Elbette ilâhî ikaz

Felâket ve musibetler için yapılan “ilâhî ikaz” yorumunu her duyduklarında kanları donan veya kan beyinlerine sıçrayan ya da beyinlerine artık kan yürümediği için düşünme ve muhakeme kabiliyetleri iyice körelip dumura uğrayan birileri yine sahnede.
Bir kez daha hop oturup hop kalkıyorlar.

 

Olmadık çarpıtmalar, akıl ve mantık dışı yakıştırmalar, inanılmaz iftiralarla ortalığı yaygaraya verip yine linç havası oluşturmaya çalışıyorlar.
Tıpkı bundan on iki yıl önce 17 Ağustos depremi için “ilâhî ikaz” denildiğinde yaptıkları gibi.
20 bine yakın insanımızın can verdiği o felâketi 28 Şubat kaynaklı zulümlerle irtibatlandırarak seslendirilen o yorum, o zaman da birilerini fena halde rahatsız ve tedirgin etmiş, panikletmişti.
O halet-i ruhiye ile medyada alabildiğine çirkef ve provokatif yayınlar yapılmış; sonra DGM savcıları harekete geçirilmiş; gözaltı, tutuklama ve yargılamalarla iş iyice çığırından çıkarılmıştı.
Verilen ve hattâ bir kısmı infaz edilen mahkûmiyet kararları ise, Mehmet Kutlular ve  Cevher İlhan örneklerinde görüldüğü gibi, AİHM’den dönmüş, Türkiye tazminata mahkûm edilmişti.
AİHM, Türk yargısının verdiği ceza kararlarını “ifade özgürlüğünün ihlâli” olarak görmüştü.
Öte yandan, deprem için yapılan ilâhî ikaz yorumu birilerini öylesine ürkütmüştü ki, camilerde işin aslının öyle olmadığını ve bu yorumun “hurafe” olduğunu iddia eden sipariş hutbeler okutturulmuş ve ders kitaplarına bu çeşit açıklamaların yapıldığı özel bölümler ilâve edilmişti.
Ama bunların hiçbiri, toplumun büyük çoğunluğundaki “Allah musibetlerle bizi uyarıyor” inanç ve kanaatini değiştiremedi. Yapılan her anket, bu fikrin ne kadar yaygın olduğunu gösterdi.
Bu arada, “ilâhî ikaz” ifadesini çarpıtarak, bu sözden “Allah cezalandırıyor, gazabını gösteriyor” gibi mânâlar çıkarmanın da iyiniyetle bağdaştırılması imkânsız demagoji olmaktan öte bir anlamı yok. İkaz ayrı birşey, ceza ve gazap ayrı.
Ceza ve gazaba örnek isteniyorsa, geçmiş Nuh, Hud ve Salih (a.s.) gibi bazı Peygamberlerin yoldan çıkıp ilâhî tebliğe sırt çeviren ümmetlerinin toptan helâk edildiği olaylara bakılsın.
Ve Allah bizi öyle cezalardan da muhafaza etsin.
Deprem, sel gibi musibetlerde elbette çoğu zaman masumlar da zarar görüyor. Ama bizim inancımıza göre, o masumların can ve mal kayıpları, sonsuz rahmet sahibi Yaratıcımız tarafından, ebedî âlemde çok fazlasıyla telâfi edilecek.
İşin bu cihetini gözardı ederek ve ettirerek, “Onların ne günahı vardı ki, bu ceza ve gazaba müstehak oldular?” gibi çarpık, cerbezeli ve provokatif iddialarla zihinleri bulandırmaya çalışmanın da iyiniyetle izahı hiçbir şekilde mümkün değil.
Hele Kur’ân’ın “Öyle bir musibetten çekininiz ki, geldiği zaman sadece zalimleri değil, masumları da vurur” mesajı karşımızda duruyorken…
Bunları, İbrahim Özdabak’ın önceki gün çıkan “ilâhî ikaz” karikatürünü dillerine dolayıp, bir bardak suda yine fırtına koparmaya çalışan birilerinin tahrikleri üzerine yazma gereği duyduk.
Özdabak bu karikatüründe, Van depremine ilâhî ikaz yorumu yapıyor. Ve ciltlerle anlatılabilecek bir konuyu bir çizgide özetliyor. Bu yorumun içine, son dönemde yeniden azgınlaşan terör belâsı ve bunun tetiklediği çatışma ortamında yine en çok masumların zarar görmesi, terör saldırıları karşısında şu veya bu sebeple sergilenen suskunluk, çözüm adına gündeme getirilen projelerin arkasının gelmemesi… gibi pek çok alt başlık sığdırılabilir.
Hal böyle iken, bu çizimden “Kürtler bu musibeti hak ettiler” gibi sonuçlar çıkarıp, söz konusu karikatürü “ırkçı ve faşist düşüncenin ifadesi” diye yorumlamanın, ancak sahiplerine yakışan alçakça bir iftira olmaktan başka bir izahı olamaz.
17 Ağustos için yapılan ilâhî ikaz yorumuna karşı oluşan linç ekibinin başını çekmiş iken, son dönemde “yandaş basın”daki yerini alan bir gazetenin, Özdabak karikatüründe de internet sitesi üzerinden aynı role soyunması ise tam ibretlik.
Demek ki, yandaşlık dışında değişen birşey yok.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*