Dört yıl önceki Malûm hikâye

(Aşağıda okuyacağınız yazının yaklaşık dört sene önce kaleme alındığını hatırlatmakla yetinelim. Değişen ve degişmeyenleri sevgili okuyucularımıza bırakıyorum.)

Önce Neocon’ların Wikileaks sızıntıları. Aslında Amerikan yönetimine karşı darbe niteliğindeydi. 11 Eylülcülerin kendilerinden önce başlattıkları ihtilâl ve kaosları bitirip geleneksel politikasına geçmek isteyen Amerikan yönetimini BOP’u devam ettirmeye mecbur etmekti. Zira Demokratların yeni üslûpları karşısında hem muhafazakâr geçinen Troçkiciler, hem de Liberal geçinen Leninci ve masonlar ittifakı erimeye başlamıştı. Onlar açısından Wikileaks bir mecbûriyet idi. Hepinizin bildiği Arap Baharı söyleminin malûm hikâyelerini bir tarafa bırakıp Suriye’nin kritik durumuna tekrar bakmak istiyoruz. Türkiye insanı Suriye’deki Baas rejimini hac yolculuklarında tanımıştır. Dünyanın en uzak yerine rahatça gidebilen insanımızın Gaziantep’te, Kilis’te, Mardin, Urfa ve Antakya’da birkaç kilometre ötedeki akrabasını ziyaret edememesi, daha çok Warşova’ya bağlı Demirperde ülkelerindeki uygulamayı hatırlatıyordu. Meselâ Bulgaristan ve bugünkü Gürcistan (o zamanlar Sovyetler Birliği idi) sınırlarında olduğu gibi. O zamanların istibdadını Doğu Bloku yıkıldıktan sonra baba Esad da olsaydı devam ettiremezdi, diyebilirsiniz. Fakat, şu bahar denilen Arap dünyasında dış güçlerin başlattığı fitneye kadar, bu ülkede peyder pey meydana gelen gelişmeleri biliyoruz. Seyahat hürriyetinin tamamen yasaklandığı bir dönemden, neredeyse nüfus cüzdanlarıyla seyahat edebileceğiniz konuma gelen Suriye ile Türkiye ilişkileri, Beşşar’ı belki de farkına varmadan demokrasi ortamına getirecekti. Türkiye’nin dört bir yanına dağılan Suriye halkı ister istemez temel hak ve hürriyetleri öğreniyor ve bu ülkedeki-yarı buçuk da olsa-tatbik şeklini görüyordu. Suriye idaresinin bu fıtrî demokratik sürece karşı koyması çok zordu. Yalnız her idare iktidarını korumak ve hatta istikbalini garantilemek ister. Bir de Beşşar gibi çok menfî ve ağır bir mirası babasından alan bir başkan, elbette ki bazı ayrıcalıklar isteyecektir.

SEMBOLİK BAŞKAN OLARAK BEŞŞAR

Maksat demokrasiyi bahane ederek ihtilâl çıkarmak veya babasının mazideki zulmünden dolayı intikam almak değilse en eslem yolu tercih etmek gerecekti.

Suriye ile akrabalık ve dindaşlık bağları olan Türkiye’yi idare edenler, BOP eşbaşkanları olmasaydılar bu iş yine kolay çözülebilirdi. Beşşar’la aynı okullarda okumuş Abdullah Gül’ün üslûp olarak bu meselede daha çok yardımcı olabileceğini düşünenler arasında fakir de vardı. Bildiğiniz gibi Kazakistan’da işleyen kısmî demokraside Cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel’in payı büyüktür. Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev’i hem sık sık Türkiye’de ağırlayarak ve hem de  Almaata’da onu ekipler halinde ziyaret ederek hem ona özgüven vermiş ve hem demokratik idareyi öğrenmesine yardımcı olmuştu. Tabiri caizse elinden tutarak Nazarbayev’i demokratik ortama yürütmüştü.

Batı demokrasinin beşiğindeki siyaset mekteplerinde okumuş Beşşar’a, iktidarda kalma garantisi verilerek, yarım asırdan fazla sürmüş bir istibdadın tahribatını tamirde yardımcı olunarak ve bu vesile ile Ehl-i Sünnet ile Şia arasını telif ederek fevkalâde yardımlarda bulunabilecek insanların, küresel dinsiz ihtilâlcilerle aynı safta yer alması; hem kendisiyle bakanlar toplantısı yapacak kadar candan olduğu Beşşar’ı, hem Şam ahalisini ve hem de şu Arap âlemindeki ihtilâllere tarafgirlik hastalığıyla bakmayan Türkiye Müslümanlarını adeta şoke etmiştir. Türk ve İslâm düşmanı Rassmussen gibilerin oyununa gelecek şekilde İslâm Birliğinin içine adeta bomba atmanın akılla alâkası olmamalıdır.

ARAP BİRLİĞİ HİKÂYESİ

Azgınlaştırılan Suriye probleminde merhem olacak ülkeler bellidir: Türkiye ve Amerika. Fransa’nın başında sihirbaz bulunmasaydı, onların da katkısı olabilirdi. İsrail´in önünü Golan Tepe’lerinden Hazar Denizi’ne kadar açacak – Allah korusun – Suriye parçalanmasının bölgeye kaos, zulüm ve gözyaşından başka getirebileceği birşey görünmüyor. İşi kan dâvâsına dönüştürüp “Artık Beşşar meşrutiyetini kaybetmiştir” ifadesiyle bölgeyi Kerbelâ’ya döndürmeye çalışanları yeniden ikaza ihtiyaç var, kanaatindeyiz. İran ve Irak gibi bölgesel devletlerin dış müdahaleye şiddetle karşı çıkmalarını kulak ardı etmek, anarşi ve teröre hizmet anlamına gelir bu tehlikeli bölgede. Arap Birliğinin bu günlerde Suriye’ye karşı harekete geçirilmesi, Arap âleminin içine düşürüldüğü izzetsizliğe bir gösterge olsa gerek. Mısır, Tunus ve Yemen gibi ülkelerin kaoslarıyla boğuştuğu, Libya’nın işgale uğradığı ve Irak’ın Kerbelâ’ya dönüştüğü bir zamanda, ülkesini 2003’ten bu yana işgalcilere kiralamış BOP işçisi, sözde Katar Emiri Hamid bin Halife’nin ekranlarda birliğin sözcüsü olarak görünmesi, dinini ve vatanını seven her Arabın yüreğini burkacaktır. Dış güçlerin emrindeki bu ihtilâlci başının ülkesindeki Katarlıların nüfusu yüzbin iken tam doksan bin Amerikan askerinin burada karargâh kurmuş olmaları, birliğin mahiyetini biraz daha netleştiriyor.

SONUÇ
Beşşar’la kavga yerine Beşşar’a şimdilik yardım etmek en makul çözüm görünüyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*