‘Dünyayı ahirete tercih’ musîbeti ve Risale-i Nur

Peygamberimizin (asm) ümmetin fesada gittiği zaman olarak haber verdiği ahirzamanın tam da felâket ve helâket asrı olan dönemini yaşamaktayız. Peygamberlerin bile dehşetinden Allah’a sığındığı bu zamanın çok şiddetli cereyanlarına şahit olmaktayız.

Bu durumu tahlil eden asrımızın müceddidi Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, “Bu zamanda öyle dehşetli cereyanlar ve hayatı ve cihanı sarsacak hâdiseler içinde, hadsiz bir metanet ve itidal-i dem ve nihayetsiz bir fedakârlık taşımak gerektir. Âhireti bildikleri ve iman ettikleri halde, dünyayı âhirete severek tercih etmek ve kırılacak şişeyi bâki bir elmasa, bilerek rıza ve sevinçle tercih etmek ve akibeti görmeyen kör hissiyatın hükmüyle, hazır bir dirhem zehirli lezzeti, ileride bir batman safî lezzete tercih etmek, bu zamanın dehşetli bir marazı ve musîbetidir. O musîbet sırrıyla, hakikî mü’minler dahi bazan ehl-i dalâlete tarafdar olmak gibi dehşetli hatada bulunuyorlar.”1 diyerek, durumun vehametini nazarlara sunmaktadır.

“Dünyayı ahirete bilerek, severek, rıza ve sevinçle tercih etmek” olan bu zamanın dehşetli hastalığı, maalesef gittikçe yayılmaktadır. Mü’min insanlara hızla bulaşmaktadır. “Ahirete iman ettiği halde, zaruret var diye ve zaruret zannıyla dünya menfaati ve maişet derdi için dünyayı ahirete tercih ediyor.”2

Bu zamanın bu dehşetli ve sinsi hastalığının sebebini, “akıbeti görmeyen kör hissiyatın hükmetmesi” olarak teşhis eden Bediüzzaman Hazretleri, “O bedbahtlar, bazı ehl-i imanın (imanları beraber olduğu halde) ve bir kısım ehl-i ilmin (âhireti tam bildikleri halde) onlara iltihak delâletiyle, bilerek ve severek hayat-ı dünyevîyeyi dine ve âhirete, yani elması tanıdığı ve bulduğu halde beş paralık şişeyi ona tercih etmek gibi; sefahet-i hayatı, dinî hissiyata muannidane tercih edip dinsizlik ile iftihar ederler.”3 diyerek bu durumu şu şekilde açıklamaktadır:

“İnsanda hissiyat galip olsa, aklın muhakemesini dinlemez. Heves ve vehmi hükmedip, en az ve ehemmiyetsiz bir lezzet-i hazırayı ileride gayet büyük bir mükâfata tercih eder. Ve az bir hazır sıkıntıdan, ileride büyük bir azab-ı müecceleden ziyade çekinir. Çünkü tevehhüm ve heves ve his ileriyi görmüyor, belki inkâr ediyorlar. Nefis dahi yardım etse, mahall-i iman olan kalp ve akıl susarlar, mağlûb oluyorlar.”4 Hem, “Fenalık ve hevesât yolu, tahribat olduğu için, gayet kolaydır. Şeytan-ı ins ve cinnî, çabuk insanları o yola sevk ediyor.” 5

“Gayet cay-ı hayret bir hâldir ki, âlem-i bekanın-–nass-ı hadisle—sinek kanadı kadar bir nuru, ebedî olduğu için, bir insanın müddet-i ömründe dünyadan aldığı lezzet ve nimete mukabil geldiği halde, bazı bîçare insanlar, sinek kanadı kadar bu fani dünyanın lezzetini, o baki âlemin bu fani dünyasına değer lezzetlerine tercih edip şeytanın arkasında gider.”6

“Hem nasıl ki bir cazibedar, sefihane ve sarhoşane şaşaalı bir eğlence bulunsa, çocuklar ve serseriler gibi büyük makamlarda bulunan insanlar ve mesture hanımlar dahi o cazibeye kapılıp hakikî vazifelerini ta’til ederek iştirak ediyorlar; öyle de, bu asırda hayat-ı insaniye, hususan hayat-ı içtimaiyesi öyle dehşetli, fakat cazibeli ve elîm, fakat meraklı bir vaziyet almış ki; insanın ulvî lâtifelerini ve kalb ve aklını, nefs-i emmaresinin arkasına düşürüp pervane gibi o fitne ateşlerine düşürttürüyor”7

