Dr. Mehmet Akay: “Hakîkî istikbâl kabrin arkasında”

Bu makelemizi de, “son şahitlere şahitliğimiz” yazı serisi kapsamında mütalâa edebiliriz.

Zira 3 Ocak 2021’de rahmet-i Rahman’a kavuşan Dr. Mehmet Akay Ağabeyimiz, henüz Üstad hayatta iken Risale-i Nurla buluşmasına rağmen Üstad’ı ziyaret fırsatı bulamazsa da; değil sadece Üstad’la bir iki defa mülâki olanlarla, hatta uzun süre Üstad’ın hizmetinde bulunan çok sayıda sadık ve muazzez Nur Talebeleriyle de beraber olmuş, onlarla birlikte hizmete koşmuş, onların çektiği çile ve sıkıntıları o da severek göğüslemişti. İstanbul’da, Ankara’da, Van’da, Erzurum’da, Rize’de, memleketi olan Balıkesir’de, İzmir’de…

Denilebilir ki o, bizzat Üstad’la görüşüp ders almaktan hasıl olacak güç ve enerjiyi; Üstad’ın hizmetkârlarıyla beraber olmaktan da alabilmiş ve Üstad’ın haki-kî şahsiyetini, okuduğu Risale-i Nurlarda görebilmiş ve bulabil-mişti.

Sanki Üstad’ın şu sözlerine tam masadak olmuştu: “Buna mukabil, kat’iyen size haber veriyorum ki, Risale-i Nur’un herbir kitabı bir Said’dir. Siz hangi kitaba baksa-nız, benimle karşı karşıya görüş-mekten on defa ziyade hem faydalanır, hem hakikî bir surette benimle görüşmüş olursunuz. Ben şuna karar vermiştim ki, Allah için benimle görüşmek isteyenleri, görüşmediklerine be-del, her sabah okuduklarıma, dualarıma dahil ediyorum ve etmekte devam edeceğim.” (1)

Mehmet Akay, 1957’de İstanbul tıp fakültesine kaydını yaptırdığı sırada artık bir Nur talebesiydi. Ve İstanbul’un ilk medresesi, 1954’den beri faal durumdaydı.

Süleymaniye Kirazlı Mescit Sokağı 46 numaralı üç katlı kâgir bir evden ibaret olan bu medrese, İstanbul’da Risale-i Nur hizmetinin ilk tohumlarının atıl-dığı ve ilk buluşmaların gerçek-leştiği yerdi.

Mehmet Emin Birinci, Ahmet Aytimur, Abdulmuhsin Alev, Mehmet Fırıncı, Üzeyir Şenler, Sabahattin Aksakal ve Hakkı Yavuztürk ve diğerleri. Ve 1960 yılından sonra Ceylan Çalışkan, Mehmet Kutlular, Halil Yürür ve Abdulvahit Mutkan gibi isimler de bu merkezde buluştular.

Üstad’ın henüz Isparta’da ha-yatta olduğu ve Zübeyir Ağa-beyin de onun yanında olduğu sıralarda, İstanbul’da açılan bu merkeze Üstad da çok önem veriyor ve “Benim medresem” diyordu. Zübeyr ağabey ise Üstad’ın vefatından sonra ve ancak 1962 yılından itibaren devamlı olarak bu medresede kalmaya başlamıştı.

Allah ömrüne bereket versin, son şahitlerden avukat Gültekin Sarıgül’ün, Mehmet Akay ağabeyle ilgili ilginç bir hatırası şöyle:

“O devirlerde bir elbise, bir ayakkabı bile alamazdık. Bunu da, şartları anlatmak için söylü-yorum. Faziletfuruşluk olarak anlatmıyorum. Bayram Ağabey Kilis’ten giyilmiş basit bir pardösü getirdi. Baktım bana büyük geliyor. Dr. Mehmet Akay’ı ziyarete gitmiştim. Baktım ü-zerindeki pardösü fena değil, ona dedim: ‘Akay kardeş, ben mah-kemelere giriyorum, şu pardösüleri değiştirelim.’ ‘Hemen’ dedi, değiştik. Ve o pardösü ile beş sene durumu idare ettik.”

