Eğitimde Atatürkçü dayatma

Genelkurmay, askerî liselerdeki eğitimin MEB tarafından hazırlanan çizelgeye uygun olarak sürdürüldüğünü, askerî yükseköğretim kurumlarındaki ders çizelgelerinin de ulusal ve uluslararası standartlara uygun biçimde, YÖK Kanunu ve askerî ihtiyaçlar dikkate alınarak hazırlandığını ifade ediyor.

Bu bilgilerin arkaplanının irdelenmesi lâzım.
Bir defa, Millî Eğitim Bakanlığının yapısı, işleyişi ve sistemi ile eğitimin üzerine bina edildiği felsefe, ülke ve toplum gerçekleri, çağın ve demokrasinin gerekleri ile ne ölçüde bağdaşıyor?

Aynı şey YÖK için de fazlasıyla geçerli.
Hele gerek Millî Eğitim Temel Kanununda, gerekse YÖK Kanununda defaatle tekrarlanan resmî ideoloji vurguları olduğu gibi duruyorken.
İşte Millî Eğitim Kanununun ilk maddesi:

“Türk Millî Eğitiminin genel amacı,Türk milletinin bütün fertlerini, Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı yurttaşlar olarak yetiştirmek.”

Ve YÖK Kanununun, “Yükseköğretimin amacı” başlığını taşıyan 4. maddesinin ilk fıkrası:
“Öğrencilerini ATATÜRK İnkılâpları ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı (…) vatandaşlar olarak yetiştirmek.”

Ardından, 5. maddedeki “ana ilkeler”in ilki:
“Öğrencilere, ATATÜRK inkılâpları ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması sağlanır.”

(“Buradaki Atatürk kelimeleri neden kapital harflerle yazılmış?” diye soracaklara: Maddeler YÖK’ün internet sitesinden aynen alındığı için.)

Tabiî, bu maddelerin asıl dayanağı anayasa.
Çünkü bunlardaki ifadeler, anayasanın eğitim ve öğretim hakkını düzenleyen 41. maddesindeki ibarelerin kalıp halinde tekrarı niteliğinde.
Bu itibarla, başlangıç kısmından başlayarak önce anayasa düzeltilmeli ki, bunlara da sıra gelsin ve 21. yüzyılda milletin bütün fertleriyle birlikte tüm öğrencileri ilke ve inkılâplar doğrultusunda Atatürk milliyetçisi olarak yetiştirme dayatma ve garabetine bir son verilebilsin…
Anıtkabir ziyaretlerine dair istatistiklerin internet sitesinde günlük yayınına son verilmesine yönelik eleştirilere cevaben yaptığı açıklamada “TSK’nın Ata’sına ve onun mirasına bağlılığı tartışılamaz” ifadesini kullanan Genelkurmay böyle bir tartışmaya ne derece hazır, bilemiyoruz.

Ama Türkiye bu tartışmayı yapmak zorunda.
Dolayısıyla Genelkurmay da…
Ve bu sadece askerî okulları değil, resmî veya özel bütün eğitim kurumlarını ilgilendiren son derece önemli, hayatî ve kritik bir mesele. Bu düğüm çözülmeden diğer sorunlar çözülemez.

Gerçek bir demokrasinin olduğu yerde, devlet başta olmak üzere hiç kimse resmî ideoloji dayatması yapamaz. Böyle bir dayatmanın bulunduğu yerde ise demokrasiden söz edilemez.

Ama bakıyoruz, Arapça dersinin müfredatı bile baştan sona resmî ideoloji ile “donatılıyor.”
Böylece, Millî Güvenlik derslerinin kaldırılması ile atılan olumlu adıma da gölge düşüyor.
(Bu konudaki diğer çelişkiler için bkz: 4.5.12 tarihli “MEB: Bu çelişkilerle nereye?” yazımız.)

Bu noktada üzerinde durulması gereken bir diğer önemli konu, özeller dahil bütün okullarda “Rahat, hazırol, hizaya gel” komutlarıyla yürütülmeye devam edilen kışla düzeni. Ki Cumhurbaşkanı Gül’ün iki yıl önceki Afrika gezisinde Kongo’da uğradığı Türk okulunda da aynı uygulamalara şahit olunduğunda, heyetteki gazetecilerden Ece Temelkuran bu durumu eleştirmiş, bunun üzerine Gül “Telefon edip söyledim. ‘Bunlar hoş şeyler değil, takdir ettiğimiz şeyler değil’ dedim. Çocuklara bir daha böyle şeyler yaptırmamalarını söyledim” demişti.

Biz de 10.4.10 tarihli “Rahat, hazırol!” başlıklı yazımızda konuyu işlerken, “Gül’ün Afrika’da gösterdiği doğru ve haklı hassasiyeti Türkiye’de de görmek isteriz” temennîmizi ifade etmiştik.

Velhasıl, topyekûn eğitimi demokratikleştirip sivilleştirmek için daha yapılacak çok şey var.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*