EURONUR ÖZEL

Dünya Sevgisi

Özel Makale / dünya

Dünya Metaı ve Ebedi Saadet

Sadi-i Şirazi’nin güzel bir sözü var. Diyor ki: “Dünya öyle bir meta değil ki üzerinde boğuşmaya değsin.” Koca dünya böyle ise, dünyanın içindeki meselelerden fertlerin payına düşen miktarlar ne kadar üzerinde boğuşmaya ve kavga etmeye değer? Mademki dünya geçicidir. Asıl maksat ebedi saadeti kazanmaktır. Ebediyetin sinek kanadı kadar bir meselesi, çünkü ebedidir, bu dünyanın dağ kadar meselesinden daha büyüktür. Çünkü bu dünya geçicidir, insan burada misafirdir. Misafir, gelirken getirmediği şeye bel bağlayıp götürmek için çalışmamalıdır. Bu dünyanın asıl hedefi ebedi saadetin kazanılmasıdır. İnsan bunun için buradadır. Bunu kaybeden birisine bütün dünyayı verseniz ne işine yarayacaktır. Asıl hüner, dünyanın bütün meselelerinde ebediyete yönelik çalışmak, doğrudan veya dolaylı olarak bütün hedefi oraya, ebediyete yönlendirmektir.

Ahiret Hesabına Çalışmak

Dünyaya karşı hiç mi görevimiz yok? Madem geçicidir, öyleyse ona hiç mi çalışmayalım? Söylemek istediğimiz, dünyaya hiç çalışılmasın, bütün bütün terk edilsin, bütün nimetlerinden ve lezzetlerinden vazgeçilsin demek değildir. Dünyaya ahiret hesabına çalışılsın. Asıl hedef ebediyet yurdunu kazanmak olsun. Bütün meşgalelerin en sonunda varıp toplandığı yer ebedi saadetin kazanılması olsun. Dünyayı dünya olduğu için değil de ahiretin tarlası olduğu için sevip çalışmalıdır. Hayatın merkezinde ebedi saadet bulunursa bütün nakışlar nihayet gelip onda toplanacaktır.

İki fakir insan varmış. Bir kuru ekmek için birlikte çabalarlarmış. Günlük hayatlarının tek kaygısı bir kuru ekmek kazanmakmış. Onların yaşadığı memleketin padişahının da varisi ve tahtına geçecek veliahtı yokmuş. Padişah hastalanınca ona sormuşlar: “Sizden sonra kimi padişah yapalım?” demişler. O da, “Ben öldükten sonra, sarayın kapısında gördüğünüz ilk kişiyi padişah yapın” demiş. Padişahın ölümünden sonra saray erkanı sarayın kapısını gözetlemeye başlamışlar. O fakirlerden biri sarayın kapısında görünmüş. Onu çağırıp padişah yapmışlar. Fakirken bir ekmeğin kaygısını çekip onu kazanmak için uğraşırken, şimdi bütün halkın ve bütün memleketin derdi ile uğraşmak zorunda kalmış. Yükün ağırlığı omuzunu çökertmiş.

Eski arkadaşı olan öteki fakir, yeni padişah olan arkadaşını ziyaret etmek istemiş. Saraya gelmiş. Padişah onu kabul etmiş. Bir de bakmış ki eski arkadaşı iyice yıpranmış ve çökmüş. “Yahu halin ne böyle? İyice çökmüşsün, yıpranmışsın. Ne güzel padişah olmuşsun, her istediğin oluyor, yediğin önünde yemediğin arkanda. Bu perişan halin ne?” demiş.

“Sorma,” demiş. “Dışarıdan göründüğü gibi değilmiş. Bu dünya ne berbat ve melanet bir şeymiş ki, yokluğu da adamı perişan ediyor, varlığı da. Eskiden bir kuru ekmek derdine düşerdik. Onu bulduk mu çok mutlu olurduk. Ne halkın derdi, ne memleketin derdi bizi ilgilendirmezdi. Şimdi ise, bütün halkın ve bütün memleketin derdi benim derdim. Hadi bakalım bunun altında ezilme.”

Eğer hedef sadece dünya olursa, dünyanın geçici zevkleri ve lezzetleri olursa üzerinde boğuşmaya bile değmez. Ancak ahiretin kazanılması da burada olacaktır. Hedef bu olursa, ebediyeti kazanmak olursa, bütün ırmaklar bu denizde toplanırsa o zaman kazandınız demektir. Dünyayı ahiret hesabına sevmek de güzeldir. Bu sevgi boşa gitmeyecek bir sevgidir. O zaman dünyaya ait bütün çalışmalar ahiret hesabına olacak ve ebediyet havuzunda toplanacaktır. Farzlarını yapan bir kimsenin dünyevi çalışmaları da ibadete dönecek ve ebedileşecektir.

Benzer konuda makaleler:

Ali Sarıkaya

Adana'nın Saimbeyli İlçesi Çeralan Köyünde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokul ve Liseyi Konya İHL de okudu. 1976 da İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünden mezun oldu. Milli Eğitimin çeşitli okullarında öğretmenlik ve idarecilik yaptı. Osmaniye'de yaşamaktadır. Osmaniye'de yerel… Devamı »

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu