dünyasının Türklere eski muhabbetinin yeniden kazanılması. (3) Menfî kavmiyetçilik fikirlerinin izalesi ve Müslümanların ebedî saadet ve selâmetlerinin temini.

Bunun üzerine Menderes Tola’ya, “Pekâlâ, bu iş için sizi görevlendiriyorum, Diyanet Reisi ile görüşün, eserler derhal basılsın” demiş.

Ve Tola, Diyanet İşleri Başkanı Hayırlıoğlu’na gidip durumu ona anlatmış. Reis, “Tahsin Bey, size itimat ediyorum, ama Adnan Beyle bir de ben görüşeyim” diye cevap vermiş.

Aradan zaman geçmiş; ses seda çıkmayınca Tola Reise tekrar giderek neticeyi sorduğunda ondan hiç beklenmeyen şu karşılığı almış:

“Adnan Beyle görüşmek mümkün olmadı. Bu kıyafetle gidip daima kapısında beklemem hoş olmuyor. Bu sebeple Müsteşar Ahmet Salih Korur’la görüştüm. O da bana ‘Sen ne yapıyorsun hocam? Bu eserlerin neşredilmemesi için Said-i Kürdî’nin ismi kâfi değil mi?’ dedi.”

Bunun üzerine Tola Isparta’ya giderek durumu Bediüzzaman’a arz etmiş. O da “Pekâlâ” diyerek, Tola’ya eserleri bastırma izni vermiş.

Tola derhal Ankara’ya giderek, kâğıt sıkıntısının çekildiği o devirde DP hükümetinin gösterdiği kolaylıkla temin edilen kâğıda risalelerin basımını başlatmış  (s. 350-1). Ankara Hukuk Fakültesi öğrencileri Atıf Ural ile Mustafa Türkmenoğlu bu hizmetin öncüleri olmuşlar.

O dönemde risaleleri Diyanet’in basması, eserler üzerindeki “yasak” baskısının kırılması açısından bilhassa önem arz ediyordu. Olmadı. Ve Risale-i Nur kendi yolunu kendisi açtı.

Gelinen noktada çok sayıda yayınevi risaleleri neşrediyor. Dahası, eserlerin birçok dünya diline yapılmış tercümeleri de yayınlanıyor.

Yani, Risale-i Nur’un Diyanet’e ihtiyacı yok.

Ama Diyanet’in Risale-i Nur’a ihtiyacı var.

Onun için şu aşamada İşaratü’l-İ’caz’ı basması, fazlasıyla gecikmiş olsa dahi, bu ihtiyacı karşılama sürecinin başlaması noktasında önemli bir adım olarak görülebilir. Bu adımla birlikte şimdiye kadar risalelere kapalı tutulan camiler külliyata açılır ve camilerdeki irşad hizmetleri Risale-i Nur yaklaşımıyla şekillenirse, bunun çok yönlü ve çok boyutlu kazanımları olur.

Diyanet, resmî şablonun soğuk kıskacından kurtulup, ümmetle gerçek anlamda kucaklaşır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*