Eğitimin manevi yönü dikkate alınmalı

Emekli İlçe Milli Eğitim Müdürü Hüseyin Gültekin ile konuştuk

Hüseyin Gültekin:

“Çocuklarımızı, gençlerimizİ tehdit eden tehlikelerden kurtarmanın yolu hiçbir faydası olmayan ezberlenmiş bilgiler yerine; işin manevÎ yönünü de dikkate alarak, onlara hayatta lÂzım olacak bilgi ve kültürü hazmettirerek vermektir.”

Öncelikle kendinizi tanıtmakla başlayalım isterseniz?

1945 yılında Adıyaman’ın Çelikhan ilçesinde doğdum. İlkokulu burada okuduktan sonra, Akçadağ İlköğretmen okulunu kazandım. 1965 yılında buradan mezun olarak meslek hayatına başladım. Sırasıyla Muğla, Adıyaman, Diyarbakır ve Malatya illerinin çeşitli köy ve beldelerinde yaklaşık 5 yılı İlköğretim Müdürlüğü (İlçe Millî Eğitim Müdürü) olmak üzere 31 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra 1996 yılında emekli oldum. Halen Malatya’da ikamet etmekteyim.

Son yüzyılımızda yazdığı eserler ve şahsında mevcut üstün hususiyetleriyle öne çıkarak, ülkemiz ve dünya genelinde yoğun alâkaya mazhar şahsiyetiyle, Bediüzzaman’ı nasıl bilir ve nasıl anlatırsınız?

Harika kabiliyetleriyle, istidatlarıyla; gıpta edilecek feyziyle, faziletiyle; akıllara durgunluk verecek cesaretiyle, metanetiyle; ders alınacak sadâkatiyle, sebatıyla, ihlâsıyla; okyanuslar genişliğinde ilmiyle bütün insanlığın istifadesine sunduğu altı bin sayfalık Nur Külliyatı’yla çağlara hitap eden; Türkiye’de ve bütün dünyada milyonlarca talebeye sahip Bediüzzaman gibi bir dâhiyi, bir mürşidi, bir müfessiri, bir müçtehidi bizim gibi acizlerin tam manasıyla ifade etmeleri mümkün değildir. Mücadelesiyle, mücahadesiyle bir destan yazan Bediüzzaman’ı anlamak ve anlatmak için ciltlerle eserler gerektiğinden; en doğrusu meraklılarını onun eşsiz eserine havale ediyoruz.

Bediüzzaman’ın hayatı incelendiğinde, öne çıkan özelliklerinden birisinin de eğitim unsuru olduğu görülmektedir. Neden eğitime bu derece önem vermektedir? Eğitimde ileri sürdüğü projeler mevcut mu? Bediüzzaman ve eğitim konulu bir değerlendirme yapılırsa, neler söylenebilir?

Yaklaşık bundan bir asır önce toplumda, özellikle de Şark’ta yaşanan problem ve sıkıntıların önemli bir sebebinin cehalet olduğunu teşhis ve tesbit eden Bediüzzaman, çarenin de kronik hale giren bu cehaletin milletin bünyesine uygun bir eğitimin verilmesinden geçtiğini; bunun da ancak fen ilimleriyle din ilimlerinin birlikte verileceği adına Medresetü’z-Zehra dediği bir kurumdan geçtiğini beyan ediyor. Cehaletin giderilmesi noktasında yalnız başına din ilimlerinin veya yalnız başına fen ilimlerinin derde deva olamayacağının tesbitinde bulunan o büyük eğitimci Medresetü’z-Zehra projesinin hayata geçirilmesi için zamanın hükümetleri ve devlet erkânları nezdinde bir çok müracaatta bulundu ise de fiilen bu projesini hayata geçiremedi. Ama vücuda getirdiği altı bin sayfalık Risale-i Nur Külliyatı’ndan beslenen milyonlarca talebelerinin gayretli ve semeredar faaliyetleriyle halen cehaletten kaynaklanan sıkıntı ve problemlere deva olacak Medresetü’z-Zehra projesini hayata geçirmiş oldu Bediüzzaman.

GERÇEK TERAKKİ

Çok uzun yıllardır, devlet bünyesine hâkim mevcut eğitim sisteminin ülkemiz ve insanına kazandırdığı ve kaybettirdiği hususlar değerlendirildiğinde, bu husus nasıl izah edilir?

