Enaniyet girdabı: Narsisizm

İnsan neslinin yaratıldığı ilk günden başlayıp, dünya denilen imtihan meydanına gönderilmesiyle yer, gök ve dağların çekinip taşıyamadığı değerli bir emanet olan nefis; diğer adıyla ENE derin mahiyetiyle bilinemediğinden, ilk çağlardan günümüze kadar, başta filozoflar olmak üzere birçok bilim ve düşünce adamı tarafından araştırılmaya devam edilegelmiştir.

ENE’nin sırlarını beyan eden Kur’ân-ı Kerîm âyetleri, ilimde derinlik sahibi büyük şahsiyetler tarafından izah edilmiş ise de, sadece havas tabakasına hitap ettiklerinden, avam (halk tabakası) ekseriyetince yeteri kadar anlaşılamamıştır. İnsanlığın araştırdığı bu zorlu muammayı çözüp, anlaşılır bir şekilde yaklaşık yüz yıldır ortaya koyan Bediüzzaman Said Nursî (ra) Hazretleri’nin, Kur’ân’ın nurlu tefsiri, Risale-i Nur Külliyatı’dır. İnsana teslim edilen nefis emanetinin psikolojik hallerini, yapılan araştırmalar çerçevesinde ortaya koymadan önce; ENE düğümünü çözen Risale-i Nur’a dikkatli nazarları dâvet ediyoruz.

“ENE, künuz-u mahfiye (saklı hazineler) olan esma-i İlâhiyenin anahtarı olduğu gibi, kâinatın tılsım-ı muğlâkının (anlaşılması zor sır) dahi anahtarı olarak bir muamma-i müşkülküşadır, bir tılsım-ı hayretfezadır (hayret verici sır). O ene mahiyetinin bilinmesiyle, o garip muamma, o acip tılsım olan ENE açılır ve kâinat tılsımını ve âlem-i vücubun (Allah’ın zatı, isimleri ve sıfatlarını ifade eden âlem) künuzunu (hazinelerini) dahi açar. Âlemin miftahı (anahtarı) insanın elindedir ve nefsine takılmıştır. Cenâb-ı Hak, emanet cihetiyle insana ENE namında öyle bir miftah vermiş ki, âlemin bütün kapılarını açar; ve öyle tılsımlı bir ENANİYET vermiş ki, Hallâk-ı Kâinatın künuz-u mahfiyesini onun ile keşfeder. Fakat ENE kendisi de gayet muğlak bir muamma ve açılması müşkül bir tılsımdır. Eğer onun hakikî mahiyeti ve sırr-ı hilkati bilinse, kendisi açıldığı gibi, kâinat dahi açılır.”1 Cenâb-ı Hakk’ın (cc) esma, sıfat ve şuunât-ı İlâhiyesini bir derece bildirip, tanıtmak hikmetleriyle ayna olmak üzere, ilâhî bilgilendirme yollarından birisi olarak vazifeli yaratılan ENE; “vahid-i kıyasî (ölçü birimi) ve alet-i inkişâf (keşif cihazı) mesabesinde olup, ben şu evi nasıl yaptım ve tanzim ettim; öyle de, şu dünya hanesini birisi yapmış ve tanzim etmiş diyerek, eserden, eser sahibini tanımaya yönelmek vazifesiyle, marifetullah yolunda mesafe alacaktır. ENE denilen nefs-i insanî, cüz’î iradenin sınırları dahilinde, iki yönlü hareket kabiliyetine müsait kılınmıştır. Bir yönüyle hayra ve feyze uygun hareketlerle amel-i salih ve marifetullah istikametinde inkişâf ederek yükselmeye devam edecektir. Diğer yönü ise kötülüğe bakar ve o fiilleri işlediğinden nefs-i emmare olarak en aşağı derekeye düşmeyi hak eder.”2 Yolların ayrıldığı bu noktada, nefis disiplinini sağlayan insan, dünya ve ahiret saadetine kavuşur. Nefs-i emarenin çeşitli aldatmalarıyla, manevî hastalık girdaplarına kapılan insanların ise, dünya ve ahiret hayatları sıkıntılı, karanlık dehlizlerde perişanlıkla geçer. “Çünkü dalâletler, şirkler, şerler bu cihetten doğarlar. Eğer, vaktiyle o enenin şiddetli bir terbiye ile başı kırılmaz ise büyür, insan vücudunu yutar.” 3 Onun içindir ki, hayat yolunda önümüzü görebilmemiz için, rahmetli Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin ‘ENE’Yİ ANLAMAMIZ GEREKİR’ dediği gibi, bu yolda gayret sarf etmemiz gerekmektedir.

