Şayet Ergenekonculukla millet iradesini silâhlı yollarla etkisiz kılmak, iktidar yoluna cinayet çeteleri kurmak ve cuntalar oluşturmak kastediliyorsa, daha öncesinde yaşanan bu tip hadiseleri ve faillerini bir tarafa bırakarak 2003-4’e gelinemeyeceğini daha önce de yazmıştık.
Domino etkisini başlatan ilk harekete ulaşmadan, oradan günümüze ilmî, mantıkî ve insanî tahliller yaparak gelmeden “Ergenekon destanının” anlaşılamayacağını, siyasetle ilgilenenlerin bilmeleri lâzımdı.
Yani, 28 Şubat müdahalesinin asıl mahiyetine kimseciklerin itiraz edemeyeceği şeffaflıkla izah ettikten sonra 12 Eylül hareketine, oradan 12 Mart muhtırasına, oradan 27 Mayıs ihtilâline, oradan Serbest Parti denemelerine, İzmir suikastına, Birinci Meclis üyelerinin dağıtılmasına ve ta 31 Mart hadisenin hâlâ meçhul mahiyetine, mahlû ve mazlûm padişahın Selanik’teki Carls Allattini Köşkündeki hapsine ve hatta 1906’da Selânik’teki “Hür Subaylar” teşkilâtlanmalarına gidilerek, tam yüz seneden fazladır bu millete musallat olmuş “ihtilâl sıtmasının” virüsünün mahiyetini ortaya koyarak, Ergenekonculuğun geçmişi ve şerri konusunda millet aydınlatılabilirdi.
Zincirin halkaları gibi yekdiğerini ele veren aktüel ve tarihî hadiselerden kaçarak “kahramanlık destanı” elbette yazılamazdı.
Bediüzzaman Hazretleri şehit Menderes’e neden “kahraman” demişti? Yukarıda arz ettiğimiz tarihî süreç içinde Ergenekoncular tarafından idam edilen “Ahrarlar” kahraman değiller miydi?
“Ergenekon” meselesini gündeme taşıyanların iddiaları büyüktü. İddianın büyüklüğü nisbetinde tehlikeli yönü de vardı. Millet olarak yüz seneyi içine alan, tarihin can alıcı mahrem hadiselerini bağrında taşıyan ve yüz binlerin hukukunu ilgilendiren mühim bir meselenin günlük politikalara, siyasî infazlara ve tarihî husûmetlere alet edilmesinin ne denli yanlış ve tehlikeli olduğunu, önümüzdeki günler daha da net gösterecektir.
Ergenekonculuk meselesini son iki seneden beri gündemlerinin birinci maddesi olarak sürdürenlere, bu meselenin mahiyetini doğru bir şekilde anlatmak artık vacip olmuştur. Yarına bırakırlarsa, başkaları “doğru belge ve bilgilerle” onların sahiplenmeye çalıştıkları ekranlara çıkar, çok sıkıntılar yaşatabilirler. Geri dönüşü olmayan bir yola girildiğini hepimiz görüyoruz. Hem Hakkın yanında ve hem de halkın nezdinde yetkilileri bu tartışmalarda “temize çıkarıp” kurtaracak tek yol; Türkiye’nin Osmanlıdan tevarüs ettiği bu “ihtilâlcilik hastalığının” haritasını efkâr-ı ammeye doğruca anlatmaktır.
Benzer konuda makaleler:
- Ergenekonun Ruhuna Fatiha!…
- Ergenekon´dan çıkış
- 2009´dan 1909´a…
- Demokrasiye karşı Kemalist direniş
- Şiddetli belâlara ve anarşîliğe karşı bir set
- Bayram ilan edilen ikinci ihtilal
- Terörün yegâne çaresi Risâle-i Nur’da
- Ergenekon Destanı (!)
- Hayat öpücüğü…
- Merhum Rauf Denktaş ve Ergenekon Meselesi…
Almanya İslam Konseyi Din Şurası Sözcüsü / Eğitimci – Yazar
İlk yorum yapan olun