1969 yılından sonra din adına kurulan bir partiyle, Nurculuk hareketi ciddî bir problemle karşı karşıya gelecekti. Kurulma aşamasında Maraş Senatörü Tevfik Paksu, Isparta Milletvekili Hüsamettin Akmumcu, Yeni Türkiye Partisi Adıyaman Milletvekili Süleyman Arif Emre gibi Nur Talebesi kökenli bazı parlamenterler fiilî olarak yer almaktaydı. Dr. Meh-met Akay’ın bu husustaki hatırası da şöyle:

“Bir ara Zübeyir Ağabeyin Ankara’ya geldiğini duydum. Ders yapacak, dinleyeceğiz, diye çok sevindim. Meğer bazı kişilerin parti kurma meseleleri varmış. Onlar o anda oraya gelmişler. Zübeyir Ağabey, sadece ‘Hoş geldiniz.’ deyip hemen kalktı. Onlar bekledikleri halde Zübeyir Ağa-bey, geri gelmedi. Mecburen kal-kıp gittiler.”

Biz birbirimizle şahsen tanış-madan önce ismen ve gıyaben tanışmıştık. O bizi İttihad’taki şiirlerimizden, biz de onu Van’da bıraktığı izden tanıyorduk.

Henüz ortaokul son sınıfta iken İttihad Gazetesi’ni elime almış ve daha bırakamamıştım.

Sayfalarından aldığım şevk ve ilhamla yazdığımız şiirler, onun sayfalarında görünmeye başladığı sıralarda, henüz camia içinde görünmüyor ve Nurlardan habersizdim. Meğer o sıralarda Dr. Memet Akay Van Askerî Hastahanesi’nde imiş. Biz camia ile mülakî olduğumuz sıralarda, onun apoletleri sökülmüş vazi-yette Erzurum’a sürüldüğü konu-şuluyordu. Asil ve cesur duruşuyla, bilhassa bu sözüyle anılıyordu: “Hakiki istikbâl kabrin arkasında-dır.”

Kendisine, “Nurculuktan vaz-geç, istikbalini düşün” diyen as-kerî amirine o şöyle karşılık vermişti: “Ben de istikbalimi düşündüğüm için Risale-i Nur okuyorum. Çünkü hakîki istikbal kabrin arkasındadır.”

Öyle inanıyorum ki, o dünyevî tenzil-i rütbe ile sürüldüğünde manevî terfi almanın şevk ve heyecanını (nereden geldiğini bilmeden ve istemeden) kalbinde hissetmişti. Sonraki yıllarda onun-la yüzyüze kısa görüşmelerimizde, ondaki manevî terakkinin sima-sına ve haline aksettiğine, herkes gibi biz de şahit olmuşuzdur.

Biz, Erzurum’da üniversite birinci sınıf sonu 1972 yaz tatilini, Nur dershanelerini ziyaret ederek değerlendirmek istemiştik.

Dört arkadaş, Urfa’da Badıllı Ağabeyi, Adana’da Abdullah Yeğin Ağabeyi de ziyaret ederek gezimizi sürdürmüş, Manisa’dan sonra da şahsen yalnız olarak yola devam etmiş, bir süre İstanbul’da karar kılarak ziyaretlerde bulunurken, Dr. Sadullah Nutku ve Dr. Mehmet Akay ağabeyleri de muayenehanelerinde ziyaret etmiştim. Hem muayenehane, hem de medrese olan bir mekânda beraberce hizmet ediyorlardı.

O gün orada bulduğum sıcaklık ve muhabbetin izleri hâla tazedir. Sadullah Ağabeyin imametliğinde ikindi namazını eda etmiş ve bir süre sohbet etmiştik. Bugün o ikisi Berzah âleminde sevinçlerle buluşurken, sevap cihetinde Nur talebeleri arasında yaşamaya devam ediyorlar.

Dipnot:

1- Emirdağ Lâhikası, s.409.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*