Varlık âleminde herşeyin, bakım ve terbiye ile ıslâh edildiği gibi, nefs-i emmare dahi gurur, kibir, ucb, haset, hırs, tamah, öfke, atalet, hubb-u câh (makam sevgisi), meyl-ürrahat (rahat ve konfor düşkünlüğü), tul-i emeller (bitmeyen hayaller ve beklentiler), riya ve çeşitli dünya zevklerine düşkünlük meyil ve hastalıklarına karşı terbiye ve tedavi edilmelidir. Aksi halde “Hayat, tekâmülden uzak, tekdüze bir şekilde sürüp gider. İnsan kendini sahte hazlar ve gıdalarla avutur; ama hiçbir zaman doymaz. Doymaz, çünkü gerçek gıdası başka yerdedir.” 4 Aynı kaynaktan beslendikleri için, birbiriyle iç içe olan bu sıkıntılı hallerin düzeltilmesine dar çerçevede, insan ve yakın çevresi içinde gerçekleştirilme çabasına girilebilir ve girilmelidir. Narsistik kişiliklerin, sosyal hayattaki etkileri sonucu, cemiyet hayatının olumsuz neticeler ve sosyolojik sapmalarla sarsılması sonucunda, mutsuzluk kaynağı olduğu anlaşılmıştır. Bu gerçekten hareketle, asrımızda kişi ve toplum bazında tavan yapan, enaniyet girdabının yayılma alanlarını, salgın haline gelen narsisizmden korunma ve kurtulma yollarını gözden geçirmeye çalışacağız.

Başta genç nesiller olmak üzere, asrımız insanını pençesine alan ve medeniyet göstergeleriyle kamufle edilmiş bulunan narsisizm, Amerikan eğitim sisteminin bir meyvesi olarak dünyayı etkilemekte ve hasta etmektedir. “Son 50 yılda gençlere doğuştan değerli, eşi bulunmaz ve her şeye lâyık olduklarını işleme teması üzerine kurulmuş.

Gençler bedelini ödemeden, çabalamadan her şeyin en güzelini, en mükemmelini hak ettiklerine inanmış veya inandırılmışlar. Aşırı özsaygı duygusunun yanı sıra iddiacılık, dediği dediklik, ikili ilişkilerde sürekli üstün olma arayışı ve her konuda BENMERKEZCİLİK. Bunun sonucunda, özellikle 1980 ve 1990’lar arasında çocuklarda anne baba otoritesine itaat, anlamlı bir düşüş gösteriyor. ABD medyasının, ‘Helikopter anne babalar’ diye mecazî olarak tanımladığı, aşırı koruyucu anne baba modeli de ağır basıyor. Yapılan istatistikler sonucuna göre, 2000’li yıllarda çocuklar, anne babalarının aynı yaşlarda harcadıkları miktarın % 500 fazlasını harcıyorlar.” 5 Bu israflar sonucunda, meydana gelen bütçe açıklarını, ABD yeryüzüne yayılarak kapatmaya çalışmakta ise de, başaramamaktadır.

Globalleşen dünyada, aralarında bizim de bulunduğumuz ülkelere, Amerikan sistemleriyle faaliyet gösteren yazar ve medya kuruluşları, sinema filmleri ve diğer reklâm gösterileriyle, narsisizm virüsü enjekte edilerek, fertler ve cemiyetler, yaradılış programlarından saptırılıp, pasifleştirilerek, psikolojik yönlendirilmelerle kontrolleri sağlanmaktadır.

