Ebeveyn dili

İnsanın hayat yolculuğunda en çok kazanımın, edinimin, şekillenmenin, inşaanın olduğu yıllar hayatının ilk yıllarıdır.

Hem maddî, hem manevî kazanımın had safhada olduğu bu altın yıllar, ne yazık ki ebeveynler tarafından tam tersi bir şekilde algılanmaktadır. Nasıl olsa bebektir, anlamaz, algılamaz, hissetmez, fark etmez, düşünmez, öğrenmez vs. gibi düşünülen bu yıllar bir daha asla geri dönmeyecektir. Yatırımın en çok kazandırdığı yıllar olması, ancak en çok zayi edilen yılların da bu yıllar olması üzücüdür. Bediüzzaman’ın, “bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma, merhum validemin ders ve telkinatını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.” sözü, bu yılların ileri yılların hakikat yolculuğunda nasıl birer çekirdek hükmünde olduğunu dikkate vermiştir. İleriki yıllarda hakikatleri anlayabilmenin, yaşayabilmenin, hissedebilmenin büyük ölçüde ilk yıllardaki manevî donanımla olan ilişkisi çok iyi bilinmelidir.

İlk yıllarda ebeveynden çocuğa maddî manevî akışın en önemli yolu dildir. Bebeğe söylenmiş her kelime, her cümle, her ifade, her mimik o kadar önemlidir ki aslında ebeveyn ileride görmek istediği çocuğu kendi diliyle büyük ölçüde şekillendirdiğinin farkında değildir. Bunun en bariz örneği hiçbir anne baba, çocuğuna konuşmayı ders anlatır gibi öğretmez, öğretemez. Ancak bebekle olan konuşmalar ya da onun yanında konuşulması, bebeğin alıcılarının en yüksek olduğu ve dil öğrenme yeteneğinin zirvede olduğu bu yıllarda onun ana diline dönüşür. Bebeğin yanında veya ona karşı aktif olarak ne kadar çok kelime ve cümle sarf edildiyse, bebeğin kelime dağarcığı o kadar gelişmiş ve bu kelimelerin manaları, ilişkili olduğu durumlar ve diğer kelimelerle olan ilişkileri çeşitlenmiş olur. Bebeğin maddî yönden beyin gelişimi büyük ölçüde ebeveynin diline bağlıdır. Bununla birlikte dil, kişilik, ahlâk, bakış açısı, himmet, meyil, istidat vs. birçok cihazatın da çocuğa geçmesi için bir vesiledir.

Ebeveynler, belli bir yaştan sonra çocuklarının nasihate kapalı olduğundan, onlar için dinî, ahlâkî sohbetler yapabileceği bir eğitim zemini sağlayamadığından, ailenin fikir, düşünce ve hassasiyetlerinin çocukta karşılık bulmadığından yakınır. Risale-i Nurlar’la yıllarca iştigal etmiş, birçok anne babanın Risale-i Nurlar’ı çocuğuna sevdirememesi, aktaramamasının önemli sebeplerinden biri de evde konuşulan konuların dışarıda konuşulanlardan farklı olmasıdır. Ebeveynin evde birbirleriyle Risale-i Nur tabanlı konuşmalar yapması, Risale-i Nur kelimelerinin evde bolca sarf edilmesi, o kelimeler yoluyla evde bir manevî atmosfer, bir ruh oluşturur. Risale-i Nur dilinin zenginliğine bolca maruz kalmış bir çocuğun kelime yoluyla iç dünyası şekillenir. Manalar kelimelerle açılır ve ileride hakikatleri anlaması, yaşaması kolaylaşır. Kelime tarlası iyice ekilmiş sulanmış olan çocuk ileride sağlam meyve verir.

Sonuç olarak çocuğun, maddî manevî haritasını, dil ile çizip şekillendirdiğimizi ve özellikle dil gelişiminin had safhada olduğu ilk yılların bu açıdan çok önemli yıllar olduğunu bilmek gerekir. Evde konuşulanların kalitesi çocuğun gelecekteki maddî ve manevî hayatının temelidir. Müslüman ailelerin evlerinde dünyevî konuşmaların fazlalığı o evin yetiştireceği fertlerin de dünyevî bir bakış açısı oluşturmasına, manevî duyarlılığını yitirmiş ruhlara, hakikatlerden gabileşmeye sebebiyet verebilir. “Nasıl olsa anlamaz, çocuktur.” denilen yıllarda tesirli olan sözler ileriki yıllarda artık tesirsiz, etkisiz ve anlamsız olacaktır.

Nurenda Yaşar Coşkun

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*