Gençlik gecesinin gaflet uykusu, nice anne-babaların uykularını kaçırıp, istirahatlerini zirüzeber eder. Evlatla imtihan, peygamberlerin ve evliyaların da maruz kaldığı zorlu bir imtihandır, esasen. Ebeveyn, bilhassa eğitimli ve bilinçli bir anne-baba ise, itinayla çocuk yetiştirmenin çoğunlukla doğru bir netice vereceğini bildiğinden şaşırtıcı sonuçlara hazırlıklı değildir. O bilindik fıtrî sürece girmekten kendini alamaz dolayısıyla. Sürecin ilk safhası inkârdır. Kabullenmek istemez, reddeder. Yanlış görmüş, yanlış anlamıştır zanneder. Sıkıntı devam ettikçe kendini, birbirini veya yakın çevresini suçlamaya başlar. Hâlbuki her şey dozunda verilse de bir “Evlat imtihanı” gerçeği vardır… Sürecin üçüncü aşamasında bu gerçeği idrak eder ve çareler, teselliler aramaya başlar.
Kur’an’da kendilerinden gıyabî olarak bahsedilen gençlerden Habil ile Kabil’in hikâyesi, Hz. Âdem ile Havva validemizin İblis’in oyunu ile cennetten ayrılmaları ile başlar diyebiliriz. Yapmış oldukları “gençlik” hatasının mahcubiyetini taşıyarak yeryüzüne indirildiklerinde, birbirlerini aramaya biri Hindistan’dan, diğeri Cidde’den başlayan Âdem babamız ve annemiz, nihayet Müzdelife denilen mevkide birbirlerine kavuştular. El ele yürüdükleri meydan, Cebel-i Rahme olsa da, hakikatte dünyanın imtihan meydanıdır. Peşlerinde nesillerini şaşırtmaya yemin etmiş bir iblis taifesi ile.
Fıtrattan gelen bir gönül hikâyesidir evlat sahibi olmak. Bu eşsiz nimete sahip olmanın bedeli, cennetten inmek olsa da, tercih ettirici olduğunu yasak elmayı yeme isteğinden anlıyoruz. Çünkü o yasak, şeytanın telkini ile de olsa, ebedî yaşamak için delinmişti. Ve insan, soyuyla, nesliyle bir nevi kendi varlığını devam ettirmek arzusundaydı.
Hz. Âdem ve insan neslinin ilk annesi Hz. Havva’nın bu fıtrî arzularını bilen Rabbimiz, onları anne-babalık ile vazifelendirmiş, yirmi çift evlat vermişti. Ebeveynlikle ilgili bütün isimlerin mahiyetlerini öğreterek bizzat terbiye etmiş ve bereketli nimetler vermişti. Fakat her nimetin elbet bir imtihanı da vardı.
İlk İmtihan: Habil ve Kabil
Hz. Âdem ilk oğlu Kabil büyüyüp bir çiftçi olarak hayata atıldığında, çoban oğlu Habil ile bir probleminin olduğunu anladığında o da yukarıda bahsettiğimiz süreçlerden geçmeden imtihanı fark edememişti. Habil’in ikizini beğenmeyip kendi ikizi ile evlenmek isteyen Kabil’e önce nasihat etmiş, Allah’ın ilk nesil için koyduğu kuralları çiğnememesini söylemişti. İnadında devam edince, onları Rablerine müracaata ve duaya teşvik ederek adak adamalarını tavsiye etmişti. Rablerine karşı cömertçe adak sunan Habil’in yanında Kabil, dünya malında da ne kadar ihtiraslı olduğunu göstermiş, adağını bozuk ve kalitesiz ürünlerinden seçmişti. Rabbimiz Habil’in adağını kabul edip onunkini etmeyince de, kardeşini tehdit etmiş, hasedini her fırsatta davranışları ile belli etmiş, ailenin huzurunu bozmuştu. İki evladı arasında yaşananların ne kadar ciddi sonuçlar vereceğini ilk etapta fark edemeyen Hz. Âdem, uzak bir yere seyahate gideceği bir zaman Habil’i Kabil’e emanet etmişti. Bu fırsatı bekleyen Kabil de kardeşinin canına o uykuda iken kıyarak yeryüzünde işlenen ilk cinayetin faili olmuş, kendinden sonra işlenecek bütün cinayetlerin de suç ortağı olarak tarihlere geçmişti. Rivayete göre Hz. Âdem, bu meş’um hadiseden sonra yüz sene hiç gülmemiş. Kabil istediği kızı alıp başka bir diyara göçtükten sonra Rabbimiz Hz. Âdem babamızı Şit adında yeni bir evlat ile müjdelemişti.
