Her şeyden önce “ölçü, mihenk, kıstas, istikamet ve doğruluğun” kendi konumunda ve makamında net bir tarifinin yapılması gerekiyor sanırım. Aksi takdirde sağlıklı düşünme noksan olur. Bugün maalesef her alanda, bütün dünyada bir kavram kargaşası ve bilgi kirliliği kol geziyor. Hâl böyle olunca doğru düşünme ve istikametli fikir beyan etmede çok esaslı ve sağlam kaynak gerekiyor. En önemli konu, bu gerçek doğruyu bulup tatbik etmek.
İnsanlığın olduğu kadar Müslümanların da en büyük derdi ve sıkıntısı, günlük hayatta kendimize ve hakikatlere ters düşmemizdir. Onun içindir ki, başta Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) olmak üzere bütün peygamberlerin ortak duâları “Bizi bize ters düşürme Allahım!” olmuştur.
Üzülerek ifade etmek gerekirse; düşünce ve yaşayış şeklimiz gerçeklerle ve fıtratla çoğu zaman maalesef ters düşmekte, büyük sapmalar gösterebilmektedir. İnsanoğlunun en büyük zaaflarından birisi kendi kendisine ters düşmesi; söz ve beyanlarının, tavır ve hareketlerinin beyanlarına aykırılık arz etmesidir.
Bu aynı zamanda kalitenin inkârıdır. İstikametsizliğin ilânıdır. Doğruluğun saptırılmasıdır.
Düşünce ve beyanlarıyla, hareketlerinin ve davranışlarının; kendi aile efradına ters düşen başta aile reisi ve diğer aile fertlerinin…
Kürsüde, minberde yüksek perdeden vaaz ve nasihat veren hoca ve vaizlerin…
Ekranda dünyaya yön vermeye çalışan konuşmacı, spiker, yetkili, etkili kişilerin…
Kendi köşesinde hep başkalarına telkin verip tavsiyede bulunan yazar, fikir adamının…
Hedefine koyduğu makamlara erişmek için bol bol vaatte bulunan, her kademedeki görevlere talip aday adayları ve adayların…
En başta; insanlar ve toplum için çalıştıklarını beyan eden siyasetçi, sanayici, iş adamı, liderliğe soyunan başkan ve yardımcıları, san’atkârların…
…Ve daha nice meslek ve meşreb erbâbının; istedikleri o makam ve mevkilere gelince veya amaçladıkları hedeflere bir gün ulaşınca çok değiştikleri bilinen bir gerçektir. Vaat edilen, talep edilen, savunulan o güzelim fikir ve ideâllerin yerleri birden “düzenin ve ortamın” hâkimiyeti ile yer değiştiriyor. Nefsin ve enaniyetin “savunma mekanizması” devreye girerek, doğruluk ve istikamet yorum ve tevillerle örtülmek isteniyor.
Çözüm olarak, burada olayı şahıs bazında değil de genelinde, özünde ve daha dikkatli ve derin bir şekilde “prensip” ve sistem” bazında ele almak çok önem arz ediyor. Çürümüşlük, yanlışlık, kabalık, terslik ve kalitesizliğe karşı bütün insanların fıtrattan gelen bir nefreti vardır. Mühim olan bunların ortadan kaldırılmasıdır. Bunun da tek çaresi “eğitimdir.” Ferdin eğitimi, grupların eğitimi ve toplumun eğitimi. Bu da ancak hür ve demokrat bir ortamda olur.
Demokrasi; asıl mâ’nasıyla: saydamlıktır, berraklıktır, netliktir, doğruluk ve istikamettir. Bunun da tek vazgeçilmezi, olayı ilkönce kendi nefsinde yaşamaktır. Daha sonra da bu faziletin bir değer olarak bütün toplum içerisinde yaşanması içi ciddî gayret sarf etmektir.
Bunun içindir ki her türlü mal ve hizmet üretmekle mükellef bir sanayici, iş adamı eğer kaliteye önem vermiyorsa, çürük üretim yapıyorsa bu meselede yayadır, işe “su katmaktadır.” Hareketleriyle sözleri birbirini tekzip eden öğretmen genç beyinleri ifsat etmektedir.
İş ve doğruluk yerine sadece vaat edip gününü gün eden siyasetçi, toplumun başına büyük bir yük ve problemdir.
Kendini beğenmiş ve alkışa müptelâ bir san’atkâr, ancak geçici alkışlarla avunan bir zavallı konumundadır.
Hakkı savunup, onu bire bir, bizzat ilk önce kendi nefsinde yaşamak, her insanın en büyük amaç ve hayat gayesidir; ama özellikle din adamlarının ve cemaat fertlerinin hiç terk etmemesi lâzım gelen önemli bir düsturdur. Peygamberlere ve hakka inanan insanların, onlara gerçek mâ’nada bir ümmet olabilmesi için vazgeçilmez şart; onların sünnetlerine tâlip olup en iyi bir şekilde insanlığın gerçek rehberleri olan o Allah elçilerinin haktan getirdikleri o Îlâhî hakikatlere uygun hareket etmek bir yaratılış borcu ve vazifesidir.
Onun içindir ki, “hakka ters düşmenin” basamakları olan kalitesizlik, emanete hıyanet, kandırmak, sahtecilik, çalmak, yalana tevessül etmek, haksızlığa prim vermek şuur ve iman sahiplerinden uzak olması gerekir. Şuurlu ve akıllı insanlara düşen bir an önce kendilerini hesaba çekmeleri, hata ve kusurlarıyla yüzleşmeleri, onları düzeltmek için gayret sarf etmeleri ve bağlı oldukları değerlere tam mâ’nasıyla sahip çıkıp tatbik etmeleridir.
İşi başkalarının ikaz ve teftişine bırakmadan, Yaratanın, onun meleklerinin ve elçisinin her an bizi teftiş ettiklerini bir an bile hatırdan çıkarmayarak; doğru ve istikametli bir hayat yaşamayı hedefleyip Cenâb-ı Hakk’a yalvararak istikameti bulabileceğimizi unutmayalım.
Günlük, haftalık, aylık, senelik ve ömürlük “teftiş raporundaki” en büyük sapmalar, kuru kuruya olan göstermelik tavsiye, söz, beyan ve ifadeler değil; bilâkis bire bir yaşanan ve ortaya çıkan hareketler, işler, fiiller ve hizmetlerdir.
Son olarak şunu ifade edelim ki, tarihte “Besmele” levhası asılmasını emreden ya da tavsiye eden hiçbir peygamber olmamıştır. Buna rağmen “Besmele” levhası birçok iş yerinde asılı iken, “şeytanla” birlikte hareket edildiği maalesef acı bir gerçektir. Allah, bizi kendimize ve fıtratın hakikatlerine ters düşmekten muhafaza etsin. (Âmin.)
Benzer konuda makaleler:
- Dava adamı olmak
- Hizmet-i İmaniye ve Kur’âniye’de İsti’mal…
- Aile hayatında modelimiz kim?
- Ciddiyet ve doğru yaşamak üzerine
- Çoğunluk kavramları üzerine
- “Risale-i Nur ile ruh hastalıklarımızı iyileştirebiliriz”
- Aile hayatında modelimiz kim?
- Aile hayatı Müslümanın cennetidir
- Engelli kafalara meydan okuyan “engelsiz kafe”
- Aile hayatı neden bozuluyor?
İlk yorum yapan olun