Dört Parti Meselesi

Üstad diyor ki:

“Bu vatanda şimdilik dört parti var: Biri Halk Partisi, biri Demokrat, biri Millet, diğeri İttihad-ı İslamdır.”

İttihad-ı İslam partisi ancak, cemiyetin “yüzde altmış- yetmişi tam mütedeyyin olmak şartıyla” siyasetin başına geçebilir. Aksi takdirde, “dini siyasete alet etmeye mecbur olur” diye mühim bir ikaz yapıyor.

Yani;

Üstad bir İslam partisi kurulmasına karşı.

Halk partisi ise, “Hakikaten acib ve zevkli bir rüşvet-i umumîyi kanunlar perdesinde bazı memurlara verdikleri için, yirmi sekiz senelik bütün cinayatiyle başkaların cinayatı ve İttihatçıların ve mason kısmının seyyiatları da o partiye yükletildiği halde, Demokratlara bir cihette galip hükmündedirler” diye garip bir sosyolojik tespit yapıyor.

“Millet Partisi ise; eğer ittihad-ı İslamdaki esas olan İslâmiyet milliyeti ki, Türkçülük onun içinde meczolmuş bir millet olsa; o Demokratın manasındadır. Dindar Demokratlara iltihak etmeye mecbur olur” tarzında mühim bir ikaz yapıyor.

“Madem hakikat budur, ey dindar ve dine hürmetkar Demokratlar! Siz bu iki partinin gayet kuvvetli ve zevkli ve cazibedar nokta-i istinadlarına mukabil, daha ziyade maddî ve manevî cazibedar nokta-i istinad olan hakaik-ı İslamiyeyi nokta-i istinad yapmaya mecbursunuz. Yoksa, sizin yapmadığınız eskiden beri cinayetleri, nasıl eski partiye yüklüyorlarsa, size de yükleyip, Halkçılar ırkçılığı elde edip, tam sizi mağlûb etmeye bir ihtimal-i kavî ile hissettim. Ve İslâmiyet namına telaş ediyorum” diye Demokratlar için de bir yol haritası çiziyor.

Mesele açık:

Üstad İttihad-ı İslam partisini yasaklıyor.

Millet partisini Demokratlara katılmaya davet ediyor.

Halk partisini ise engellemeye çalışıyor.

Demokratları ise “vatan ve millet hesabına” iktidarda muhafaza etmeye çalışıyor.

Demek ki siyasetin en temel unsuru Demokratlar.

Demek ki Demokratlar siyasi denklem içinde olmaz ise problem çözülmez.

Siyaset sükunete ermez.

Siyasi kargaşa devam eder.

Zaten derin güçlerin tüm arzusu budur.

Bu nedenle, siyaseti kargaşaya sokmak için Demokratlar hep hedef tahtasında olmuş.

27 Mayısta ve 12 Martta doğrudan ihtilale maruz kalmış, Demokratlar.

12 Eylül sonrasında ise farklı bir hedef güdülmüş.

Önceleri ANAP,

Sonra Refah,

Ve sonrasında ise Milliyetçiler…

Demokrat zemine oturmaya çalıştılar, ama olmadı…

Aşı tutmadı…

Son olarak da AKP.

Zorlama ile Demokrat olmaya çalıştı.

Bir süre de öyle bir görüntü verdi.

AB yolunda bir şeyler yapmaya çalıştı.

Ancak gelinen noktada;

AKP demokratlık yerine istibdat çizgisinde karar kıldı.

Belki de bu devir böylece sona erdi.

Şurası kesin ki:

Demokratlar olmadan siyaset olmaz.

Merkezde bir siyasi yapı tesis etmeden siyaset düzelmez.

Samimi bir şekilde Üstadı dinlemeden olumlu netice alınmaz.

Görünen o ki, hadiseler bir yere doğru akıyor.

30 Mart sonrası yeni siyasi gelişmelere gebe gibi.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*