Dünyanın beyninde bir “ur” İsrail

Dünyanın beyninde bir “ur” İsrail. Bilirsiniz, bir beyinde bir “ur” varsa; ya âcil müdahale ile o beyin o “ur”dan temizlenir, ya da o “ur” o beyini temizler, yani hayatiyetinin sona ermesine sebep olur.

Tıbben bir üçüncü şıkkın varlığına henüz ulaşılamamıştır. Kötü huylu ur’dan söz ediyoruz elbette, iyi huylusu bahsimizden hariçtir. Aman, kötüsünü de iyisini de Rabbim bünyemizden uzak tutsun, nemize lâzım!

Ancak dünyanın beyninde adı İsrail olan bir “ur” var ki; bütün kötü huyuna rağmen, dünya beyninin olmazsa olmazı olduğuna siyaseten hükmedilmiş, emsali dünyada bulunmayan bir “buluş”la dünyanın beynindeki varlığını sürdürmesinin yolları açılmıştır. Bu hükmü veren de; dünyanın hayrına çalışmayan ve şerli ve şeytanî siyasettir.

Dünyanın beyninde bir “ur” İsrail..

Alçak bile denmez, çukur İsrail!..

Ancak şurası da muhakkak ki, gayr-ı meşrû İsrail devletinin, elinde bulundurduğu maddî ve siyasî gücü, teknolojiyi kendisine hasım gördüğü güçsüz ve masumları imha yolunda kullanması, yanına kâr kalmayacak, hem dünyada ve hem de Ahirette akibeti vahim olacaktır.

Var olan diplomatik ve siyasî güçlerini kullanmayan ülkeler de bu vebalin ortağıdır. Filistin’in bugünkü hali ve İsrail’in bu zulmü karşısında dünya eğer çaresiz kalıyorsa, dünyanın sonu geliyor demektir.

Filistin’in bu hali, kör dünyanın vebali!..

Ey küresel sermayeyi ellerinde tutan, siyasî ve diplomatik güce sahip dünya devletleri!

Söyleyin bakalım; çare siz misiniz? Yoksa çaresiz misiniz?

Eğer çare siz iseniz, bu ateşi derhal söndürün, İsrail’i derhal durdurun! Eğer “çaresiz” iseniz, orada durun, başınıza  vurun ve kıyameti bekleyin!

**

Bugün Filistin meselesi o kadar büyük bir dâvâ haline gelmiş ki, İslâm dünyası ve bütün insanlığın beynine sığamaz olmuş. Bu dâvâya sahip çıkma noktasında Filistin yalnız bırakıldığı için, Filistin’in hissesine dâvâ düşerken hissiz kalanların hissesine de “bîdâvâ” yani dâvâsızlık düşmüş..

Sahi İslâm dünyasının öne çıkan ve dünyaca bilinen bir dâvâsı varsa, nedir söyler misiniz? Ya insanlık dünyasının..

Ya Avrupa Birliği’nin.. Ya Birleşmiş Milletler’in.. Ya süper güçlerin.. Peki ya Türkiye’nin.. Acaba tarihinden ve ecdadından miras kalan dâvâ bugün omuzlar üstünde mi, yoksa -maazallah- ayaklar altında mı..

CEPHELER

Filistin dâvâsının daima açık tuttuğu sayısız cephelerden ilk akla gelenlerine şöyle bir bakalım:

Mazlumiyet cephesi: “Zalimin zulmü varsa, mazlumun Allah’ı var” sözü burada adeta destanlaşmıştır. İsrail’in zulmüne maruz kalan Filistinlinin mazlumiyet feryadı olarak bütün insanlığın kulak zarlarını patlatma noktasına gelmiştir.

Zulüm cephesi: Bu cephe İsrail’ın sırtında kalmıştır. Maddî gücü ve tekniği elinde tutarak ve kuvvetli yerlere dayandığına güvenerek şiddete başvuranlar, hiçbir zaman umduklarını bulamayacaklar ve hedeflerine ulaşamayacaklardır. Zira yol yanlış ve bâtıl olursa, neticesi nasıl hak olabilir ki?

Direniş cephesi: Her türlü ambargo, baskı, zulüm ve vahşete rağmen Filistinlinin pes etmeyerek göğsünü siper etmesi, dünyadaki bütün mazlum milletlere en güzel ve mukaddes bir mesaj olmaktadır.

İslâm Birliği cephesi: Filistin dâvâsı; İslâm ülkeleri arasındaki soğuk rüzgârların sıcak esintilere ve kucaklaşmaya dönüşmesine vesile olacağı ümidine ümit katıyor.

Batı cephesi: İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine imza atan, İnsan Hakları Mahkemesini bağrında barındıran, Uluslararası Adalet Divanına ev sahipliği yapan, Birleşmiş Milletler’e öncülük yapan Batı ve bilhassa Avrupa Birliği, yüklendiği misyonun hakkını vererek; dinî ve millî kimliğine bakmadan her mazlumun yanında, kimden gelirse gelsin her zulmün karşısında olmak durumunda olduğunu er veya geç hatırlayacaktır.

Gözyaşı ve duâ cephesi: Dünyanın merhamet ve rahmet cephesinin semasından gözyaşı rahmet rahmet akmaya devam ediyor.

Musîbetler de devam ediyor. Öyleyse duâ ve yakarış da daimî devamda olmalıdır..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*