Hayat yolculuğunda inkişâf ve tekâmül basamaklarını güvenli adımlarla çıkabilmemiz için, marifetullah araştırıcısı bir yol arkadaşı olarak emanet edilen nefis, yanlış eğilim ve eğitimler sonucunda, yapacağı yardım vazifesini yerine getiremeyerek, psikolojik ve psikiyatrik olumsuzluklarla girdaplı akıntılar ve bunalımlara sürükleyebilmektedir.
Dünyaya gönderilen her insana, açılan tertemiz bir kredi ile; yapabileceği maddî manevî ticaretin imkânları cüz’î iradesine ve ENE anahtarına bağlanmıştır. Bu bağların sağlıklı bir şekilde, nefis terbiyesi kaideleriyle mümkün olduğu gibi, sağlıklı yoldan ayrılarak, hastalık ve bunalım tarafına yönlendirilmesi, insan topluluklarını acı ve mutsuzluklara ulaştırdığı, yaşanan hayat tarzının sonuçlarıyla bilinmektedir.

Bütün zamanların en zorlu zamanı olan zamanımız şartları, ENE’leri yanlış eğitim krikolarıyla yükseltip, reklâm, subliminal telkin ve sosyal medya pompalarıyla şişirerek, sırat-ı müstakim yolundan saptırıp, içinden çıkılmaz labirentlerde ruhları da hapseder. Diğer adı EGO olan nefsin, kabarıp şişmesi aile içi ve okul eğitimlerinin aşırı övgü üzerine kurulmuş olmasıyla, nefislere en yüksek hedeflere ulaşma mesajları enjekte edilmektedir. Tekâmül potansiyeli zirve isteklere, meşhur olma hedeflerine, bu şekillerde kilitlenmekte ve böylece narsisizm virüsünün ana yayılma yolu açılmaktadır. EGO kaynağını tahrif edip bozan, abartılmış övülmeler, şan şöhret hedefli ve hırslı faaliyetler, sınırsız ekonomik imkânlar, yüksek konforlu hayat tarzı, baş döndürücü sosyal statüler sonucunda kibir, ucb, övünme ve gösterişin had safhalara ulaşmasıyla, narsisizm tablosu ortaya çıkmaya başlar. ENE’yi terbiye edip olgunlaştıran, manevî kaynaklardan uzaklaşıldığında, insanların varacağı nokta, narsisizmin enaniyet girdabıdır.

‘Asrın Vebası: Narsisizm İlleti’ adlı kitabın önsözünü yazan, Türkiye Benötesi Psikolojisi Derneği Başkanı Psikiyatr Dr. Mustafa Merter, yazısında “Nasıl oldu da dünya ve insanlık bu hallere düştü sorusunu sorarsak, 18. Yüzyılın ikinci yarısından sonra usûlca tüm dünyayı bir felâket gibi saran ‘aydınlanma’ sözde medeniyet hareketi Descartes’in rasyonalizmi, Locke’nin liberalizmi, Ogust Comt’un pozitivizm ve ampirizmi, sekülarizm, Darvinizm, Marksizm, Freudianizm ve diğer ‘izm’ler hep aydınlanma paradigmasının ürünleridir. Hepsinin ortak paydası, İlâhî vahiy mesajını açıkça veya satırlar arasında reddeden din karşıtı, mağrur, kendi akıllarına tapan tutumlarıdır. Binlerce senelik insanlık maneviyat birikimi küçümsenir, İlâhî vahiy mesajı alaya alınır, ahlâksızlık bir erdem gibi sunulur. Kaptan olmadan varlık denizine açılınınca da ‘BUNU TANRI BİLE BATIRAMAZ’ denilen Titanik sonunda buzdağına çarpar. Hırs, israf, gurur, kibir ve hased; dinin denetimi devreden çıkınca artık kontrol edilemez hale gelir ve insan, 200 sene kadar kısa bir zaman içinde dünyayı mahveder. Netice olarak aydınlanma hareketinin derin mantığını anlamadan, ne küresel ısınmayı, ne kapımızdaki ekolojik felâketi, ne de insanın, özellikle de gençlerin trajik çözülmesini anlayabiliriz. Narsisizm vebasının dünyaya yansıması, özellikle de ülkemizdeki durum üzerine acilen ciddî ve geniş kapsamlı araştırmalar yapılması gerekiyor.”6 diyerek narsisizme çerçeve çizmiştir.

