![]()
Bir programda, Müslümanların dünyayı sevmediklerinden bahsediliyordu. Ondan uzak durmalarının sebebi olarak sûfîliğin dünyadan uzak durmayı teşvik etmesinden bahsedildiğini izlemiştim.
Dünya ve Ahiret Dengesi: Bir Çelişki mi?
Bazı sûfîmeşrep dini kaynaklarda dünyadan çok kötü olarak bahsedilmektedir. Bu kaynaklardaki sözün zahirine bakıldığında Müslümanların dünyayı sevmemesi gerektiği sonucu çıkarılabilir. Halbuki, Kur’an ve hadislerde çalışma hep teşvik edilmiş, dünya ahiretin tarlası kabul edilmiş, ahirette elde edilecek mahsulün burada ekilip biçileceği, dolayısı ile ahiret saadetinin burada kazanılacağı belirtilmiştir.
Bu iki düşüncenin arasındaki mantık iyi açıklanmadığından bazı kimseler, Müslümanların dünya ile alakalarının zayıf olacağını, bundan da sağlıklı ve zengin bir dünyanın çıkamayacağını söylemişlerdir. Sağlam ve sağlıklı bir dünya kurmadan da ahiret saadetinin zor olduğunu düşünmek gerekmektedir.
O zaman bu çelişkili durumu nasıl açıklamak gerekecektir?
Bediüzzaman’a Göre Dünyayı Terk
Çelişki gibi görünen bu durumu Bediüzzaman Said Nursî çok nefis bir şekilde açıklamıştır. Ona göre dünyayı kesben değil, kalben terk etmek gerekmektedir. Bu ne anlama gelmektedir?
Çalışma bakımından dünyayı terk etmek, dinin emirleri arasında yer almayan ve hiçbir zaman da almayacak olan bir hakikattir. İslam, çalışanı Allah’ın dostu saymıştır. İnsan için çalıştığından başkası yoktur demiştir. Çalışmasının karşılığını da yakında göreceğini ifade etmiştir. Rızkın onda dokuzunun çalışmaya bağlı olan ticaret, ziraat ve sanatta olduğunu, bunların ise ancak çalışma ile ilerleyebileceğini belirtmiştir. Hal böyle olunca, çalışmak bir ibadet olarak görülmüştür. Helal yoldan rızkını kazanmak, farz ibadetlerini yerine getirdikten sonra, nafile bir ibadet olarak görülmüştür.
Dünyaya çalışmak, dünyanın imarı ve mamur hale getirilmesi için çaba harcamak kötü olarak kabul edilemez. Dinin çalışmayı teşvik etmesi gayet yerindedir. Aksini düşünmek yanlıştır.
Doğru Dünya Sevgisinin Sınırları
Yanlış olan, mal ve servet uğruna bütün değerleri alt üst etmek, kuralları ortadan kaldırmaktır. Kazanma hırsı uğruna haram helal kavramlarını ortadan kaldırmak, her türlü gayr-ı meşru yolu açmak demektir. Batı medeniyeti, bu hırs üzerine kuruludur. Onlara göre kazansın da ne şekilde kazanırsa kazansın önemli değildir. Bunu ne din kabul eder ne de vicdan. Dinin yanlış bulduğu, kalbini dünya hırsına kaptırıp meşru çizgiyi aşması, haksızlıklara kapı aralamasıdır. Dünya sevgisi kalbi dolduracak olursa, inancı da yoksa, rahat yaşama adına meşru olmayan yollara meyletmesi ihtimal dâhilindedir. Din insanlığın hayatına istikamet veren bir kurum olduğuna göre, her ihtimali değerlendirecektir. Kalbini dünyaya kaptırma, kazancını haysiyetinle yap, kimsenin malında gözün olmasın derken insanların hayatlarını korumaya çalışmaktadır. Bundan dünyayı sevmemek çıkmaz. Bilakis, doğru sevginin ne demek olduğu çıkar.
Demek, dünyayı çalışma yönü ile terk etmek yanlıştır. Bunun adı tembelliktir. İnsan haysiyetine yakışmamaktadır. Ancak, ona gönlünü kaptırıp, kazanma uğruna, doğru yanlış demeden, ne gelirse gelsin, hangi yoldan gelirse gelsin kabulümdür demek de yanlıştır. Kazanmanın helal çizgisini aşmaması gerekmektedir. Çünkü gayr-ı meşru bir yolla doğru bir neticeye gitmek mümkün değildir. Hedef doğru olduğu gibi, sebepler ve vasıtalar da doğru olmalıdır. İşte o zaman doğru sonuca ulaşmak mümkün olur.
Dünya ahiretin tarlasıdır. Ahiret saadeti de burada kazanılacaktır. Allah’ın isimlerinin de aynasıdır. Bu iki ciheti sevmek aynı zamanda ibadettir. Sevilmeyen kısmı ise sefahete bakan yönüdür. Sevilmemesi istenen de bu yönüdür.
Benzer konuda makaleler:
- Dini pencere yönünden: GDO
- Helal gıdaya dikkat ediyor muyuz?
- Gazozlar helal mi?
- Peygamber efendimizin iletişim tekniği