Diziler, kalbimize saplanan bir hançer oluyor!

Image
Yeni Asya’nın 3 Ekim tarihli nüshasını sabah elime aldığımda, sürmenşette “Diziler yozlaştırıyor!” başlığını görünce, zaten bundan çok bîzar olan biri olarak, cemiyetteki bir çok kimsenin de rahatsız olduğu bu mevzuyla alâkalı bir yazı daha yazmak düşüncesi hâsıl oldu.

Gerçi, bundan bir müddet önce, “Diziler boğazımıza dizildi” başlığıyla bir yazı yazmıştık. Bazı internet siteleri tarafından da iktibas edilerek neşrolan bu yazıda biz; yapılan melânet, rezâlet ve alçaklıkları bir nebze de olsa, batılı iyice tasvir etmeden nazarlara vermeye çalışmıştık. Yazının sonunda da, “Velhâsıl-ı kelâm; aziz milletimizin, gençliğimizin, geleceğimizin düşmanı olan bu tür dizilere bir son verilmez veya bir çekidüzen verilmezse, diziler boğazımıza dizilmekle kalmayacak, kalbimize saplanan bir hançer gibi istikbalimizi karartacaktır…” demiştik. Bu yazı hakkında müsbet tepkiler almıştık.
Evet, yazdığımız doğruydu. Ve maalesef, atı alan Üsküdar’ı geçmiş, fitne-fesad şebekeleri gittikçe işi ilerletmişti. Kendilerine bir şey diyen, müeyyide uygulayan da olmayınca, iş iyice şirazeden çıkmış hâle gelmişti. Bugün bu pespaye ve alçak diziler, daha doğrusu bizden olmayan, bizi anlatıyormuş gibi olan bu dizilerle; milletin yaşayışı, hayat tarzı arasında bir irtibat yoktur. Ancak bir kaç bîhaberin, gafilin böyle yaşayışı belki olabilir. Ama, onu da milyonların gözünün önünde ifşa edip, sanki bütün bir milletin yaşayış tarzı buymuş gibi lânse edemezsiniz. Aziz milletimiz, kimin eli kimin cebinde olduğu belli olmayan böyle rezillikleri ne tasvib eder, ne de razı olur.
Artık öyle bir hâle gelmiş ki, herkesin bir dizisi, her TV’nin birbirini takliden yaptığı benzer diziler boy göstermeye başlamış. Meselâ, orta ve lise mektebi çağlarındaki çocuklara çok kötü bir örnek teşkil eden dizilerden, TRT’nin dahi yaptığını duyduk. Bu, tasvib edilemeyecek manâdaki pespaye dizileri seyreden ve oradaki manzaraları kendine örnek alan yavrularımızın, ya hastahanelere, ya hapishanelere, ya tımarhanelere veya mezaristana gitmelerine sebeb oluyorlar maalesef. (Bunlarla alâkalı haberleri, gazete ve TV’lerden duyup, işitiyoruz.)
İşin bir diğer ciheti de, uydu anteni olanların görebildiği, bizim de Mısır’da bulunduğumuz günlerde müşahede ettiğimiz bir şey var ki, o da bizi yürekten yaralayan bir hadisedir. Bazı Arap TV’leri (onların da sefahate meyyal kısmı), bu bizdeki dizileri, kendilerine adapte edip gösteriyorlar maalesef. Tabii, bizi iyice bilmeyenler tarafından da kötü bir propaganda oluyor bu. Allah muhafaza, bir elinde içki şişesi, diğer taraftan da, kimin eli kimin cebinde belli olmayan manzaraların nazarlara verildiği bir insanlar topluluğu olarak lanse ediliyoruz.
Ama öte yandan Arap âleminde, bir çok kimse, milletimize ‘Osmanlı’nın torunları ve İslâmiyetin bayraktarı olması’ hasebiyle hep hüsn-ü niyetle bakıp, “Sizi, iyi bir Müslüman olduğunuzdan, atalarınızın İslâmiyet’e yaptığı hizmetlerden dolayı seviyoruz. Ve inanıyoruz ki, yine sizler âlem-i İslâmın halaskarı olacaksınız” manâsında sözler sarf ediyorlar. Bunu bizzat müşahede ettik, işittik. Meselâ orada kendileriyle münasebetimiz olan Mısırlı kardeşlerimiz, bize şunu söylediler: “Eğer biz sizleri; Risâle-i Nurlarla ve Üstad Bediüzzaman ile tanımasaydık, sizin hakkınızdaki intibaımız, belki kötü olurdu. Ama tabii, bunları bizim de cahil ve habersiz insanlarımıza anlatmak zordur.” Allah’a şükür ki, oralarda alnımızı ak eden, Bediüzzaman ve Risâle-i Nur’du.
Bir gün Nil nehri kenarındaki bir yerde tanıştığımız Mısırlı bir zat, kendisinin TV sahibi (veya yapımcısı olduğunu) söyleyerek, İstanbul’a gelmek istediğini, orada bu bizim malum dizilerin oyuncularıyla tanışıp, onlarla program yapmak istediklerini, bu konuda kendilerine yardım ve tavassut edip edemeyeceğimizi sordu. Tabii, bizim de bu tarakta bezimiz olmadığından o zata, böyle şeylerle alâkamızın olmadığını, ama Osmanlı ve Türkiye hakkında müsbet manada çekimler yapmak isterlerse, kendilerine yardımcı olabileceğimizi söylemiştik. Görüyor musunuz, ne hâle geldik? Bir zaman iyiyle, güzelle misâl olurken, şimdi kötülüklerimizi misal almaya çalışıyorlar.
Sokakta, caddede gördüğümüz nâhoş manzaraların da tetikleyicisi olan bu dizilerin ıslahını, en kısa zamanda sağlamak lâzım. Yoksa Allah muhafaza dediğimiz gibi, bu diziler kalbimize sapladıkları hançerlerle, istikbalimizi karartıp, (ıslâh edilemedikleri takdirde) gençliğimizi mahvedebilirler. Bunun tedbirlerini bir an önce alıp milletimizi, sârî hastalık gibi saran bu illetten kurtarmak lâzımdır! Yoksa, yarın çok geç kalabiliriz!
Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*