En zor bulunan, en yanı başımızda, en sevdiğimiz ve hep özlenen, aranılandır “dostluk”!
Onu, yani dostluğu kazanmak… Dost olmak, dost kalmak… Galiba hem zor, hem çok kolay.
Bu zamanda belki her insanın istediği, devamını dilediği sıcak bir his, bin can ile istenen bir duygu, hasret kalınan bir özellik ve değerdir “dostluk”!
Onu, yani dostluğu kazanmak… Dost olmak, dost kalmak… Galiba hem zor, hem çok kolay.
Bu zamanda belki her insanın istediği, devamını dilediği sıcak bir his, bin can ile istenen bir duygu, hasret kalınan bir özellik ve değerdir “dostluk”!
Meftûn olmanın, hayran kalmanın, düşmanları dehşetler içerisinde bırakmanın, vazifeyi, mesâiyi vesile edebilmenin adıdır “dostluk”!
Fazilet ve sadâkatin, yakınlarla el ele verebilmenin, hatırlanıp yepyeni köprüler kurmanın adıdır “dostluk”!
Onun için, kendi dünyamızda gurbetler yaşamamak ve en yakın kardeşlerimize gurbetleri yaşatmamak, husûmet ve fenalığa asla vakit ayırmamak gerekiyor.
İnsanlığın belâsı ve en büyük düşmanı olan kin, adâvet, haset, hırs, hırçınlık ve tahrip gibi bir çok kötü sıfat ve hallerin en önemli çarelerinden birisi, “dostluğu” tesis ve devam ettirmektir.
“Dünya gamından geçip, yokluğa kanat açıp,
Şevk ile her dem uçup, çağırırım dost, dost!” diye çağırabilmenin adıdır o.
Visâlin, kaynaşmanın ikliminde gönül baharları olmalı. Bu baharların çiçeğidir “dostluk”!
Ayrılıklar, hatalar, dalgınlıklar, kırılmalar vardır bu hayatın gerçekleri içerisinde muhakkak. İnsan olmanın gereği, dehşetli asrın baskıları, gaddar medeniyetin bid’alarına karşı hangi babayiğit var sade ve katkısız direnebilen, karşı koyabilen!
Bu alanda maalesef karnemiz zayıf! Bazen de “yokları” oynuyoruz. O zaman fert olarak, camiâ olarak, millet olarak birbirimize ve “ötekine” “katlanmanın” gerçeğiyle yüzleşmeliyiz.
Affetmenin şemsiyesini açmalıyız. Hoşgörünün sığınağına koşmalıyız. Saygı duygusunun kanatlarına sığınmalıyız. Bazen duymamanın, görmemenin sağırlığını devreye sokmalıyız.
Gerçek mânâdaki dostlar arasında menfîliklere yer olmamalı. Hayatın gerçeklerinden kaynaklanan geçici kırılma anlarını sürekli hâle getirmemenin tek çaresi “dostluk”tan geçer. Böyle büyük imtihanları başarıyla geçebilmenin babayiğitliği ve önemli çaresinin adıdır “dostluk”!
Çünkü en azılı ve insafsız kâfirlere bile hakkı tebliğde sabır gösteren Son Nebînin (asm) ümmeti olmanın sorumluluğu ve şerefi var omuzlarımızda…
Çünkü bin yıllık şerefli tarihiyle Avrupa ve dünyaya “insanlık” dersi veren bir ecdadın torunları olmanın tarihî şuuru var genlerimizde…
Çünkü “imanlarını kurtarmak şartıyla, her türlü eza ve cefayı yapan zındıka komitelerini bile affetmeyi” vaad eden bir “Üstad”a talebe olmanın ağır vebâli ve bahtiyarlığı var gönül dünyalarımızda, ruh memleketlerimizde…
Çünkü yıllardır mensup olmakla şeref duyduğumuz “şahs-ı mânevî”nin sıcaklığı ve unutulmaz hatıralarını bizimle buluşturan vazgeçemeyeceğimiz hukuklar ve “dostluklar” var hafızalarımızda…
İşte bütün bunlar ve buna mümâsil birçok sebepten dolayı bu topraklarda yaşayan “ben!”ler, “biz!” olmak durumunda. “Ben” olarak değil, “biz” olarak düşünmek zorundayız. Bunun tek çaresi “dostluğu” devam ettirmek ve sürekli kılmaktır.