Dünyada giderek artan sayıda insanları etkileyen bir hastalık haline gelen narsisizm, nesilleri ve medeniyetleri çöküşe götüreceğinden, doğacak sonuçlara insanlığın katlanamayacağı gerçeği herkesi uyandırmalıdır. İnsanları ve özellikle gençliği etkileyen bu plânlı faaliyetler sonucunda, değiştiğimiz ortadayken, ne yazık ki, gelinen acı hallerin farkına da varamıyoruz. Her olumsuz davranışı da normal görmeye başlıyoruz. Unutulmamalıdır ki “gerçekte narsisizm saldırganlık, maddecilik, başkalarına ilgisizlik ve sığ değerler de dahil hemen bütün sorunların nedenidir.”7 Kendi nefsine hayranlık duyan, kibirli, benmerkezci (Egosantrik), şımarık yetişen bir neslin problemlerine çözümler üretilmediğinde, olacak tahribatın altından kalkılamayacağının hesapları da çok iyi yapılmalıdır.

Sırası gelmişken canlar yakan bir yaraya dokunmak mecburiyeti hasıl oldu. Onun için psikolojik olduğu kadar sosyal bir problem haline gelen EVLENMEME, EVLENEMEME halinin kısa da olsa sorgulanması gerekmektedir.

Narsisizmin, cemiyet hayatını tahrip eden bir sonucu da, aile hayatını zedeleyip engellemesidir. Hacat-ı gayr-ı zaruriyenin, hacat-ı zaruriye haline getirilmesiyle, ihtiyaçlar zincirinin arttırılması sonucu, gençlerimizin karşılıklı beklentileri de yükseklere taşınmıştır. Kanaat ve iktisat kaidelerine uyulmadığından ve benmerkezci hayat tarzıyla gerilen insan ilişkileri, birbirine hoşgörü, muhabbet ve tahammül psikolojilerini germiş veya ortadan kaldırmıştır. Gelirlerinin birkaç misli harcamalarla, kredi kartlarının borç yığılmalarıyla, mutsuzluk ve boşanmalar, cemiyetin temelini teşkil eden aile kurumunu, ahtapot gibi sarmış ve tahrip etmiştir. Ayrıca gençlerin, değişik his ve düşünceler sonucu evlilik yaşlarını ileri bir zamana ertelemekte ve dolayısıyla yaşlanmaya başlayan damat ve gelinlerle karşılaşılmaktadır. Bu arada göz ardı edilen en önemli unsur fikir ve düşünce frekanslarının, tercih sıralamasında geri planlara bırakılmasıdır. Halbuki davranışlar Sünnet-i Seniyye ölçüleriyle, maddî ve fizikî görüntülerle değil de, manevî yönden değerlendirildiğinde, Cenâb-ı Hak (cc) kalpleri birbirine ısındıracaktır. Evliliğin iki cihan saadetine vesile olacağı düşüncesiyle gerçekleştirilmesi, sabırla ve Sünnet-i Seniyye dairesinde korunup, idame ettirilmesi, sağlıklı ve mutlu bir cemiyetin sağlam temellerini teşkil edecektir. Yuvayı dişi kuş yapar kaidesinden hareketle gençlerin, abartılı reklâmlara ve ünlülerin düğünlerine hayranlıkla meftun olmamaları, televizyon dizi ve programlarındaki hayallere aldanmadan gerçekçi kararlar verilmelidir. Bu düşünce seviyesiyle, plânlanmış aile tahribatlarına karşı bir panzehir gücüyle, narsisizm saldırılarından, inşallah yara alınmayacaktır.

İnsanlara düşünce ve davranış bunalımları hazırlayanlar, subliminal telkin metotlarını kullanarak da (çeşitli fon müzikleriyle, reklâm, film, çizgi film), etkili olabilmektedirler. Zira “bu yıkıcı davranışlar gibi, narsisizm de bir sineğin bal kovanına dalmasına benzer. Narsistler, lezzetli yemi yemek için, derin deniz tuzaklarının içine doğru yüzen balıklara benzerler. Tıpkı balık kapanı gibi, narsisizm de kısa vadeli faydalar (iptal-i his nev’inden haz verir), ama uzun vadeli bedeller sunar.”8

