Döverek öldürmek…

Image
Çok TV seyreden biri değilim. Açtığım zaman da genellikle Arap TV’lerini bir gezerim. Geçen akşam da öyle yaptım.

ElCezire TV’yi seyrediyordum. Birden kanımı donduran dehşet bir görüntü ile karşılaştım. Kaddafi ile alâkalı bir haberdi gördüğüm ve insanlığa sığmayan bir görüntüydü. Perişan ve kanrevan içindeki Kaddafi’nin iki kişi koluna girmiş, hareketini engellemiş ve etraftaki bir sürü insan (eğer bunlara “insan” denirse tabiî) çaresiz durumdaki bir adamı linç ediyordu.

Tekme, tokat, vs. şeklinde intikamvârî bir şekilde boyuna vuruyorlardı. Yalvarıyordu Kaddafi “Vurmayın, yapmayın, Allah’tan korkun, bu sizin yaptığınız yanlış,” vs. diye, ama dinleyen kimdi ki? Bir defa kan içici sırtlanlar iş başındaydı (o ânı, gazetemiz karikatüristi İbrahim Özdabak kardeşim çok iyi bir şekilde resmetmişti), söz dinlerler miydi?
O dehşet görüntüleri seyrederken yüreğimiz parçalandı, üzüldük. Yazık değil miydi, çaresiz ve müdafaasız bir insanı linç etmek, var mıydı bunun kitabda yeri?
Aslında, insanlık tarihinde böyle vakalar çok görülmüş. Harîs, müntakîm, zalim insanlar, daha önce eminiz ki alkışladıkları insanları, daha sonra acımasızca öldürmüşlerdir. Yıllar önce Yeni Asya yayınlarında çıkan Vehbi Vakkasoğlu imzalı, “Önce alkışladılar, sonra öldürdüler” kitabını hatırladım şimdi.
Gerçi Kaddafî, zalim ve çok enaniyetli bir diktatördü. Bizim gençlik yıllarımıza denk gelen zamanda, yaptığı ihtilâlle idareyi ele almış, kendine has üslûp ve hareketlerle dünyada kendisinden çok söz ettirmişti. Şimdilerde ise, biz ihtiyarlık çağına girdik, hâlâ da iktidarını sürdürüyordu. O zamanlar okulumuzun yanında Libya Kültür Merkezi vardı. Oraya gidip gelen bazı arkadaşlarımız (şimdi Türkiye’nin idaresini ellerinde bulunduranlar da dahil), Kaddafi’yi de, onun o zamandaki meşhur Başbakanı Abdüsselam Callud’u da yere göğe sığdıramıyorlardı. O arkadaşlarımızın üstadı olan Necib Fazıl da Milli Gazete’de Kaddafi’ye, “Kazzâfi, İslâmın oğlu” diye medhiyeler düzüyordu. (Bunu geçtiğimiz aylarda yazdığımız bir yazımızda da ifade etmiştik). Tabiî, ellerinde ölçü olmadığından, bir müddet sonra da onun yanlış olduğunu anlayınca, ondan biraz uzaklaşmış, daha sonraları ortaya çıkan Humeynî vs.’yi kendilerine rehber seçmişlerdi. Halbuki, kendi memleketlerinde Bediüzzaman Said Nursî gibi devâsa rehber bir şahsiyet varken, başka yanlış yerlerde kurtuluşu arıyorlardı.
Ama bizler, elimizdeki Risale-i Nur ölçüsüyle hadiselere nazar ettiğimizden, her şeyin ifratından ve tefritinden uzağız Allah’a şükür. Dün Kaddafi’yi göklere çıkarma gibi bir yanlışımız olmadığı gibi, bugün de (her ne kadar yaptıkları yanlış, zalim bir adam olsa da) ölümünün o şekilde olmasını tasvib etmedik.

 

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*