Birilerimiz Kurban, birilerimiz Hacılar bayramı demişiz. Batı dillerine tercüme edenler “kurban” kelimesinin karşılığını tam bulamayınca “hayvan kesim bayramı” bile demişler. Bayramın manevî boyutundan vazgeçip, yalnızca gözleriyle gördüklerini ifadeye çalışanlar da “et bayramı” diyorlar. Akıl göze inince bayramlarımız; şeker, kesim ve et gibi isimlere de bürünebiliyor.
Acı ve ıztıraplarla inleyen bir gezegenin üzerinde acı ve ızdırap çeken insanların “neşe ve sevince” ne kadar muhtaç olduklarını düşünmek lâzım. Geçmiş zamanlarda kişi görmek istemediği manzaraya bakıp bakmamakta hürdü. Haberleşme araçlarının tüm mekânları işgaliyle o tercihimiz de kayboldu. on binlerce kilometre uzaktaki felâketin taze ve canlı haberini sofralarda seyrettiriyorlar bize… İnsaniyetimiz ve vicdan hâlâ harekette ise, felâketi yaşayanlarla inliyor kalbiniz… Hiçbir şey yapamamanın acziyle yalnızca “duâ” edebiliyoruz.
Bayramı belki bu resimleri görmeyen çocuklarımız ve biraz da hissin dumanlı dağlarındaki gençlerimiz azıcık yaşayabilecekler. Dünyanın dört bir yanındaki masumların feryad-ü figânını işiten bizler galiba o neşeden uzakça ve duâ ile bayramı geçireceğiz. Bayramdaki ağız tadınızı kaçırma niyetimin olmadığını elbette biliyorsunuz. Geceleri yatağında uyuyamayan insana nasıl ki; kitap okumayı veya ibadeti salık verirsiniz; bayramda “neşe ve sevinç”le dolamadığımızda üzülmemeniz ve Mekke ve Mina’da Allah’a yalvaran, ibadet edip duâ edenlerin duâlarına iştirak için bu noktaya temas ediyorum. Biliyorsunuz ki dünyanın ilk ve son merkezi orası… Âdem (as) babamızdan kıyamete kadar… Gezegenimizin ömrü de buradaki duâlara birazcık bağlı…
Eski zamanlarda felâket ve korkular da mahallî idi… Uzaktaki coğrafyalarda olup bitenlerden ne üzülür, ne de korkulara kapılırdınız. Globalleşme, felâket ve korkularımızı da umumîleştirdi. Daha doğrusu felâket ve korkuların boyutları, yaşadığımız zaman ve mekânı çoktan aştı. Uçağa bindiğinizde, ayakkabınızın topuğundaki demire kadar kontrol ediyorlar. Bazen yalınayak koridorlardan uçağa bindiriyorlar yolcuları… Bireysel teröre karşı büyük bir hassasiyet gelişiyor. Fakat üzerinde seyahat ettiğimiz şu uçak veya geminin kabinlerinde gemi veya uçağın içinde denemek üzere hazırlanan bombalara ne dersiniz? Amerika’da veya başka merkezlerde bazen dünyamızın mukavemetini denemek, bazen komşu bir yıldızdan parça koparmak veya bazen de “hayatın sonunu” seyretmek için üzerinde çalışılan “korkunç tahrip” kalıplarının bulunduğu dünyada “bayram etmek” hakikaten çok güç… Global teröristler, global tahriplere girişirken; insanlığı mahallî ve ferdî hadiselerle meşgul etmeye çalışıyorlar. Bu dehşetli hazırlığı görebilecek ilim adamları, din adamları ve insaniyetperver siyasetçiler de başka başka mengenelere yakalattırılmak isteniyor. İnsanlığın fıtratındaki dehşetli isyan ve tahrip damarının harekete geçtiği şu zamanda “kurbanın” nereden seçildiği ve nerede “infak” edileceği de kayboldu.
Milletimizin basireti kaybolmamalıydı. İnananlar dehşetli düşmanıyla aynı safta yer almamalıydı. Önümüze konulan bir kaç oyuncağa kapılıp asıl hedeften kopmamalıydık. Nifak dolabını çevirenlerin mahiyetini öğrenip, dolaplarını başlarına geçirmeliydi milletimiz. Bakışlarımız gerilere takılıp kalıyor. Halbuki önümüzde büyük hadiseler cereyan ediyor. Maddî-manevî hayatımızı ve dünyamızın hayatını alâkadar eden hadiseler… Büyük felâketler karşısında mevziî kırgınlıklar, sürtüşme ve fikir ayrılıkları hemencecik kaybolur. Fakat nifak dolabı habire dönüyor, dünyanın küresel ittifaklara mecbur olduğu bu zamanda, mahallî ihtilaflar nazarda tutulmaya çalışılıyor. Yukarıdaki satırlar, ümitsizliği değil, tehlikenin boyutlarını göstermeye matuf. Bize sözkonusu badireleri atlatacak asıl kuvvetin de “duâ” olduğuna inanıyoruz. Nuranî basiretlere sahip olup “global felâketlerden” asgarî seviyede etkinlenmemizin de duâlarımızla orantılı olduğunu düşünüyurum.
Kıymetli okuyucularımız bayram yazımızın “mücerred” kaldığını söyleyecekler. Müşahhaslaştırmanın bayramın rengini de kaçıracağını düşünüyorum. Fakat hiç bahsetmememizin de mantıkî olmayacağını düşünüyorum. Dev Titanic’te pür zevk-ü neşve içindeki seyahatin akibetini mutlaka duymuşsunuzdur. Şuh kahkahaların, geminin “buz dağıyla” çarpışmasından sonra duâ ve ilâhilere dönüştüğünü, yaşayanlar haber veriyorlar. Dünyamız elbette binlerce Titanic’ten binlerce defa daha sağlam. Fakat ona karşı geliştirilen suikastlerin boyutları çok derin. Bir de yolcular anarşist kesilip onu batırmaya çalışıyorlarsa global terör hareketini durduracak gücümüz elbette yok. Fakat, kudret ve azametiyle her şeyi kuşatmış Rabbimize olan duâmızı ve “global terör hareketini” keşefedecek basiretimizi unutmamamız gerekiyor. Bu kuvvetimizin farkına varmayan sözde Hıristiyan lider ve siyasetçilere de hadiseyi izah etmek Müslümanların vazifesi… Yüz binlerce insanı diri diri yakan “global terör”; Müslümanların arasına saldığı münafıklarla “hayvan haklarını” savunmaya çalışadursunlar… Duânın tesirine inananlar olarak bu bayramda duâlarımızı odaklaştırmak zorundayız… Dünyanın dört bir yanında Tevhidin bayrağını dalgalandıranların ve bilhassa kıymetli okuyucularımızın bayramlarını tebrik ediyoruz.
Benzer konuda makaleler:
- Bir dahaki bayram namazını Ayasofya’da kılalım
- Kurban olsun
- Bayramı bayram bilerek yaşayabilmek
- Alman büyükelçi: Kurban, bize ortak değerlerimizi hatırlatıyor
- Her günümüzü bayram nasıl yapabiliriz?
- Bayram coşkusu her yerde
- Biz, bu bayramın geleceğini günler önceden anlardık…
- Bayram, dostlarla ola
- Bayram dediğin…
- Dünyada bayram coşkusu sürüyor
Almanya İslam Konseyi Din Şurası Sözcüsü / Eğitimci – Yazar
İlk yorum yapan olun