Ekim mevsimidir şimdi…

Image
Toprak toprak olalı bu denli rahmete ihtiyaç duymuş muydu? Hatırlayabildiğim kadarıyla da bu kadar rahmet inmemişti Avrupa’nın Ağustos’larına…

Toprakla rahmetin kucaklaştığı şu mevsimde “ekim”den veya gelecek yazlar için “ekmekten” başka birşey hatırımıza gelmiyor. Rahmet ayının şu ilk günlerinde, rahmetin tatlı sedasıyla evleri yıkayarak sokaklara inmediği ne bir gece ve ne de bir gün hatırlamıyoruz, Mesihin ikinci vatanında…

Maddî ve manevî coğrafyaların beraberce ekime hazır hale geldiği de nadirattandır. Toprak kadar kalpler de ekimi bekliyorlar. Tohum adına yere ne düşse, inanınız ki hemencecik “Hayy!” ismine mazhar olacak. Bu güzel kıt’ada hayatın ne denli çoklukla yaratıldığını, bahar ve yazlarını yaşayanlar bilir. “Huruş halindeki fışkırmayı” topraktan dışarıya akan hayat için kullanmak uygun olsaydı, şu mevsimde bu topraklar için kullanırdık.

Kalplerin en az toprak kadar “ekime” hazır olduğunu söylemiştik. Sakın hangi kalpler, diye sormayınız. Fark etmiyor. İster doğudan gelmiş olsun bu diyara, ister batılı olsun o kalpler. dünya hayatının bütün bütün fânî ve geçici olduğunu, her gün cereyan eden dehşetli hadiseler isbat ettikçe… Ahirzaman dinsizliğinin medeniyetin fantaziyeleriyle uyutmaya çalıştığı Batı metropollerindeki insanlar iliklerine kadar fânîlik korkusuyla sarsıldıkça…

İnsanlardaki yüksek istidatlar ve ebediyeti isteyen duygular harekete geçtikçe… Saldırgan dinsizliğin asırlardır tahkime çalıştığı tabiat kaleleri Kur’ân’ın karşısında bir bir yıkıldıkça din-i hakkı arayan kalpler “rahmet!” diye yalvarıyorlar. Yeter ki birileri kapılarını çalsın… Şu mübarek mevsimde, rahmetin arz ve semayı doldurduğu gün ve gecelerde “Guten Tag!”, “Bonjour” veya “Good morning!” deyiversin…

Bazen sîmaların ifadesi dilleri o kadar geçiyor ki… Sorular bakışlarla dökülüyor ortaya… Ve sizi bekliyor korkudan ürperen kalpler… Sizin “ebediyet hakikatini” baran-ı Nisan gibi tatlı üslûbunuzdan akıtmanızı… Ebr-i rahmetin her ciheti doldurduğu şu mevsimde kalplerdeki “ekim” o kadar kolay ve o denli bereketli ki…

Kur’ân’ın kendi kendisini şu coğrafyada on seneye yakındır açıkça tarrakalarla nasıl da müdafaa ettiğini hep duyuyorsunuz… Semavî dinleri temsil ettiğinden Kur’ân’a hücum eden inkâr-ı ulûhiyetçi yazarların bitkinliklerini dergi ve gazete sayfalarından da okuyabilirsiniz. İnsanî ve semavî değerlere saldırma vazifesini yüklenmiş meşhur yazarlar, o kadar çabuk yıpranıyorlar ki Kur’ân karşısında… Geert Wilders’e rağmen Hollandalılar Kuzey Afrikalıların ve Türklerin Ramazan sofralarına koşuyorlar. Irkçılığın ve dinsizliğin dünkü bolşevizmden miras kaldığını Hollandalılar da anlamaya başladılar. İslâm düşmanı Sarrazin’in kuyruğuna Berlinliler nerdeyse teneke bağlayacaklar. Kölnlü Hıristiyanların bir an önce bitmesini arzuladıkları Merkez Camii ibadete yaklaştıkça Giordano, Ebu Leheb’in ruh halini yaşıyor. Daniel Pipes’i hiç sormayınız… Müridinin Oslo katliâmından sonra dut yemiş bülbüle döndü…