Ebeveynlik Bir İmtihandır
Hz. Âdem ile Havva’nın bu ilk çocukları hadisesi, tefsir ve hadis kitaplarında çok farklı yönleriyle ele alınmıştır. Kardeş kıskançlığı, güzel kadın imtihanı, üstünlük mücadelesinin sınır tanımazlığı ve şeytanın yeryüzündeki ilk başarısı bunlardan birkaçıdır. Biz daha çok bu hikâyenin anne-baba imtihanı kısmından meseleye bakmaya çalıştık.
Hz. Âdem’in 930 yıl süren hayatının yüz senesini hiç gülmeden geçirmesine sebep olan bu hadise, aslında “cennetten ihracı” gibi tekâmül ve imtihan safhalarından sadece biri idi. Adeta insanlık tohumunun fidanlığa dönüşmesinde üzerine düşen “esas babalık ve ilk nebilik” rolünü bihakkın yerine getirirken, bize nice dersler veren bir insanlık kürsüsü olmuştur. Yedi bin yıldır da dersi devam ediyorken hâlâ taptazedir. Kendisini ilk insan olma şerefiyle yaratmış Rabbimiz, elbette vazifesini yapmakta çok hassas davranan bu güzel kuluna ceza ve eziyet etmiyordu. Bilakis bütün insanlığa mesajını Kabil ve Habil mektupları üzerinden veriyordu. Derslerden biri evlatlara, biri ebeveyne olmalıydı.
Ciddi bir cehd ve gayret gerektiren eğitim, elbette bir netice almak içindir. Bu neticenin alınabilmesi için iki şey gereklidir; terbiyenin ehil olanlarca verilmesi ve terbiye alanın bunu kabul etme istidadında olması. Hz. Âdem, birincisinin vasıflarına tam olarak haizdi. Lakin çelikten bir ağacı baltanın yontamaması gibi, oğul Kabil aldığı bilgileri hazmedemiyor, öğrendiklerinden faydalanamıyordu. Bazı da nefsinin hoşuna gidenleri alıyor, diğer öğretilenleri nefsi ona kötü gösteriyordu. Allahu Teâlâ’nın başka güzel maksatlar için fıtratına koyduğu inat, haset, kıskançlık, irade gibi özellikleri şeytanın emrine verdiği için babasının sözleri ona tesir etmiyordu. Hakka teslim olmak yerine kendine güvenmeyi seçmiş, hatta hürriyetine engel olunduğunu düşünüyor, istediği kızı seçmekte serbest olduğunu varsayıyor, kural tanımıyor, meydan okuyordu. Hâlbuki ölüsünü toprağa gömmeyi dahi bilemediği için Habil’i bir yıl sırtında taşımış, ne yapacağını bilemez bir hâlde cehaletini ilan ediyordu, ta karga ona yol gösterinceye kadar. Anlaşılan bildiği ne varsa babasına borçluydu.
Hz. Âdem’in bu hadise karşısındaki teslimiyeti, hüznünde ifrata gitmemesi, tevekkül ile vazifesine ara vermeden hadisat-ı âlemi okumaya devam etmesi, O’na Şit (a.s) gibi hayırlı bir evladın verilmesine sebep olmuştu. Evet, ebeveynlik aynı zamanda bir kulluk vazifesidir. Bir peygamber bile sevdiklerini yola getiremiyorsa, bir baba evladı üzerinde hidayeti asla yaratamaz. Bu bilinç bize en çok ahir zamanda lazımdır. Yoksa ye’s bizi kaplar, hüzün ümitlerimizi boğar.
Her insan hayırlı gençleri temsilde öncü olan Habil’in torunlarından olmayı temenni ededursun, Habillerden Kabiller, Kabillerden Habiller meydana çıktığı zamanları yaşıyoruz. Vazifesini yapıp sabırla tevekkül edenlere ne mutlu…
Benzer konuda makaleler:
- Hz. Adem (as) ve ilk insan neslinin üremesi
- Kur´ân´ın Temsillerindeki Hikmetler
- Cinselliği doğru kullanmanın ve zinadan korunmanın yolları nelerdir?
- Hz. Adem’i kandırmak için şeytan cennete nasıl girdi?
İnsanın ilk öğretmenleri anne-babaları.
Zorlu imtihanları da evlatlarından.
Çok güzel örneklendirmişsiniz.
Kaleminiz hüzne düşmesin ve susmasın nuraycığım.