Dostluk ve dost kalabilmek üzerine

Dostluk; ezelden ebede giden ihlâsı, içtenliği, samimiyeti, lezzeti, vefayı öne çıkaran muazzam bir zincir ve nurânî bir halkadır.

Dostluk; insanlık tarihinin en unutulmayan zirve noktası Kâinatın Efendisi (asm) ile sıddıklar şâhı Hz. Ebubekir (ra) başta olmak üzere, Hz. Ömer (ra), Hz. Osman (ra) ve Hz. Ali (ra), yani meşhur alâmetleriyle “Cihar-ı Güzîn”in teşkil ettiği o muhteşem çizgi ve imzadır.

Dostluk; ancak İslâmiyetin bir manada, ulvî bir makamı, önemli bir şerefi, sarsılmaz ve unutulmaz bir hakikatidir.

Dostluk; insan ruhunu okşayan, hislere kuvvet ve gıda, bedene enerji ve direnç veren şahane bir haldir.

Dostluk demek; fedakârlık, vefa, kibarlık ve anlayış demektir.

Dostluk demek; karşılıklı yardımdır, katlanmaktır, dayanmaktır, güzel ahlâkın paylaşımı ve devamı demektir.

Dostluk demek; şikâyetten uzak olmak, güzelliklere yakın ve ortak olmak, kötülükleri değil iyilikleri gündeme taşımaktır.

Dostluk demek; zorlukları, olumsuzlukları, yanlışları, hataları, eziyetleri görmemek ve bir nevi sineye çekmektir.

Dostluk demek;  dostta olabilecek dikenleri, çileleri, noksanları örtmek ve müsbete kanalize etmeye gayret etmektir.

Dostluk demek; kendi menfaatini değil dostun menfaatini kollamaktır. Konfüçyüs’ün dediği gibi; “Elmaslardan önce acıları paylaşmaktır.”

Dostluk demek; tevazuluk ovalarında gezmek, halis niyet havuzunda yüzmek, alçakgönüllülük gölgelerinde serinlemektir.

Dostluk demek; sabırda, sebatta direnmek, ‘en son söylenecekleri’ en başa almamaktır.

Dostluk demek; kuvveti, menfaati, geçiciliği ve basiti değil samimiyeti ve güveni yaşamaktır. “Özü de sözü de doğru olmaktır.”

Dostluk demek; sarsılmamak, yıkılmamak, muhatabına saygı, hürmet ve tahammül göstermektir.

Dostluk demek; “yemine gerek görmeyecek kadar sözlerine sadık olmaktır.”

Dostluk; Batı felsefesinin piyasaya hâkim olan; kandırma, hile, vefasızlık, yalan ve maddeperestlik üzerine kurulu yaklaşımlarının antitezi ve panzehiridir.

İnsan bir yolcudur; bu yolcunun “klâvuzu Resûlullah (asm), haritası Kur’ân, pusulası akıl [akl-ı selim], sermayesi iman, azığı amel, yakıtı sevgi, karakteri ahlâk, aksesuarı edep, sıfatı merhamet, adı şeref ve izzet, parolası sabır ve sebat” olursa, insanlığın da “dostluğun” da en şahane örneklerini yaşar, yaşatır.

Muhteşem dâvânın kutlu temsilcisi Hz. Bediüzzaman’ın açtığı harika bir çığırla bu topraklarda sarsılmaz ve inkâr edilmez bir “dostluk” çizgisi kurulmuş ve dünya sathına yayılmıştır elhamdülillah. Deccaliyete, süfyaniyete, materyalizme, ateizme ve her türlü şer cereyana karşı en muhkem bir kale, en metanetli bir sur, en kırılmaz bir çizgi olan şahs-ı manevî dairesindeki bu “dostluk” hakikatini devam ettirmek, ancak enaniyet ve hissiyatı bu kudsî havuzda eritmekle mümkün olur.
“Aynı dili konuşan değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler” diyen gönül sultanı Mevlânâ Hazretleri işte bu gerçeği haykırır. Duygularda birleşmek ve onları paylaşmak bu kutlu, saadetli, istikametli ve mutlu yol için şarttır.

Bütün bunların ardından birlikte paylaşacağımız önemli ve öne çıkan hakikat şudur: Dehşetli bir devirde, hayretli bir zamanda, karışık ve keşmekeş bir ortamda, garip ve fena hallerin olduğu bir zaman ve zeminde yaşıyoruz. Dışarıdaki bu olumsuz şartlara karşı insan ve mü’min olarak bize düşen en büyük sorumluluk ve sığınacağımız siper ve önemli vazife “dostluğun” hatırını âlî kılmak. Onu yaşamak ve yaşatmaktır. Basit meseleler için, aramızda kurulmuş olan bu muazzam kaleyi ve hakikati sarsmamak ve sarsılmadan durabilmektir.

İnsan olan herkeste hata ve kusurlar tarih boyunca olmuştur, kıyamete kadar da olacaktır. Bütün bunları görerek kabullenerek, dünyevî basit işler için dostluğa, dostluklara gölge düşürmemelidir.

Rabbimizden niyazımız şudur ki; Dünyadaki bütün Müslümanlara ve bizlere Kur’ân ve sünnette bahsedilip tavsiye edilen, ecdadımızın ve bu dâvânın kutlu mensuplarının tatbik edegelip başarıya ulaştırdıkları bu “dostluk” çizgisini bozmadan ve kırmadan devam ettirmektir. Bu halisiyeti, samimiyeti, rıza-yı İlâhiyi kazanacak hizmet ve faaliyetleri sürdürme şuurunu, basiretini, ferasetini, sadakatini ve istikametini kaybetmemek duâ ve temennisiyle. (Âmin)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*