Bütün bunlar Kur’ân’ın kendi kendisini müdafaadan başka birşey değildi… Bahsettiğimiz meşhurlar doğrudan Kur’ân’a saldırıyorlardı… Hak ve hürriyetlerin teminatı, kadına en merhametli ve demokrasilerin nihaî modellerini bin beş yüz sene önce ispat etmiş, tarih boyunca farklı din, ırk ve kültürleri bir arada sinesinde toplamış ve günümüzdeki bütün kaos ve çatışmaları da anında kaldırabilecek reçeteyi insanlığa sunan Kur’ân’a itiraz eden meşhur dinsiz yazar ve feylesofları, Kur’ân hemencecik çaptan düşürtüyor… Kur’ân’ın bütün insanlığa rahmet olduğunu ispat ettiği şu mevsimden daha güzel bir “ekim mevsimi” olabilir mi?

Rahmetin indiği topraklarda “merhamet” yeşeriyor. Avrupa medeniyetinin teknoloji imkânlarıyla semavî dinleri ve gelenekleri bombardımana tutan İkinci Avrupa’ya rağmen Köln’de, Berlin’de, Amsterdam, Melbourne ve Chicago’da merhametin sürgünlerini görenler, “Barakellah!” diyorlar… İnsaniyet ile İslâmiyetin kol kola yürüyüşe geçeceği mevsimin ekiminde olduklarının farkına varanlar; dinleri, ırkları ve kültürleri çoktan aştılar. İnsaniyet-i Kübra olan İslâmiyetin yazına hazırlık yapıyorlar…

Avrupalı Müslümanlar, rahmet mevsimini evlerinde karşılamayı tercih etmişler bu sene… Yaz tatillerine rağmen Anadolu’ya, Kuzey Afrika’ya ve Balkanlar’a gidenler azınlıkta görünüyor. Geçen senelerde okul tatilleriyle birlikte Müslüman esnafın çoğu da tatil için kepenkleri kapatırdı… Gel gör ki Ramazan-ı şerif çoğu Avrupa merkezlerini şu günlerde cıvıl cıvıl hale getirmiş. Berlin’de Kreuzberg, Köln’de Keup, Ehrenfeld ve Taunus, Amsterdam´da Lercatorplain caddelerine yansımış rahmet… Burada acı bir itirafta bulunmak zorundayız: Kuzey Afrikalıların hakim olduğu caddeler, Türklere nazaran daha hürmetkârlar Rahmet ayına… Kemalizmin millet olarak bizde yaptığı tahribin boyutlarını şu gurbet şehirlerinde de müşahede edebiliyorsunuz.

Okulların tatili camileri bir başka şenlendirmiş. Salât ve selâmlarda çocukların ve gençlerin heyecanı o kadar coşkun ki… Birinci nesil sevinç gözyaşlarıyla bu muhteşem koroya katılıyor… Gözleri arkada kalmadan…

Herkes birşeyler ekmekle meşgul şu gurbette…

Oruca riayet etmeyen Müslümanlar da çok sıkıntılı… Zira adım başı istifham dolu bakışlarla karşılaşıyorlar, Hıristiyanların veya Müslüman olmayan Avrupalıların sorularıyla… Neden oruca dahil olmadıklarını ve rahmetin iklimine dalmadıklarını hem gözleriyle ve hem de dilleriyle soruyor Almanlar… Hakikaten şu mevsim muhteşem bir şeair imiş… Ekser insanlar İslâmı konuşurken, Müslümanlar çanaklarını Kâbe’ye çevirmiş durumda… Mekke’deki iftarla birlikte Avrupa’daki Müslüman hanelere Beytullah teravihleriyle teşrif ediyor… Radyo dalgaları hakikî vazifelerini gurbet akşamlarına doğru yapıyor burada… Evlere de birşeyler ekiliyor, tıpkı gönüllere ekim yapıldığı gibi… Cemiyet, ülke ve kıt’a olarak bu mevsimden hissemizi kapmaya çalışıyoruz. Ekim mevsiminde rahmetin hazır hale getirdiği maddî ve manevî dünyalarda ekimler yapılıyor bu gurbette.

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*