Diyar-ı Bekr değil, Diyar-ı Nur, Diyar-ı Bediüzzaman…

Sohbet, seminer, konferans ve panel için gittiğim yerlerin hiçbirisi hakkında yazı yazmadım. Ancak Romalılar, Bizanslılardan sonra Emeviler, Abbasiler, Şeyhoğulları, Hamdaniler, Mervaniler, Selçuklular, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Eyyübiler, Moğollar, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar hakimiyeti, bundan sonra Bediüzzaman’ın hakimiyetine girecek Diyarbakır’ı müstesna etmemizin sebebi şu: İnsafsız bir kara propagandayla kargaşanın, terörün, bölünmenin şehri gibi lanse edilmesi.

Dicle Üniversitesi’nin “Boşanma çalıştayı”ında gördük ki, Diyar-ı Bekir, Diyar-ı ilim ismine lâyık.

Dicle Kent Yeni Asya Temsilciliğinin, Bediüzzaman’ın 52. vefat yıldönümü münasebetiyle tertiplediği “Kur’ân Medeniyeti” anma toplantısı ve Nur sohbetlerinde ise gördük ki, Diyar-ı Bekir, Diyar-ı Nur ismine sezadır.

Toplantının çok canlı, coşkulu ve heyecanlı geçtiğinin haberini 3.4.2012 tarihli Yeni Asya nüshasında siz de görmüşsünüzdür. Üstelik toplantı çok kısa bir zamanda, çok sınırlı imkânlar içinde ayarlanmıştı.

Güya Diyarbakır’a şevk vermeye gitmiştim! Bahtiyarım ki, 100’ü aşkın bayan, 120’yi aşkın öğrenciyle ders yaptıklarını görüp duyunca da aşk ve şevk dolarak döndüm.

İhlâs ve samimiyetle Risâle-i Nur’a sarılan hizmet erleri, “İttihad lâzımdır. Ama, önce imanda/ilimde, ibadette, ihlâsta, hizmette gerekir!” anlayışıyla hareket edip, başkalarıyla uğraşmak yerine, Kur’ân hakikatlerini muhtaçlara ulaştırmanın heyecanıyla çalışıyor.

Şöyle düşünüyorlar: Cemaat bir ağaçtır. Her bir fert bir yapraktır. Yaprak daldan kopmadıkça veya dahilî, haricî fırtınalar koparmadıkça (ancak bu da imtihan sırrı olarak fertlerin elinde) beslenir, yeşil kalır. Koptuğunda solar, kurur ve çürür!..

Kimileri ayva gibi tutunur, küçük bir sarsıntıda kopar. Koptuktan sonra da dalına yapıştırmaya çalışmak, beyhude enerji harcamaktır. Hizmet erleri, yapıştırmak yerine, hizmetle meşgul olmayı tercih ediyor.

Ve şunun da farkındalar: Yıllar yılı ülkemizi hüzne boğan, maddî-manevî zararlar veren PKK terörü, sistemin uyguladığı “ırkçılık, baskı ve şiddet”le değil, Bediüzzaman’ın sunduğu Kur’ân hakikatleri, “iman, ilim, hak, hürriyet (demokrasi), şefkat/merhamet, ittihad-ı kulûb” ile halledilecektir.

Nur Külliyatı’ndan bilhassa Divan-ı Harb-i Örfî, Münâzarât, Hutbe-i Şamiye, Doğu ve Güneydoğu Anadolu problemini, Kürt problemini, terör problemini halledecek prensiplerle dolu.

İşte önümüzdeki günlerde, Dicle Kent’ten daha büyük bir hizmet sadası, ümit ışığını ülke sathına yaymanın plan ve programlarının hazırlıklarıyla meşgul.

Ve keza şuurundadırlar ki: Umur-u hayriyenin muzir manileri çoktur…

Bizler gayet az ve zayıf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde, gayet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’âniye omuzumuza ihsan-ı İlâhî tarafından konulmuş.

Elbette, herkesten ziyade, bütün kuvvetimizle ihlâsı kazanmaya mecbur ve mükellefiz…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*