Bediuzzaman Said Nursi’nin güzel bir vecizesi var. Son olaylar, İslam dünyasındaki dağınıklık,Müslümanlar arasındaki başıboşluk gözümün önüne geldikçe onu hatırlar ve bin yıllık muhteşem maziyi lekelendirecek tavır ve hareketlerin aramızda nasıl yer bulduğunu üzülerek düşünürüm.
Asrı saadetten günümüze kadar bin yılı aşan muhteşem bir İslam medeniyeti var. Koskoca bir tarih var. Bütün bunların arkasından bu başıboşluğun sebebi ne olabilir? Toplumun çoğunluğunu saran inanç konularındaki karışıklık, bilgisizlik bu dağınıklığın ilk ve en önemli basamağıdır.
“Eğer biz doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan (diğer dinlerin mensuplarından) fevc fevc (bölük bölük) dahil olacaklardır.” (ilk dönem eserleri, erisale, s.482)
Biz bu hale nasıl geldik?
Cevaplandırılması gereken soru bu. Geçmişte insanlığın önüne muhteşem bir medeniyet koyan bu insanların bu kadar perişan bir hale gelmelerindeki etkenler nelerdir, bunu hem yöneticiler, hem bu milletin geleceğine dair kafa yoran ilim adamları düşünmeli ve çareler üretmelidir.
Benim penceremden olayların görüntüsü şöyle: İslamiyet fıtrat dinidir. Her türlü doğruluk, dürüstlük, sevgi, saygı, hak hukuk tanıma… gibi güzellikleri içinde barındırmaktadır. İnsanlık da bu ahlaki güzellikleri ondan öğrenmektedir. Onun halkasından çıkan kimseyi hiçbir dinin değerleri frenleyemez. Böyle birisi için taşkınlıklar artık kaçınılmazdır.
O zaman insanımıza dinini doğru öğreneceği imkanları sunmak ve onu en güzel şekilde yaşamasını sağlamak fert fert herkesin en başta gelen görevleri arasında olmalıdır. Yöneticiler de bunun yollarını açmalı, engeller varsa onları kaldırmalıdır.
Yukarıdaki sözde bulunan iki tabiri biraz açmak gereklidir. “Doğru İslamiyet” ve “İslamiyete Layık Doğruluk”
Doğru İslamiyet’ten şunu anlıyorum. Peygamber’in (a.s.) getirdiği safiyette ve asr-ı saadette yaşanan şekliyle İslam’ın doğru yorumlanmasıdır. Müslüman toplumlarında bu konuda sıkıntı var. Doğru İslam’ı anlamakta ciddi problemlerle karşı karşıyalar.
Bunun çözümü nedir?
İslam’ın iman boyutu ihmale uğramıştır. Onunla ilgili hem bilgi boyutunda hem yaşayış alanında büyük eksiklikler mevcuttur. Bunu aşmak gerekmektedir. İnsanların vicdanları bu eksiklikten dolayı boşalmıştır. Dış görüntüsüne bakınca Müslüman, ancak iç dünyası fırtınalı. İnancı, günlük hayatını kontrol edemiyor. Din görüntüsü altında yapılan çirkinlikleri doğuran sebep budur. Değer yargıları silinmiş, vicdan havuzuna su taşıyan ırmaklar kurumuşsa, hayat bahşedecek olan su buraya nasıl ulaşsın ve canlılık versin?
İnançların doğru yorumlanması ve anlaşılması konusunda Risale-i Nur eserlerini tavsiye ederim. İslam dünyasında büyük kabul görmüş böyle eserlerin gençliğimize güzel bir şekilde takdim edilmesi bir vicdan borcudur diye düşünüyorum. Bunu onlardan fevkalade istifade etmiş birisi olarak söylüyorum.
Karakolun içinde adam öldürmenin başka ilacı var mı? Polisin sağlayamadığı güvenliği kim, nerde, nasıl sağlayacak?
Bunu ancak sağlıklı bir inanç yapabilir. İnsanlarımıza bunu vermek zorundayız.
“Hem de tarih bize bildiriyor ki, ehl-i İslâmın temeddünü, (medenileşmesi ve medeniyet kurması) hakikat-i İslâmiyete ittibaları (uymaları) nispetindedir. Başkaların (İslamın dışındaki din mensuplarının) temeddünü ise, dinleriyle mâkûsen mütenasiptir (ters orantılıdır). (ilk dönem eserleri, erisale, s.482)
Din, insanların vicdanlarını beslemiyorsa ondan İslamiyete layık doğruluk çıkmaz. Bu suretle elmas kömüre dönmüş olur. Böyle bir insanı zaptedecek başka bir güç bilinmiyor. Bu milleti eski haşmetli günlerine taşımanın yolu dini doğru anlamak ve yaşamaktan geçiyor. Dinden uzak bir yaşayışla bunun mümkün olmadığı görülmüştür.
Benzer konuda makaleler:
- Peygamber efendimizin iletişim tekniği
- Doğru İslamiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu göstersek…
- Doğru İslâmı ve istikameti göstersek…
- Akıl vazgeçse bile, vicdan İslâmiyetten vazgeçemez