İslâm coğrafyasında olsun, dar dairede olsun bütün Müslüman fertlerin ve camiâların kendi içlerinde ayrılık, muhalefet ve—Allah korusun- gıybet, fitne, dedikodu, zan gibi İslâmın men ettiği, fert ve toplum hayatını mahvedip öldüren bütün menfî hâl, tavır, söz ve hareketlerden kaçınmamız gerekiyor. Böyle hallerin çok uzağında bulunmamız lâzımdır. Herkesin bizzat kendisinden başlayan, içe dönük bir nefis muhasebesinin, barışın, kaynaşmanın, huzurun, irtibatın, fedakârlığın tatbikine şiddetle ihtiyaç var. Gerçek mânâda “İslâm ikliminde ve coğrafyasında” bu sağlandığı zaman, insanlık âleminde de barış rüzgârlarının nesîmi teneffüs edilebilecektir İnşâallah. Bâkî âlemden gelen İlâhî bir kokunun idrakiyle, büyük bir dâvâya mensubiyetin, samimî gönüllerde meydana getirdiği rahmet, kerâmet, ihsan ve inayete mazhar bir “şahs-ı mânevî”nin mensupluğunda ve idrakinde yüksek bir şuura ihtiyaç var.
Yakınlığın, İslâmî uhuvvetin, bahtiyarlığın, samimiliğin ve azizliğin ünvanıyla, hakikat ve masumiyetin idrakiyle “dostluğu” yaygınlaştırmak, yeni dost gönüller kazanmak, mevcut olanı daha da sağlamlaştırıp devam ettirmek gerekiyor.
Hasbîliğin, berraklığın, doğruluğun, devamlı irtibat ve birlikte olmanın, sâdıklığın, hatırın, gönlün kudsî nesîminin o derin cezbedici gücüyle hareket edebilmeyi sağlamlaştırmak gerekiyor. İyiliği, irşadı, tebliği, selâmı, hatırı, huzuru, sabrı, birbirine katlanmayı, fikre saygı duymayı devam ettirip, yaşatmak gerekiyor.
Tahammülün, hâlisiyetin, ihsanın, ikramın, ahireti hatırlamanın en güzel yol ve metotları “dostluk”tan geçiyor. Soğukluğu, yabanîliği, şüpheciliği, zannı, vesveseyi, fenalık ve menfîliği hatırlatan her türlü kötü hasletleri ötelemek, onlardan uzak durmak gerekiyor.
Rütbeleri, dünyevî bütün kıymetleri, menfaatleri, bir Müslüman’a asla yakışmayacak her türlü kötü huy ve duyguyu; “dostluk” adına unutmak gerekiyor.
Ezaya, cefa çekmeye, mahrumiyete, firaka, iftirak tokatlarına karşı “Hakkın hatırı” için karşı koyabilmenin adıdır “dostluk!” “Bu acîb, dostsuz zamanda, lillah için muhabbet etmenin ve hakîki bir tesellî alıp verme”nin, başa gelen meşakkatleri “ucuz ve ehemmiyetsiz kılacağına” inanmanın adıdır “dostluk!”
Dünyada yaşayan her insanın arzusu olan; iyiye, güzele, huzura, barışa, kardeşliğe, “dostluğa” olan şiddetli ihtiyaç ve beklentilere karşılık verecek yegâne din ise, İslâm’dır. Bunu gerçek mânâda yaşayıp, yaşatacak yegâne fertlerin başında da hakikî Müslümanlar gelmektedir. Âhirzaman Peygamberine (asm) ümmet olma ve onun vârisliğini deruhte etmiş bir Üstadın talebesi olma nimetine ermiş bir dâvâ adamına yakışan; “dostluğu” yaşayıp yaşatmak, yeni “dostluklar” tesis etmektir. İslâmın özüne uygun bu şartları tatbik edecek yegâne insanların en başında gelenlerinden “Nurun Hadimleri” olan fedakâr dostlara düşen, doğrulara sahip çıkıp devam ettirmektir.
Bu yazı, hayatın şartlarını, gerçekleri, olayları ve hayatın tümünü, Kur’ân dürbünüyle en iyi görüp, okuyabilen “sıddıklar kervanı”nın değerli bir mensubu ve yolcusu olduğunu düşünenlerle bir paylaşım denemesidir. Aynı hedefe kilitlenip, insanlığın saadeti için; saf gönülleri, kalpleri, hissiyatları “dostluk” bağıyla sıklaştırıp insanlığın başındaki kara bulutları dağıtmaya yardımcı olacak müsbet mânâdaki gayretlere bir nebze katkıda bulunup, tercüman olma istek ve arzusudur. Cenâb-ı Hak, saf ve güzel gönülleri; dostluk ve muhabbetle doldursun İnşâallah. (Âmin.)
