Eksiklerimizi tamamlamaya geldik bu dünyaya

Kimimizde az, kimimizde çok. Hepimizde eksik olan şeyler var. Bunları gidermeye ya da eksikleri tamamlamaya geldik bu dünyaya. Nasıl tamam olur insan… Noksanını bilmekle ve de noksanını görmekle.

Bunun yolu da aşktan, sevgiden geçer. İnsanda olmayan, insanın aradığı sevgide, aşkta var. Aşkı yaratan Allah’ta var.

Yanarız bazen susuzluktan. Bir bardak su, hararetimizi giderir. Kıvranırız bazen açlıktan. Üç-beş lokma açlığımızı giderir. Her şey böyledir. Göze ışık, akla ilim, kalbe iman ve aşkla…

Bir yerde açlıktan, diğer bir yerde sevgisizlikten kıvranıyor insanlar. Kıraç toprak yağmuru istediği gibi, kurak kalpler de sevgiyi, ilgiyi bekliyor.

Aşk öyle bir duygu ki, hava gibi, su gibi, ekmek gibi bir şey. Ne eksiği varsa unutuyor birden insan. Aşk gelince görünmez oluyor eksikleri insanın. Hatta lâfı bile edilmez oluyor. Aşk aklını başından alıyor insanın. Her yeri kaplıyor kalbinde, dolduruyor. Bilmeyene, tatmayana anlatmak zor.

İnsanlığın ortak duygusudur aşk. Nerede, ne zaman ona yakalanacağını hiç kimse bilemiyor. Kalbini dolduran İlahî bir neşe ve muhabbetin bir zerresi mest ediyor, kendinden geçiriyor insanı. Bahar geldiğinde nasıl seviniyorsak, güneş doğduğunda nasıl seviniyorsak, aşk gelince, sevgi kapımızı çalınca öyle oluyor. İçimize bahar geliyor adeta, içimize güneş doğuyor. Rahmet içimize yağıyor. Yüreğimiz pır pır uçar, havalanır adeta. Ayaklarımız yerden kesilir sanki.

Kendini ne kadar kollarsa kollasın, yıldırım gibi düşer kalbine aşk.

Aşkı takip eden, çileye taliptir. Zahmetlidir, ama sonu rahmettir onun. Kemâlini bulur da; seveni, sevdiğine yani Rabbine ulaştırırsa aşk, işte o zaman cümle eksikler tamam olur. “Aşk gelince cümle eksikler biter” der Yunus Emre ya, sözü o zaman hakikat olur.

Aşk sahibine yönelince, mutlak cemâl ve mutlak kemâl sahibinde karar kılınca, Rabbine ulaşınca bu duygu, tamam olur her şey. Allah’ı sevenin kalbine, Allah’ı arayan âşığın gözüne her şey güzel görünür. Allah’ı arayan ve Allah’ı bulan bir kalbi; Allah, başka kalplere muhtaç eder mi? Allah’ı sevenin dünyası gerçek aşkın nuruyla dolar. Bu öyle bir nurdur ki, o kalbi kendinden başka hiçbir şeye muhtaç etmez Allah.

Evet, ham ağızdan ham söz çıkar. Güzel ağıza güzel söz yakışır. Allah’ı bilmeyince ve dahi lâyıkıyla sevemeyince hep eksiktir insan. Yunus Emre, “Aşk gelince cümle eksikler biter” der.

Pişmemiş ekmek boğazdan geçmez. Ham söz kalbe işlemez. Hayatını üç kelimede özetler Mevlânâ: “Hamdım, piştim, yandım.” Söylemesi kolay, yaşaması zor. Aşk olmayınca gönülde, şevk de olmaz, neşe de olmaz. Kararsız kalır insan. Dünyası ümit yerine karamsarlıkla dolar.

Aşk geldi mi, ne varsa biter, cümle eksikler gider, tamam olur insan. Allah’ın bir zerre muhabbeti kalbini doldurunca insanın; insan, insan olur. Daha da ötesi, Allah’ı hakkıyla seven ve bilen mü’min olur.