Amerikan kültürünün etkili olduğu ülkeler ve özellikle genç nüfusun çoğunluk teşkil ettiği ülkemizin, sosyal ve psikolojik gündeminin üst sıralarındaki narsisizm salgını, meydana çıkış, yayılma ve belirtileriyle, sosyal hayatta olan tahribatlarını gözden geçirmeye çalışacağız.
İnsandaki nefsanî duyguların en hassas olanlarından birisi de, aşırı övülmekten haz alması ve bunun sonunda kendi EGO’suna hayranlık duyarak, yüksek değer vermesidir. Zamanla gelişip daha da kabaran nefsin, hakimiyeti tamamen ele geçirmesiyle maddî, manevî hayat yıpranmaya başlar. Bütün işlerinde gurur ve kibir hakim olmaya başlar. ‘ Ben neymişim’ his ve düşüncesiyle tekebbür, fahr ve ucub duygularının istilâsına uğrar. Ekonomik durumu ve refah seviyesi de bu paralelde yükselmişse, dünyanın kendisinin etrafında döndüğünü hesaplayarak, adeta küçük bir FİRAVUNCUK olur. İşte hayat imtihanındaki bu haller, her nefsin önünde bir tuzak gibi durduğundan, sabah ve akşam namazlarındaki tesbihatlarda “Allahûmme ecirne minel … UCBİ VEL FAHR” diyerek, dergâh-ı İlâhi’den korunma ve necat isteyerek istimdat diliyoruz. Nefsin UCB hastalığına bakıldığında “kibir büyüklük taslamakken UCÛB, kibrin daha da abartılmış hali, neredeyse kendine tapma durumudur. ‘GİZLİ ŞİRKE’ tekabül eder. Buna ‘EGO ENFLASYONU’ da diyebiliriz.” 9

Nefis ya da ene denilen kudsî emanet, fıtratına uygun olmayan davranışlara hassas olduğundan, yapılan ihmâl ve yanlışlarla, sırat-ı müstakimden saptırılabilir. EGO, üstün başarı, şöhret ve aşırı güven duygularıyla programlandığında, doğuracağı sonuçların en karışığı, narsisizm hastalığıdır. Bunun yayılmasını arttıran en önemli sebeplerden birisi de, çocukların kendilerini çok özel hissetmelerindeki anne ve babaların uygun olmayan davranışlarıdır. Yani küçük yaşlardan itibaren, çocuklara yapılan prens ve prenses muamelesidir. Çocukların terbiyesi farklı kaynaklardan yönetilip, yönlendirilince “geçmişteki anne babasının onayını almak için çabalayan çocuklar idealinin tam aksine, anne babalar çocuklarının onayını almak istiyorlar. En azından kısa vadede çocuklar, isteklerine boyun eğen anne babaları severler. ‘Reklâm bir pusudur’ gerçeğinden yola çıkıldığı için, tarihin hiçbir döneminde, bir çocuğun ihtiyaçları ilk sırayı bu derece işgal etmedi. Bu açıdan bakıldığında, ne yazık ki ebeveynlerin, öz saygıyı yükselttiğini düşündükleri şeylerin çoğu – bir çocuğa özel olduğunu söylemek ve istediğini vermek gibi- aslında narsisizme yol açıyor. Çocuklar büyüdükçe talepleri de pahalılaşarak artıyor. Bugünün anne babaları süper başarılı insanlar yetiştirirken, beki de farkında olmadan, süper narsistler yetiştirmiş olabilirler. İşte narsisizmin başlıca yüzlerinden biri olan, her şeyin en iyisini hak ettiğine inanmanın tam tanımı bu.” 10

