Elveda bizden sana Şehr-i Rahmet elveda!

Daha dün karşılamıştık o kutlu misafiri. İçten, özlemle, kavuşmak hasretiyle yanarak sımsıcak bir “hoş geldin” diyerek. “Çok şükür, bu sene de seni gördük, sana kavuştuk ne mutlu bana” seslenişiyle… Senin gelişinle,

“donandı her yer kandiller ile doldu camiler efendim.

Mü’minler ile, zikrü tesbihler ile, saf diller ile.

 

Sana eylerler efendim Şehr-i Ramazan,

Hoş safa geldin efendim Şehr-i Ramazan”.

Sanmıştık ki o misafir daha bizimle uzun zaman kalacak. Sayılı gün geldi çattı. Elveda deme vaktinin geldiğini anladık hilâl göründüğünde. Yine hüzün bastı yüreğimize. Ya seneye kavuşamazsak ?

“Elveda bizden sana ey Şehr-i Rahmet elveda.

Sen gidersin ille bizi yaktı hasret elveda.

Nur ile zeyn oldu âlem cümle mescidler tamam.

Zikrü tesbih ve terâvih gitti bunlar elveda”.

Orta yaş Ramazanlarımızdan biri daha geride kaldı. Elveda. Seneye tekrar kavuşabilmek duâsıyla efendim.

Tasavvuf Müziği sanatçıları

dolgu malzemesi midir?

Geçtiğimiz yıllarda Ramazan’da Dost tv’de televizyon programı sunarken Hüseyin Goncagül konuğum olmuştu. Hüseyin Bey, hoş sohbettir, esprilidir. Programda “Hüseyin Bey, Ramazandan Ramazana görüşüyoruz. Ne var ne yok” diye sorunca, “Eee biz pideye benzeriz, Ramazan gelince hatırlanırız” demişti. Uzun lâfın kısası da bu aslında. Mübarek ayda hangi belediyenin iftar programına baksanız bir Tasavvuf Müziği sanatçısını görebilirsiniz. Televizyonların iftar ya da sahur programlarında ise bir konuşmacı veya hoca varsa yanında ilâhî söylemek üzere hazır olan bir de sanatçı mevcuttur. Diğer sanatçı dostlarım gibi, benim de konuk olarak katıldığım televizyon programlarında yıllardan beri çok sık yaşadığım şey şudur: Program sunucusu program boyunca konuk olarak dâvet ettikleri hoca efendi ile konuşur. Konuşmalar biraz uzayınca rejiden (yönetim odasından) yönetmenin uyarısı gelir ve sunucu “Efendim şimdi de bir eser dinleyelim” deyip mikrofonu bize uzatır, biz de ilâhimizi söyleriz. Sunucu arkadaşımız usulen teşekkür eder, eğer biraz sizi de konuşturmak istiyorsa “Beste size mi ait, şiir kimin, siz neler yapıyorsunuz?” sorularının hemen ardından “Evet hocam nerede kalmıştık?” deyip sohbete devam edilir. Sanatçı ise yine 15–20 dakika sonra sırasının gelmesini bekler. Bu tip televizyon programlarının çoğunda ne kendimin ne de diğer sanatçıların pek de sohbete iştirak ettiğini gördüğümü söyleyemem.

Bir de belediyelerin iftar çadırı programlarından bahsedelim. Bu programlar daha da ilginç. Akşam namazı sonrası iftar çadırına toplanan insanlar için sahneye kimin çıktığı, sesi, izleyici ile iletişimi, icra ettiği eserler önemli. Şahsen iftar çadırına ilâhî dinlemeye gelen insanları çok takdir ediyorum. Konserlerde bu insanların ilgisini, can kulağıyla dinlemelerini, sizden istekte bulunmalarını gördükçe sahnede ben de çok mutlu oluyorum. Meselâ Manisa’da, Gaziantep Şahinbey’de yıllardır Eyüp’teki iftar çadırı programlarında bu sıcaklığı hep hissetmişimdir. Ancak şöyle bir örnek de var. Yakın zamanda verdiğimiz konser bir ilçe belediyesinin açık hava iftarında idi. Dinleyecek insanlara saygımızın gereği olarak günler öncesinden hangi ilâhileri seslendireceğimizi, sırasını, sayısını, neler anlatabileceğimizin hazırlığını yaparım. Bu program içinde öyle yaptım. İftara yaklaşık 30 dakika kala sahneye çıktım. Bu süre zarfında en az 7-8 ilâhi söylerim diye düşünüp programa başladım. Henüz 3-4 ilâhi bile daha söylemiştik ki, sunucu arkadaşımız mikrofonu eline alıp coşkulu bir sesle “Belediye başkanımız sayın … Bey alanımıza girmiştiiir. Hizmetleriyle sevilen, halkımızın, sizlerin takdir ettiği başkanımız sizleri selâmlıyoor.’’ gibi insanları heyecanlandıracak bir yaklaşımla takdimi, vermeyi düşündüğünüz konserin havasını dağıtmaya yetmişti. Ardından belediye başkanı kürsüye halkı selâmlamak ve kısa bir konuşma yapmak üzere çağrılması, sizin için programın sonu demekti. Bir sanatçı olarak vereceğiniz konser için kendiniz ve enstrüman çalan arkadaşlarınız adına belediye bir ödeme yapıyor. Ama karşılığında sahnede kaldığız süre 10-15 dakika bile değil. Size sadece Belediye Başkanının sahneye çıkmasından önce oraya gelen insanları canlı tutmak gibi bir misyon çizilmiş. Başkan ise her siyasetçi gibi vaatler, yaptıkları hizmetler, yapacakları şeyler ile dolu bir konuşma yapıyor. Bu uygulama şu veya bu parti fark etmeden her görüşteki belediyelerin genelde yaptıkları şeyler. Belediye kasasından sanatçılara ödenen para halkın parası. Kimse milletin parasıyla sanatçılar, tiyatrocular, sunucular üzerinden kendi siyasî propagandasını yapmamalı. Yıllardır yazdığım örnek olayı yeri gelmişken tekrar edeyim: Belediye başkanı danışmanı bir dostuma “Neden iftar programlarınıza tasavvuf müziği değil de Ramazanla pek ilgisi olmayan müzik sanatçılarını çağırıyorsunuz” deyince, Başkanın “Ama sahneyi de o tip şarkıcılar dolduruyor” dediğini aktarmıştı. İşin özü görüldüğü gibi, yine reklâma, siyasetin propaganda yönüne dayanıyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*