Ermeni meselesinde de Said Nursî’ye kulak verilmedi

Her hususta Kur’ân ahlâkına dayalı öğütler ve dersler va’z eden Bediüzzaman, daha 1910 yılı sonlarında Şark’taki aşiretlere hürriyeti, meşrûtiyeti (demokrasiyi) ve meşvereti anlatırken, Ermeniler söz konusu olduğunda tam derde deva olacak dersler veriyordu..

Allah bilir ki, o derslere kulak verilseydi; Ermenilerle olan tarihî, coğrafî ve sosyopolitik münasebetlerimizin hatırı karşılıklı olarak gözetilecek; Osmanlının “sadık teb’ası” olan Ermeniler isyana kalkışmayacak ve tehcire zorlanmayacaktı. Onlarla değil karşılıklı katl ve mukatele; belki savaşta bile karşı karşıya gelinmeyecekti. Birinci Dünya Savaşı’nda karşımızda değil, yanımızda olarak haricî düşmana karşı bizimle beraber savaşacaklardı.

Sonradan Üstad’’ın Münâzarât adlı kitabında da yerini alan bu reçeteler, hâlâ geçerliliğini koruyor ve hastalık devam ettiği sürece koruyacaktır.

Şu sualin keskinliğine ve cevabın yumuşatıcılığına bakınız:

Suâl: “Ermeniler bize düşmanlık edip, hile ve hıyanet ediyorlar. Nasıl dostluk üzerinde ittifak edeceğiz?”

Cevap: “Düşmanlığın sebebi olan istibdat öldü. İstibdadın zevaliyle dostluk hayat bulacak. Size bunu kat’iyen söylüyorum ki, şu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vabestedir. Fakat mütezellilâne dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi muhafaza ederek, musalâha elini uzatmaktır.” 1

Her iki taraf için de hasımlığın neye mal olacağını ve dostluğun haklı sebebini şöyle ifade ediyor:

“Bence şimdi kılıç vuran, o kılıcın aksi döner, yetimlerine dokunur. Şimdi galebe kılıç ile değildir. Kılıç olmalı, lâkin aklın elinde. Hem de dostluğun sebebi vardır. Zira komşudurlar. Komşuluk, dostluğun komşusudur.” 2

Bir de şu tesbitine bakınız ki; meğer Ermenilerle bizi karşı karşıya getiren sebepler öyle millî, tarihî ve vatanî görünse de, hakikî faktörler tamamen farklıymış.

İşte bakınız, milletçe Ermenilerle ittifakın zaruretini ve hikmetlerini ders veren Bediüzzaman, akabinde kesin bir ifadeyle şunu söylüyor:

“İşte şu noktalara binaen, onlarla ittifak etmek lâzımdır. Hem de bizim düşmanımız ve bizi mahveden, cehalet ağa, oğlu zaruret efendi ve hafidi (torunu) husûmet beydir. Ermeniler bize düşmanlık etmişlerse, şu üç müfsidin kumandası altında yapmışlar.” 3

Milliyetimizin lehine Ermenilerde var olan iyiliklere de şöylece dikkat çekiyor:

“Hem de onlar uyandılar, dünyaya yayıldılar, terakkiyat tohumlarını topladılar; vatanımızda ekecekler. Bizi medeniyete mecbur, terakkîye ikaz, bizdeki fikr-i milliyeti hüşyar ediyorlar.” 4

Bediüzzaman’ın bu görüşleri gerek Türkiye’de, gerekse Ermenistan’da Ermeni aydınlarına ulaştığında takdirle karşıladıklarını biliyoruz.

19 Ocak 2007 yılında katledilen Ermeni gazeteci Hrant Dink, öldürülmeden önce Yeni Asya’ya verdiği bir röportajda Ermenilerle ilgili bu fikirler kendisine aktarılınca hayretle karşılamıştı.

Said Nursî bunları kaç yılında söylüyor, sorusuna, arkadaşımız “1910 yılında” karşılığını verince hayretle şöyle demişti: “Çok ilginç. Allah, Bediüzzaman Said Nursî’den razı olsun. Zamanın ölçülerine ve bakış tarzına göre, burada Bediüzzaman’ın ahlâklı ve etik bir duruş sergilediğini görüyoruz.’

Dipnotlar:

1, 2, 3, 4- Münâzarât, s. 179-184.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*