Ekonomik kriz, AB’yi güçlendirecek

Image

Evvelâ peşinen belirtelim ki, bu bir ekonomi yazısı değildir. İktisadî bir tahlil de olamaz. Olsa olsa siyasî bir analiz kabul edilebilir.

AB’de başgösteren ekonomik krizin mahiyetini doğru kavramak için geçmişe ve günümüze ait bazı parametrelere ihtiyacımız var. Hadiseleri zuhur seyrine göre doğru adeselerden değerlendirmemiz lâzım.

BİRKAÇ HADİSE

İsveç ve İngiltere dışındaki AB ülkelerinin 2000 yılından itibaren ortak para birimine geçişleri, küresel ticaret ve sermayeyi kontrollerinde tutanları paniğe sevk etmişti. Hatta İsveç euroya geçiş için referanduma giderken, tam da oylama öncesinde hariciye bakanı Anna Maria Lind’in hunharca katledişini, o günün yorumcuları direkt bu hadiseye bağlamışlardı. Avrupa’daki diğer faili meçhuller gibi, Lind’in de asıl katillerinin üzerine gidilmedi.

Hafızanızı şöyle bir yoklayınız. Frankfurt Merkez Bankasının pişdarlık ettiği euronun dünyada itibar görmesi (Türkiye, İran, Arap dünyası ve hatta Çin’de de) doların spekülasyonlara müsait dünyasındaki karanlık güçleri harekete geçirmişti. Körfez savaşlarının sebepleri arasında AB’nin ekonomik güç kazanması da vardı. Gerek ilk ve gerekse ikinci Körfez savaşlarına AB ülkeleri taraf olmak istemedikleri halde, o karanlık finans gücü birinci savaştan dolayı faturaları ödetirken, ikinci savaşa onları bizatihî itmişti. O günlerin AB Parlamentolarındaki mevzu ile alâkalı konuşmaları yeniden dinlerseniz, hadisenin boyutları daha kolay anlaşılır.

Euronun şaha kalktığı dönemde Fransa’da çok acaip dolaplar döndü. Selânikli Sarkozy münafıkane bir şekilde, Chirac’ın kanatları altında, siyasî kariyerin merdivenlerini oyunlarla atladı ve bildiğiniz gibi neticede başkan seçildi. Hedefi AB’yi maddeten ve manen güçsüzleştirmekti. Zira arkasında AB karşıtları dediğimiz neocon ve neoliberaller vardı.

O günlerde Alman sosyalistlerinin ifadesiyle Almanya’ya “çekirge sürüleri” dadanmıştı. AB karşıtı sermayedarlar AB ülkelerindeki dev sanayi kuruluşlarını satın alıyor; sonra içini boşaltıp terk ediyorlardı. Milyonlarca işçi bu dönemde kendisini “kapı dışında” bulmuştu. Emekçi geçinen eski komünistler, bu defa vicdansız birer sermayedar olarak geri dönmüşlerdi. O günün kamuoyunu aldatmak için; “Eski Doğu Bloku ülkeleri iş gücü ve vergi noktasında çok cazip olduklarından oraya gidiyoruz” diyen bu sahtekârların yalanları, sonradan ortaya çıkacaktı. İnsanın “insan” muamelesi görmediği, Firavunların piramitlerde çalıştırdıkları köleler gibi çalıştırılan Çin halkından dolayı, bir kısım sanayi devleri Çin’de de şube açıyorlardı. Fakat hedef, AB’deki istihdam ve imalatı bitirerek kaos oluşturmaktı. Yüz senelik büyük aile firmaları ağlayarak fabrikalarını terk ediyorlardı.

Neoliberaller gizli savaşı ilân ettiler.

İsterseniz bir başka hatırlatma ile mevzunun özüne girmeye çalışalım. Amerika’ya yakın devletçiklere ve Londra’ya yerleşen “köpek balıkları” ile “çekirge sürüleri,” 11 Eylül rüzgârını da arkalarına alarak, sermayeyi belli merkezlerde toplamaya çalıştı. Şeffaflık, adalet, düzen ve takibi esas alan AB’ye hücum kararı aldılar. Elbette ki Yunanistan gibi zayıf halkalar diğerlerinden önce zarar göreceklerdi. Daha önce sinsi ve farklı ülkeler üzerinden başlatılan “ekonomik savaş” bu krizlerle herkesçe aleni olarak kabul edildi. Neoliberallerin finans şefi George Soros ile Amerikalı Rothschild’ın fon temsilcileri de bu savaşı kabullenmiş oldular.

İsviçre’yi “karanlık bir finans adası” olmaktan çıkaran AB’ye karşı ikinci Avrupa’nın hücumu çok yönlü oluyor. Avrupa kıt’ası içinde “İslâm karşıtlığını” sokmak ile çoktan ölmüş “Avrupa ırkçılığını” hortlatmaya çalışan bu çevrenin kesin sonuç için can havliyle yaptığı atakları hep birlikte görüyoruz. Başta güvenlik ve finans meselesi olmak üzere birçok hususta AB’nin başını ağrıtan İngilterenin euro karşıtlarına verdiği destekten dolar lehine sonuç bekleyenler yanılıyorlar. Bu savaşın hedefinde kazanmaya bedel “kaos çıkarmak” olduğundan, bütün millî devletler zarar görüyorlar ve görecekler. Dünya barışında denge olmaya başlayan AB’yi yıkma veya en azından marjinalleştirme gayretiyle çalışanların, bilmeden evvelâ AB’ye ve daha sonra dünyaya yaptıkları iyiliği de unutmamak gerekiyor.

ŞER GÖRÜNENDE HAYIR VARDIR

Millî devletlere ve sınırlara karşı olan neoliberallerin marifetiyle ve hürriyet fırtınasıyla yıkılan bazı prensipler, bu vesileyle tekrar onarılmaya başlandı. İşi gücü dünyada emek ve sermaye çatışması üretmek olan bankaların ve finans fonlarının tahripkâr mahiyetleri bu krizle iyice anlaşıldı. Bu neticeden hareketle AB maliyeleri, neticelerinden bütün dünyanın istifade edeceği daha âdil prensipler üzerinde daha reel politikalar geliştiriyorlar. Hırsızlara, yağmacılara, yalancılara ve sihirbazlara karşı yeni “korunma sistemleri” geliştirmeye başlayan AB’nin niyeti, komünizmin bir başka hüviyette ortaya çıkmasını engellemek ve AB’yi hakikati ile bir medeniyet adası düzeyine çıkarmaktır.

Faiz veya sermayeyi karanlık güçlerde toplayan bugünkü “finans sistemini” adaletli paylaşım, barış ve istihdamın çizgisine çekmeye gayret eden AB’nin bu haliyle istihza etmek Türkiye’nin idarecilerine yakışmıyor. Soros ve Rothschild gibi mahiyetleri belli olan çevrelerin paralarıyla ekonomimizin düze çıkmayacağını zaman gösterecektir. Fon idareciliğinden Türkiye Maliye Bakanlığına gelen M. Şimşek’in ekonomi politikalarının neticesini çok yakında bütün Türkiye görecek. AB’nin dışında dünya barışını, istihdamı, adaletli paylaşımı ve millî devletlerinin yararını esas alan global bir program olmadığına göre, bu ekonomik savaşı takibe devam edeceğiz…

 

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*