Fazilet ve sadâkatin, yakınlarla el ele verebilmenin, hatırlanıp yepyeni köprüler kurmanın adıdır “dostluk”!
Onun için, kendi dünyamızda gurbetler yaşamamak ve en yakın kardeşlerimize gurbetleri yaşatmamak, husûmet ve fenalığa asla vakit ayırmamak gerekiyor.
İnsanlığın belâsı ve en büyük düşmanı olan kin, adâvet, haset, hırs, hırçınlık ve tahrip gibi bir çok kötü sıfat ve hallerin en önemli çarelerinden birisi, “dostluğu” tesis ve devam ettirmektir.
“Dünya gamından geçip, yokluğa kanat açıp,
Şevk ile her dem uçup, çağırırım dost, dost!” diye çağırabilmenin adıdır o.
Visâlin, kaynaşmanın ikliminde gönül baharları olmalı. Bu baharların çiçeğidir “dostluk”!
Ayrılıklar, hatalar, dalgınlıklar, kırılmalar vardır bu hayatın gerçekleri içerisinde muhakkak. İnsan olmanın gereği, dehşetli asrın baskıları, gaddar medeniyetin bid’alarına karşı hangi babayiğit var sade ve katkısız direnebilen, karşı koyabilen!
Bu alanda maalesef karnemiz zayıf! Bazen de “yokları” oynuyoruz. O zaman fert olarak, camiâ olarak, millet olarak birbirimize ve “ötekine” “katlanmanın” gerçeğiyle yüzleşmeliyiz.
Affetmenin şemsiyesini açmalıyız. Hoşgörünün sığınağına koşmalıyız. Saygı duygusunun kanatlarına sığınmalıyız. Bazen duymamanın, görmemenin sağırlığını devreye sokmalıyız.
Gerçek mânâdaki dostlar arasında menfîliklere yer olmamalı. Hayatın gerçeklerinden kaynaklanan geçici kırılma anlarını sürekli hâle getirmemenin tek çaresi “dostluk”tan geçer. Böyle büyük imtihanları başarıyla geçebilmenin babayiğitliği ve önemli çaresinin adıdır “dostluk”!
Çünkü en azılı ve insafsız kâfirlere bile hakkı tebliğde sabır gösteren Son Nebînin (asm) ümmeti olmanın sorumluluğu ve şerefi var omuzlarımızda…
Çünkü bin yıllık şerefli tarihiyle Avrupa ve dünyaya “insanlık” dersi veren bir ecdadın torunları olmanın tarihî şuuru var genlerimizde…
Çünkü “imanlarını kurtarmak şartıyla, her türlü eza ve cefayı yapan zındıka komitelerini bile affetmeyi” vaad eden bir “Üstad”a talebe olmanın ağır vebâli ve bahtiyarlığı var gönül dünyalarımızda, ruh memleketlerimizde…
Çünkü yıllardır mensup olmakla şeref duyduğumuz “şahs-ı mânevî”nin sıcaklığı ve unutulmaz hatıralarını bizimle buluşturan vazgeçemeyeceğimiz hukuklar ve “dostluklar” var hafızalarımızda…
İşte bütün bunlar ve buna mümâsil birçok sebepten dolayı bu topraklarda yaşayan “ben!”ler, “biz!” olmak durumunda. “Ben” olarak değil, “biz” olarak düşünmek zorundayız. Bunun tek çaresi “dostluğu” devam ettirmek ve sürekli kılmaktır.
İslâm coğrafyasında olsun, dar dairede olsun bütün Müslüman fertlerin ve camiâların kendi içlerinde ayrılık, muhalefet ve—Allah korusun- gıybet, fitne, dedikodu, zan gibi İslâmın men ettiği, fert ve toplum hayatını mahvedip öldüren bütün menfî hâl, tavır, söz ve hareketlerden kaçınmamız gerekiyor. Böyle hallerin çok uzağında bulunmamız lâzımdır. Herkesin bizzat kendisinden başlayan, içe dönük bir nefis muhasebesinin, barışın, kaynaşmanın, huzurun, irtibatın, fedakârlığın tatbikine şiddetle ihtiyaç var. Gerçek mânâda “İslâm ikliminde ve coğrafyasında” bu sağlandığı zaman, insanlık âleminde de barış rüzgârlarının nesîmi teneffüs edilebilecektir İnşâallah. Bâkî âlemden gelen İlâhî bir kokunun idrakiyle, büyük bir dâvâya mensubiyetin, samimî gönüllerde meydana getirdiği rahmet, kerâmet, ihsan ve inayete mazhar bir “şahs-ı mânevî”nin mensupluğunda ve idrakinde yüksek bir şuura ihtiyaç var.