Cumhuriyetin ilânıyla birlikte eğitim sistemimizin içine sokuşturulan Atatürk inkılâp ve ilkeleri gibi dünyada eşi ve benzeri olmayan kişi endeksli böyle garip ve tuhaf bir eğitim sistemiyle Türkiye’nin cehaletten kurtularak, yaşamakta olduğu dert ve sıkıntılarından kurtulması mümkün değil. Öncelikle eğitim sisteminin sanki olmazsa olmazlarından olan Atatürkçülüğün bir an önce bu sistemden ayıklanması şart. Bunun yerine Bediüzzaman’ın işaret ettiği din ve fen ilimlerinin iç içe olduğu, ilim ve irfanla bezenmiş bir eğitim müfredatıyla gerçek bir ilerleme ve terakki sağlanabilir. Yoksa yıllardır uygulanmakta olan bütün dinî değerleri dışlayan, materyalist, militarist, Kemalist bir eğitim sistemiyle yol almamız mümkün değil.

MANEVÎ YÖNÜ DE DİKKATE ALMAK GEREK

Ülkemiz ve insanımızın geleceği açısından, eğitimde ortaya konulması gereken akılcı projeler bu bağlamlarda ortaya konulursa nasıl bir yol takip edilmelidir?

Eğitimde akılcı ve sonuç almanın yolu yıllardır uygulanmakta olan yanlışları bir an önce terk etmekten geçiyor. İlkokullardan üniversitelere kadar okullarımız artık birer eğitim, birer ilim irfan kurumları olmaktan çıkıp; hayatta hiçbir karşılığı olmayan bazı faydasız afakî bilgi kırıntılarından başka bir şey vermiyorsa; daha da önemlisi her türlü saygı, sevgi, terbiye gibi insanî değerlerden yoksun nesiller yetiştiriyorsa, daha da ötesi her seviyede okul kurumları ve alanları alkol, uyuşturucu ve gayr-ı meşrû kız erkek beraberliklerinin serbestçe yaşandığı yerler olmuş ise başta idarecilerimiz olmak üzere, bu işle vazifeli bütün eğitim camiası ve aileler bu konuda ciddî manada kafa yormaları gerekir. Çocuklarımızı, gençlerimizi tehdit eden bu tehlikelerden kurtarmanın yolu hiçbir faydası olmayan ezberlenmiş bilgiler yerine; işin manevî yönünü de dikkate alarak, onlara hayatta lâzım olacak bilgi ve kültürü hazmettirerek vermektir.

YETKİLİLER DUYMUYOR MU?

Bir eğitimci gözüyle baktığınızda, Bediüzzaman ve eğitim konusunda, Devlet, yönetimler ve insanlarımıza ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Çocuklarımızın ve gençlerimizin, dolayısıyla milletimizin geleceğini alâkadar eden millî eğitim meselesini bu işle vazifeli olan yetkililerin ciddiye alması elzemdir. Şahıs endeksli, Atatürkçü bir sistemle, ilke ve inkılâp muhtevalı bir müfredatla var olan problem ve sıkıntıları çözmek mümkün değil. Yeni üniversiteler açmakla, okulları modern cihazlarla donatmakla, İmam Hatip okulları açmakla bu problemler çözülmez. Çocuklarımız, gençlerimiz okula gitmekle manevî değerlerinden uzaklaşıyorsa, ahlâkî aşınmalara giriyorsa, vazife ve sorumluluklarından bihaber hale geliyorsa eğitim alanında çoktandır tehlike çanları çalıyor demektir. Yetkililer bu sesleri halen duymuyorlarsa bu daha da büyük bir tehlikedir.

Bediüzzaman ta bir asır önce teşhis ettiği bütün sıkıntı ve problemlerin önemli sebeplerinden olan cehalet marazı bizce maalesef halen devam ediyor. Açtıkları okullarda yalnızca okuma yazmayı öğretmekle veya kuru ezberciliği vermekle bu işi hallettiklerini zannedenler bu acı durumu görmeseler de gerçekler değişmiyor. Bizce Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Her konuda olduğu gibi eğitim konusunda da yetkili makamlarda oturanların Bediüzzaman’ın tavsiyelerine kulak vermelerinden başka çare yok.

Röportaj: Reyhan Keser

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*