Nefsi hileli yollara sevk edip, şaşkına çevirmenin yollarından en önemlileri şöhret-i kazibe (ses ve sinema sanatçıları, futbolcular, siyasetin yüksek makamlarındakiler ve gücüne meftun güç sahipleri), modacıların etkili faaliyetleriyle körüklenen güzel görünme duygusunun kamçılanması, refah ve konfor odaklı yaşamanın özendirilmesi ve internetteki sosyal medya siteleri, narsisizmin geniş kitlelere yayılmasına imkân sağlamaktadır. Narsisizm girdabına kapılan kişilerde, kalite ve keyfiyet halleri önemli olmayıp, çokluk, kalabalık ve kemiyet değer kazanır. Bu düşünce yapısına odaklanan bir ENE, gerçek anlamda beş dost yerine, sitesine kaydedebildiği çoklukta arkadaş sayısıyla kendini değerlendirir ve üstünlük duygularını çevresine yoğunlaştırarak kibr-i mücessem sembolü halini alır. Bunların hayatında alçakgönüllülük yer almadığı gibi, lügatlerinde tevazu kelimesi de bulunmamaktadır. Ekran kültürüne vakıf olduklarından, bilgi ve entelektüel seviyelerini en yüksek seviyede, etraflarına servis etmeleriyle narsistik bilgiçliklerinin odak noktasına yerleşirler. Narsisizmin kuşattığı hayatların anlaşılabilmesi için uygulanabilecek, net sonuçlar veren kısa bir test sorusu bizlere ipucu verebilmektedir. Yaşanan günlük olay ve davranışlardaki (sosyal faaliyetler, giyim ve şahsî eşyaların kullanımı vs.) etki ve tepkiler nefsin beğendiği şekilde teşhir ve reklâm edilmesi için mi yoksa, gerçek ihtiyacı olduğu düşüncesiyle, mütevazi bir şekilde, verilen nimetleri şükür ederek mi değerlendirdiği, narsisizmle, nefsin normal halinin farklarını ortaya koyan, nefsin muhasebeye çekildiği test sorusudur.

Asrımız benlik, enaniyet ve narsisizmin hakimiyetinde bulunduğundan, nefsin bu afet ve hilelerini tahlil ve analiz eden Bediüzzaman Said Nursî (ra) Mesnevî-i Nuriye’de “A’male güvenmek ucubdur, insanı dalâlete atar. (…) Semavat ve arzın hamlinden korkarak imtina ettikleri cihet, enenin bu cihetidir. Çünkü, dalâletler, şirkler, şerler bu cihetten doğarlar (Ene kendisine müstakil nazarıyla bakmakta, kendisini malik itikat ederse). Eğer, vaktiyle o enenin şiddetli bir terbiye ile başı kırılmaz ise büyür, insanın vücudunu yutar. Eğer milletin de enaniyeti inzimam ederse (eklenirse), Sâniin emrine karşı mübarezeye çıkar, tam manasıyla şeytan olur. (…) Ene, haddizatında bir hava, bir buhar gibi iken, verilen ehemmiyete göre mayi haline gelir, sonra ülfetle kalınlaşır, sonra gaflet ve isyan ile öyle kalınlaşır ki, sahibini yutar. Halkı, esbabı da kendisine kıyas ederek, Hâlık’ın evamirine mübarezeye başlar. Küçük âlemde- yani insanda- ene, büyük insanda- yani kâinatta- tabiata benziyor. İkisi de tağutlardandır.” 11

Selâmetli doğru yoldan ayrılarak kibir, gurur, ucub en nihayet enaniyet girdabında narsisizm ve tuğyan derinliklerine batan ENE cevherinin sırlarını çözmüş bulunan Risale-i Nur hakikatleri, hakikat arayıcılarının önünde bütün haşmetiyle, sahil-i selâmete çıkaran bir sefine-i Rabbaniye olarak durmaktadır. Tercih ederek, ihlâs ve sebatla içine dahil olanları, ebedî saadet âlemlerine en kısa yoldan ulaştıran ve insanın bütün sıkıntılı problemlerini çözen emniyetli bir rehbere nihayet derecede muhtacız. Bu rehber çok yakınımızda olup, herkesi şefkat ve muhabbetle beklemektedir.

SAĞLICAKLA KALIN

Feyzullah Ergün

Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said NURSÎ, Sözler, s. 873 Yeni Asya Neşriyat 2004.
2- Age. s. 874.
3- Mesnevî-i Nuriye, s. 317 Yeni Asya Neşriyat 2006.
4- Dr. Mustafa MERTER, Nefs Psikolojisi, s. 179 Kaknüs Yayınları 2014.
5- Prof. Dr. Jean M. TWENGE ve Prof. Dr. W. Keith CAMPBELL, Asrın Vebası: Narsisizm İlleti, s. 12 Kaknüs Yayınları 2010.
6) Asrın vebası: Narsisizm illeti s. 17.
7) Age. s. 32.
8) Age. s. 89.
9) Nefs Psikolojisi, s. 363.
10) Narsisizm İlleti, s. 114 .
11) Bediüzzaman Said NURSÎ, Mesnevî-i Nuriye, s. 104 Yeni Asya Neşriyat 2006

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*