Yakınlığın, İslâmî uhuvvetin, bahtiyarlığın, samimiliğin ve azizliğin ünvanıyla, hakikat ve masumiyetin idrakiyle “dostluğu” yaygınlaştırmak, yeni dost gönüller kazanmak, mevcut olanı daha da sağlamlaştırıp devam ettirmek gerekiyor.
Hasbîliğin, berraklığın, doğruluğun, devamlı irtibat ve birlikte olmanın, sâdıklığın, hatırın, gönlün kudsî nesîminin o derin cezbedici gücüyle hareket edebilmeyi sağlamlaştırmak gerekiyor. İyiliği, irşadı, tebliği, selâmı, hatırı, huzuru, sabrı, birbirine katlanmayı, fikre saygı duymayı devam ettirip, yaşatmak gerekiyor.
Tahammülün, hâlisiyetin, ihsanın, ikramın, ahireti hatırlamanın en güzel yol ve metotları “dostluk”tan geçiyor. Soğukluğu, yabanîliği, şüpheciliği, zannı, vesveseyi, fenalık ve menfîliği hatırlatan her türlü kötü hasletleri ötelemek, onlardan uzak durmak gerekiyor.
Rütbeleri, dünyevî bütün kıymetleri, menfaatleri, bir Müslüman’a asla yakışmayacak her türlü kötü huy ve duyguyu; “dostluk” adına unutmak gerekiyor.
Ezaya, cefa çekmeye, mahrumiyete, firaka, iftirak tokatlarına karşı “Hakkın hatırı” için karşı koyabilmenin adıdır “dostluk!” “Bu acîb, dostsuz zamanda, lillah için muhabbet etmenin ve hakîki bir tesellî alıp verme”nin, başa gelen meşakkatleri “ucuz ve ehemmiyetsiz kılacağına” inanmanın adıdır “dostluk!”
Dünyada yaşayan her insanın arzusu olan; iyiye, güzele, huzura, barışa, kardeşliğe, “dostluğa” olan şiddetli ihtiyaç ve beklentilere karşılık verecek yegâne din ise, İslâm’dır. Bunu gerçek mânâda yaşayıp, yaşatacak yegâne fertlerin başında da hakikî Müslümanlar gelmektedir. Âhirzaman Peygamberine (asm) ümmet olma ve onun vârisliğini deruhte etmiş bir Üstadın talebesi olma nimetine ermiş bir dâvâ adamına yakışan; “dostluğu” yaşayıp yaşatmak, yeni “dostluklar” tesis etmektir. İslâmın özüne uygun bu şartları tatbik edecek yegâne insanların en başında gelenlerinden “Nurun Hadimleri” olan fedakâr dostlara düşen, doğrulara sahip çıkıp devam ettirmektir.
Bu yazı, hayatın şartlarını, gerçekleri, olayları ve hayatın tümünü, Kur’ân dürbünüyle en iyi görüp, okuyabilen “sıddıklar kervanı”nın değerli bir mensubu ve yolcusu olduğunu düşünenlerle bir paylaşım denemesidir. Aynı hedefe kilitlenip, insanlığın saadeti için; saf gönülleri, kalpleri, hissiyatları “dostluk” bağıyla sıklaştırıp insanlığın başındaki kara bulutları dağıtmaya yardımcı olacak müsbet mânâdaki gayretlere bir nebze katkıda bulunup, tercüman olma istek ve arzusudur. Cenâb-ı Hak, saf ve güzel gönülleri; dostluk ve muhabbetle doldursun İnşâallah. (Âmin.)
Benzer konuda makaleler:
- Kalpleri saran duygu: Dostluk
- Dostluğun gereğini yapmak
- Kur´ân ile dost olmak
- Dostluk ve dost kalabilmek üzerine
- Dostluk üzerine
- Dost edinmek o kadar kolay mı?
- Bedel ödemek ve dostluğun gereğini yapabilmek
- Dost istersen Allah yeter
- Hayatın gerçekleri, muhabbet ve nezaket
- Dost, dost!
İlk yorum yapan olun