“Bu asır, o damar-ı insanîyi o derece şırınga etmiş ki; küçük bir ihtiyaç ve âdi bir zarar-ı dünyevî yüzünden elmas gibi umûr-u diniyeyi terk eder.”8

“0 musîbet sırrıyla, hakikî mü’minler dahi bazen ehl-i dalâlete taraftar olmak gibi dehşetli hatada bulunuyorlar.”9

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu acib asrın acib hastalığını ve dehşetli marazının bir başka sebebini de şu ifadelerle ortaya koymaktadır:

“İnsaniyetin yaşamak damarı ve hıfz-ı hayat cihazı, bu asırda israfat ile ve iktisadsızlık ve kanaatsızlık ve hırs yüzünden bereketin kalkmasıyla ve fakr u zaruret-i maişet ziyadeleşmesiyle o derece o damar yaralanmış ve şerâit-i hayatın [hayat şartlarının] ağırlaşmasıyla o derece zedelenmiş ve  mütemadiyen ehl-i dalâlet nazar-ı dikkati şu hayata celb ede ede o derece nazar-ı dikkati kendine celbetmiş ki; edna bir hacat-ı hayatiyeyi, büyük bir mes’ele-i diniyeye tercih ettiriyor”10
“Hayatı ve yaşamayı, herkesin her vakitte en büyük maksat ve gayesi yapmıştır. Onunla hayat-ı diniye ve ebedîye ve uhrevîyeye karşı ya set çeker veya ikinci, üçüncü derecede bırakır. Bu hatasının cezası olarak öyle dehşetli bir tokat yedi ki, dünyayı başına cehennem eyledi.”11

Bediüzzaman Hazretleri, “Bir nevî galat-ı his”, yani duygu aldanması olan “gayet muvakkat dünyayı lâyemut ve daimi görmek”12 hastalığına ve musîbetine karşı, çare olarak bu zamanda Kur’ân’ın manevî bir mu’cizesi olan Risale-i Nur’u adres göstermiştir. Evet, “Bu acib asrın bu acib hastalığına ve dehşetli marazına karşı Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın tiryak misâl ilaçlarının naşiri olan Risale-i Nur dayanabilir ve onun metin, sarsılmaz, sebatkâr, halis, sadık, fedakâr şakirtleri mukavemet ederler. Öyle ise, her şeyden evvel onun dairesine girmeli, sadakatla, tam metanet ve ciddî ihlâs ve tam itimat ile ona yapışmak lâzım ki, o acib hastalığın tesirinden kurtulsun.”13

Evet, “Risale-i Nur, şu zamanın yaralarına en münasip bir ilâç, bir merhem ve zulümatın tehacümatına maruz heyet-i İslâmiyeye en nafi bir nur ve dalâlet vadilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğu itikatındayım.”14 “Bu hasta ve gaddar ve bedbaht asrın belâ ve vebasından ve zulüm ve zulmetinden en mücerreb bir kurtarıcı Risale-i Nur’un mizanları ve muvazeneleriyle, neşrettiği nur olduğuna kırk bin şahit vardır. Demek Risale-i Nur’un dairesine yakın bulunanlar içine girmezse, tehlike ihtimali kavidir.”15 Çünkü “Risale-i Nur bu asrı, belki gelen istikbali tenvir edebilir bir mu’cize-i Kur’âniyedir.”16

“Cenâb-ı Hak, ehl-i imanı ve Risale-i Nur şakirtlerini bu musîbetlerin şerrinden muhafaza eylesin. Âmin.”17

Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 481.
2- Emirdağ Lâhikası, s. 872.
3- Şuâlar, s. 724.
4- Lem’alar 220.
5- age. 220.
6- Lem’alar 220.
7- Kastamonu Lâhikası 136.
8- age.136.
9- Tarihçe-i Hayat 481.
10- Kastamonu Lâhikası 137.
11- age.144.
12- Lem’alar 289.
13- Kastamonu Lâhikası 137.
14- Mektubat 41.
15- Kastamonu Lâhikası 144.
16- age.19.
17- Tarihçe-i Hayat, s. 481.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*