“Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam”

Bugünlerde manşetlerin ana konusu Hür Adam ve Said Nursî’nin Mustafa Kemal’le meclis görüşmesi üzerinden gidiyor. Film güzel, tartışmaların olması da güzel, zira “Güzel gören güzel düşünür” ölçüsüyle bana güzel geliyor.

Hür Adam, hürriyetin, günümüz insanı için ne kadar elzem ve gerekli olduğunu yeniden gündeme getirdi.

Başlangıçta belki filme Risâle-i Nur camiâsında endişeyle yaklaşıldı, hatta yer yer hâlâ bazı haklı endişelerin var olduğunu inkâr etmek mümkün değil. Zira Bediüzzaman gibi bir şahsiyeti temsil etmek o kadar kolay değil. Üstadı ve onun hareketi olan Nurculuğu yakînen tanıyanlar için filmin eksik yanları mutlaka olacaktır. Ve Üstad tam temsil edilememiş olabilir elbette. Fakat Said Nursî’yi bilmeyenler için iyi bir başlangıç olduğunu düşünüyorum. Mehmet Tanrısever ve ekibini bu açıdan tebrik ediyorum.

Benim temkinli yaklaşmamın sebeplerimden birisi de, 27 yıllık tek parti diktasının oluşturduğu korku vesayetinin—her yerde olduğu gibi—san’atın her dalında da etkisini göstermesi. Bunun için bu filme daha ilk başta ihtiyatla yaklaşanlardanım. Çünkü Üstadın hayatını resmetmek büyük cesaret ister. Ben bunun hakkıyla yapılmaması endişesi taşıyordum. Fakat şükür bu konuda fazlaca bir sıkıntı olmadığı anlaşılıyor. Daha gösterilmeden gelen tepkilere bakılırsa, oldukça ses getiren bir yapım oldu. Güzel taraflarıyla birlikte elbette menfî anlamda eleştirenler de oldukça fazla. Özellikle bazı çevreler bilhassa o malûm sahneye takılıp kalmışlar, ama bu da iyi bir şey…

O sebeple bu tartışmalar insaf ve akıl sahiplerinin gerçekleri anlamalarına vesile olacaktır İnşaallah. Bu vakıayı yıllardır Tarihçe’de okuyoruz, hatta anlatıyoruz. Ama Türkiye’nin okuma oranının dibe vurması, bu hakikatlerden insanları yoksun bırakıyordu. Günümüz insanı okumuyor, TV başından da kalkmıyor. Okumak yerine izlemek kolay geliyor. O yüzden başarılı olacağına inanıyorum. Muhaliflerinin takıldığı o sahneye gelince; o görüşme, diğerleri ve beyannâme-–ister kabul etsinler, ister etmesinler—gün gibi ortadadır. Çeşitli tevillerle bunu örtpas etmek akıl kârı değildir. Güneşe gözünü kapayan yalnız kendine gece yapar. Bediüzzaman Hazretleri ile Mustafa Kemal’in meclis görüşmesi çok tartışılıyor. Bu noktada Hür Adam iyi işler başarmışa benziyor. Nitekim, konuyla ilgili pek çok belgenin gün yüzüne çıkmasına vesile oldu.

Neyse, o malûm konuşma sonrası Kemalistler “Eğer öyle olsaydı, Said Nursî’nin kellesi giderdi“ diyorlar. Evet, kelle almak Mustafa Kemal için kolaydı belki. Ama hakkın hatırı için ölüme meydan okumak da Bediüzzaman’a kolaydı. Bu sebeple onun kellesini ne Paşa, ne de başkası alamadı. Kellesini alamayanlar hürriyetini elinden aldılar ve yirmi sekiz yıl hapishaneler, sürgünler, insanlardan tecrit etmeler, zehirlemeler, serbest dolaştığı yerlerde dahi tarassutlarla çeşitli şekillerde eza ve cefalar çektirdiler. Bunlara rağmen Üstadın fikir hürriyetini sınırlayamamışlardır. Bunun ispatı 12 bin küsûr sayfalık Risâle-i Nur’lardır ve gün gibi meydandadır. Ve o Nur’un yüksek fikirlerinden istifade etmek isteyen büyük bir kesim ve bilhassa gençlik o hizmeti devam ettiriyor ve kıyamete kadar ettirecektir İnşaallah.
Bu vesileyle film yapımcısı, ekibi ve bu hizmeti destekleyen herkesi tebrik ediyorum. Allah cümlesinden râzı olsun ve başka hizmetlere de bilhassa Yeni Asya farkıyla vesile olunmasını temenni ediyorum. 7 Ocak herkesin sabırsızlıkla beklediği bir gündü. Güneş, beyaz perdeden yeniden ve bir kez daha doğdu.

{mosmodule module=imza-gulistanl}

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*