Aşk gelince eksikler tamam olur.

***

İnsan bazen şaşar. “Bir kalbimle bunca şeyi nasıl seviyorum?” diye… Oysa bir aynada sadece bir güneş barınır. Kalp aynasında nasıl birden bu kadar şey cevelân edebiliyor? Nasıl kalp aynasına birden bu kadar şey sığabiliyor? Hayret eder insan. Hayretine cevap arar.

Hayretiniz meraka dönüşürse, sorunun cevabı da karşınıza çıkar İnşâallah.

Uzanalım saadet asrına doğru, bir seyahate çıkalım. Ve bu hayretimize bir cevap arayalım.

Meyvenin Ağacı

Peygamber Aleyhisselâm bir gün, Hz. Ali’ye (ra) sordu:

“Yâ Ali, Allah’ı sever misin?”

“Hiç şüphesiz!”

“Beni sever misin?”

“Elbette.”

“Peki Fatıma’yı?”

“Evet.”

“Pekâlâ, ya Hasan’la Hüseyin’i?”

“Severim yâ Resulallah!”

Sorduğu sorulara aldığı bu cevaplardan sonra, Peygamber Aleyhisselâm, Hz. Ali’ye (ra) bu sefer de şunu sordu:

“Peki, bu kadar sevgiyi, bir tek kalbe nasıl sığdırıyorsun?”

‘İlim şehrinin kapısı,’ Allah’ın Resûlü’nün bu sorusuna hemen cevap veremedi. Evine gidip, hanımına—Peygamber Aleyhisselâm’ın biricik kızı, Fatıma Validemize—soruyu aktardı ve ondan bir cevap istedi. Hz. Fatıma ona şöyle bir cevap verdi:

“Bunun cevabı, bilinmeyecek şey değildir. Allah’ı sevmen, imanından ve aklındandır. Peygamberi sevmen, gönlündendir. Beni sevmen nefsindendir. Hasan ve Hüseyin’i sevmen ise babalığının gereğidir.”

Hz. Ali (ra), Fatıma Validemiz’den aldığı bu cevabı doğruca Peygamber Aleyhisselâm’a aktardı. Sorusuna verilen cevaptan memnun olan Resûlullah, cevabın kimden geldiğini anlamıştı. Kızı Fatıma Validemizi kastederek şöyle buyurdu:

“Bu meyve, peygamberlik ağacından alınmışa benziyor.”

***

İşte, ilim şehrinin kapısı olan Hz. Ali Efendimiz’in (ra) muhteşem tevazuu. Evet, ilme ve bilgiye giden yol da, tevazudan geçiyor.

Evet, eksiklerimizi tamamlamaya geldik bu dünyaya…

Üstadımızın da belirttiği gibi:

“Vücudun vücudu, kemalledir. Kemalin kemali de devamla olur.” (Mesnevî-i Nuriye, Katre, 54)

Kemâle ve cemâle erişenlerden olmamız dileğiyle…

İlim şehrinin kapısı olan Hz. Ali Efendimiz’e (ra), peygamberlik ağacında yetişmiş olan sevgili eşi Fatıma Annemiz’e (r.anhâ), sevgili anneleri Hz. Hatice Validemiz’e (r.anhâ), Hz. Aişe Validemiz’e (r.anhâ), Zeyne’l-Âbidin Hazretleri’ne, bu ağacın kökü olan Resûl-i Zîşan Efendimiz’e ve en başından en sonuna kadar onun tertemiz âl ve ashabına, ağaçların yaprakları adedince salât-u selâmlar olsun…

Not: Bütün okuyucularımızın Ramazan-ı Şerifinizi tebrik ediyoruz. Rabbimizin rahmetinden doya doya, kana kana istifade etmelerini niyaz ediyoruz.

Evet, ne güzeldir Allah’ın emriyle aç kalmak.

“O’nun emriyle aç kalmak, O’nun nimetleriyle doymak kadar tatlıdır.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*