Düzen mi, kaos mu?

İnsanın eli değmediği herşeydeki düzene yine insan hayran kalır. Çoğu zaman karıştığı herşeyi karıştırdığının farkına bile varamaz. Belki iyiniyetle, belki de kötü maksatlarla karıştırdığı, düzenini bozduğu ve kirlettiği çevreden, toplumdan, insan ve dünyadan şikâyetçi olan da yine insan olur.

Semavî dinleri dinlemeyen maddeci Batı medeniyetinin kötülüklerinin iyiliklerini çoktan aştığını, dikkat eden herkes itiraf ediyor. Fazilet yerine menfaati esas alan ve herşeyi hasis menfaati etrafında koşuşturmak isteyen ikinci Avrupa’nın ulaştığı son nokta ikiz kuleler olunca, bilimi, medeniyeti ve teknolojiyi ilâhlaştıran, insana firavunluk ve nemrutluk rütbesi veren Batı medeniyeti şoka girdi. Yaptığı pisliklerin farkında olan tek gözlü medeniyetin temsilcileri ortaya çıkan dehşetli manzarayı kapatmak istediyseler de muvaffak olamadılar. Beşeriyetin sesi 11 Eylül’le birlikte garp cemiyetinde yavaş yavaş bayraklaşmaya başlıyor.

11 Eylül’ün 17 Ağustos’la benzerlik teşkil eden noktalarına hiç baktınız mı? Anadolu insanının eli kolu bağlı olduğundan, dünyayı düzeniyle birlikte yaratan ve bizi de düzene uymaya çağıran Yaratıcının kendisi sebepleri aradan kaldırarak hal-i pürmelâlimizi göstermişti. Kaosu menfaatleri için tercih edenler, Anadolu’daki Müslümanların ortaya çıkan manzaradan istifade etmemesi için yedeklerindeki medya ile her yeri velveleye verdiler. Hatta yüksek sesle düşünen Mehmet Kutlular’a tarihte eşi görülmemiş gülünç bir iddia ile ceza verdiler. Fakat bunların hiçbiri Türkiye’nin düzen ve nizam yoluna girmesine mani olamıyor. Teknolojinin imkânlarıyla şeffaflık arttıkça, ortalık aydınlanmaya başlıyor.
Kissinger’ın danışmanlık yaptığı şirketler, enstitüler ve klikler artık eskisi gibi kaostan faydalanarak dünya menfaatlerini paydalarında odaklaştıramayacaklar. Dünya nüfusunun yüzde doksanının servetini hegemonyalarına alıp onlarla ihtilâller çıkaramayacak, savaş ortamları hazırlayamayacak ve bu savaşlarda masum kitleleri imha edecekleri silâhları da üretemeyecekler. Ayrıca Güney Amerika, Uzakdoğu, Ortadoğu ve Rusya’da bulunan “hile dolaplarının” arkasındaki silüetler de yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Yalnızca Türkiye bağırsaklarını temizlemiyor, dünya da bilmecburiye aynı temizliği yapmaya başladı.

İkiz kuleler, dünyayı menfaatleri için ateşe verenlerin, anarşi çıkarıp düzensizliği esas alanların başına yıkılmış durumda. Hırs yine zararı netice verdi. İnsanın kendi eliyle kıyametini koparmaya ne kadar yakın olduğunu göstermesi noktasında da Batı dünyasının gözü açıldı. Hür insanlık kendisinden gizli çevrilen dolapların mahiyetini öğrenme peşine düşüyor. Artık zındıkanın enstitü ve laboratuvarları eskisi gibi rahat çalışamayacak. Zira Batılılar bu laboratuvarlarda acı akibetlerinin deneylerinin yapıldığının farkına vardı. Medyada kiralık tetikçi gibi kamuoyunu yanıltan ve masumları infaz eden medyatörler de sahneyi tek tek terk ediyorlar.
Yukarıda arz ettiğimiz gibi, artık dünyada düzen ve kanun devri başlıyor. Dünyayı ve kâinatı eşsiz nizamıyla yaratan Yaratıcı son bir defa daha insanlığın zulüm ve pisliğini temizletmek üzere sebepleri peş peşe halk ediyor. Zulüm son raddeye vardığında da, sebepleri aradan kaldırarak kudretini konuşturuyor. Yalnız hür Batı dünyası musibetten dersini alarak sıkı çalışmalara başladığı halde, bizde hâlâ bir korku, ürkeklik ve tedirginlik söz konusu. Türkiye’nin bunu aşması lâzım.

Mısır tarlasındaki karga korkuluğundan yalnızca kargalar korkmalı. Esas tarla ve ekin sahipleri gerekeni yapmada gecikirlerse hiç de hoşlanmayacağımız şekillerde korkumuz giderilebilir. Allah muhafaza etsin…
Kaos ve düzensizliğin, yerini düzen ve nizama terk etmeye başladığı şu çerçevede Türkiye’nin yükünün Batı dünyasının yükünden ağır olduğunu kimse inkâr edemez. Fakat Anadolu insanının elindeki plan, proje ve kurtuluş metodlarının başka milletlerde olduğu da iddia edilemez. İmkânlarımızla mes’uliyetlerimiz atbaşı giderken bulunduğumuz coğrafyanın da farkına varmamız gerekiyor. Dünyanın en hassas, kritik ve hercü merclerin yaşandığı ve yaşanacağı yerinde bulunuyoruz. Mekke’de doğmuş olsaydı bile bu coğrafyaya gelmek mecburiyetinde olduğunu söyleyen ve maruz bırakıldığı onca haksızlığa rağmen Anadolu’yu terk etmeyen zamanın sahibine kulak vermeliyiz. Yalnız Anadolu değil, Jakarta’dan Atlanta’ya, Moskova’dan Johannesburg’a kadar… Her coğrafya kulak vermeli.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*