El -Kardavî, Selefîler ve Arap Baharı…

Arap âleminin hüsn-ü zannına mazhar olmuş Yusuf El-Kardavî ile alâkalı yazı yazmanın sorumluluk duygularının ağırlığını bilirsiniz. Fakat İslâm âleminin canını yakan ve değerlerini dönüştüren global devrime “felah ve ferec” nazarıyla bakmamızı isteyen fetvalara itiraz etmemeyi de hakkın hatırı ile bağdaştıramayız.

Yeni Asya’yı takip edenler, Bediüzzaman’ın, Türkiye’yi 1930’larda karıştırmak isteyen haricî güçlere “Biz ferec ve ferah ve sürur isteriz. Fakat kâfirlerin kılıcıyla değil. Kâfirlerin kılıçları başlarını yesin, kılıçlarından gelen faide bize lâzım değil. Zaten o mütemerrid ecnebilerdir ki, münafıkları ehl-i imana musallat ettiler ve zındıkları yetiştirdiler” ikazını üç seneden beri çokça işittiler. Şehit Ramazan El-Butî de bunu benimsemişti. Büyük âlim Cevdet Said de bu hususu esas alarak ikazlarda bulunuyor.

Yusuf El-Kardavî, ecnebilerin Arap âleminin başına musallat ettiği diktatörleri bizden iyi tanımıştır. Hayim Naum’un rahle-i tedrisindeki süreçleri, Baas felsefesinin çekirdeklerini, Ankara üzerinden yetiştirilen Kemalist devrimci Arap subaylarını mutlaka bizden daha iyi biliyorlardır.

1951’den itibaren Mısır’da başlayan fitnenin hedefinin “İhvan’ın ifnası” olduğunu gözleriyle gören El-Kardavî’nin, Yahudilerce kurulan ve idare edilen El-Cezire ekranlarında “yanlışçılara” alet olmasını müsbete yorumlamak mümkün değildir. Zengin Arap Emirliklerinin imkânlarıyla yaşamaya itiraz etmiyoruz. Bizim sıkıntımız “kıyam” için verdiği fetvalarla tutuşmuş Arap coğrafyasıdır. Bediüzzaman’ın müsbet hareketini görmezlikten gelen Kardavî, şimdiden yüz binleri bulan katliâamları nasıl durduracağını kendisi de bilemiyordur. Bediüzzaman’ın “Dahilde kılıç çekilmez” ikazını duymayanların başlattığı iç savaşta El-Kardavî hâlâ galip ile mağlûbu tayin etmeye çalışıyor.

Amerikan aydınları artık 11 Eylül’ü tartışmıyorlar. Bu cinayetin bir neocon tezgâhı olduğunu kitap, video ve diğer araştırmalarla ilmî mahfiller de kabul ettiler. Amerikan devleti, İslâm coğrafyasında sebep olduğu büyük felâketlerden dolayı, bu defterleri kapatmak istiyor. Fakat Müslümanların Afgan-Sovyet savaşından başlayarak Arap baharına gelen dehşetli süreci hem araştırma ve hem de konuşma-tartışma mecburiyeti var kanaatindeyiz. Aksi takdirde, 200 bin Afganın ve 1.5 milyon Iraklının hukuku büyük felâketlerin gelişine fetva verdirir. Sovyet dönemindeki komünistler, mağlûp olur olmaz “Yeni Muhafazakâr” kimliklerini seçtiler. Afgan ve Arap mücahitlerine ABD cephesinden yaklaşarak, istikbalde onlardan alacakları intikamın inşasına giriştiler. Bilhassa Haricîlikten dönüşme Selefîlik damarını keşfederek isyankâr teröristler yetiştirmeye başladılar. Yani Afgan Taliban veya El-Kaide’nin elleriyle masum Afgan ve Pakistan  halklarını katlettirdiler. Şimdi de El-Kaide ve diğer Selefîler, Neoconların komutasında ve II. Avrupa’nın silâhlarıyla Suriye’deki Müslümanları katlediyorlar. Libya’da icra ettikleri katliâmlar gibi…

Bütün bu katliâmları gözleriyle gören Al-Kardavî, bu defa Şia düşmanlığına dair beyanatlarda bulunuyor.

Bize göre Selefîlik de, Şialık da hürriyet ve İslâmî demokrasi içinde eriyip Ehl-i Sünnetle birleşeceklerdir. İslâm düşmanlarının Suriye üzerinden kurdukları Sünnî-Şia fitnesini yok etmeye çalışması gereken El-Kardavî, İsrail’e bir alet-i lâyeş’ur olmuş Barzani’ye Sünnîlik cihetiyle sahip çıkarak Şia Malikî’ye veya Irak’a hücuma başlıyor. Belki de bizi bu hususu yazmaya şu endişe sevk etti.

Suriye’nin çözümsüz  yumağa dönüşmesinde el-Kardavî’nin bu tavrının da payı büyüktür kanaatindeyiz. Hem İhvan’ı ve hem de Selefî grupları geri çekmek için gayret gösterebilseydi, belki katliâmlar bu boyutlara çıkmayabilirdi. Kemalizm istibdadına müsbet hareketle cevap veren Bediüzzaman 28 sene beklemiş. 14 Mayıs 1950’de kimsenin burnu kanamadan çok partili döneme geçilmiş. Bir kısmı intikam, bazıları iktidar ve geri kalanı da dünya menfaati belâsıyla isyana kalkışan gruplar üzerinde kimler tesir sahibi iseler, bu katliâm ve çözülüşü mutlaka durdurmalıdırlar. Sükûnete ulaşacak bir Suriye’de, Müslümanlar meselelerini daha rahat bir şekilde dünya kamuoyuna anlatabilirler.

Bizim, büyük âlim El-Kardavî’den isteğimiz ve istirhamımız, Arap Baharı süreciyle İslâm coğrafyasında başlayan bu yangının söndürülmesine çalışmalarıdır. Haklıyla haksızın, zalimle mazlûmun ve tetikçi ile hakikî katillerin birbirine karıştığı şu süreçteki en önemli meselenin kanın durdurulması olduğuna inanıyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*