Evvelâ kendimiz

Kabir kapısında olduğumuzu unutmak, ancak fani dünyaya daha kuvvetli bir nazarla bakmaktan bizi alıkoyamaz… Zararı daima kâr ediyoruz diye yazılı paketlerle bize sunulmuş olduğundan hemen fark etmemiz mümkün olmayan bir durumdur bu… Kabri unutmak… Ahireti unutmak… Ve Allah’ın emirlerini unutmak… Hafazanallah… Daima diri, daima taze ve itaat ve uyulmaya hazır olacağımız bir hakikat, ölüm hakikatı elbette ki hiçbir zaman unutulmamalıdır.

 

Bizlerin daima çok bildiğimiz cümlelerden olan: “Bu zaman cemaat zamanıdır.” Bizler tarafından ezberden çıkarılarak hayatın içinde kullanılabilmelidir. Şahsî, nefsî anlayış ve kavrayışların önüne ve ötelerine geçerek bir olmanın beraber olmak oduğunu anlamamız ve hayata geçirmemiz gerekmektedir. Cemaat fikir ve anlayışlarına parelel değil de aykırı düşünceler içerisinde olmak ancak kendimizin nakısiyetini ve zararlarımızı ortaya koyar. Bizim dışımızda kimsenin sahip olmadığına sahip olduğumuzu düşünmek, hiçbir zaman beraber olduğumuz ve tadat ettiğimiz hiç- bir düşüncemizin ve fikrimizin önüne geçemez. Velev ki kendimizce en doğru ve kıymetli olsa bile…
Şunu da kulağımızın küpesi olarak hiçbir yerde ve zamanda düşürmememiz ve kaybetmememiz gerekiyor ki: ‘’Ferdi şahısların dehası ne kadar harika da olsalar, cemaatin şahs-ı manevisinden gelen dehasına karşı mağlûb düşebilir…’’
Birbirimizin himmet ve duâsına her zaman muhtaç olduğumuzu, şefkat ve merhamet ihtiyacı içinde hissedebilmeli ve unutmamalıyız. Ders arkadaşlığı ve hizmette hademe olmak; mürşid ve üstadlığa daima tercih edilmelidir… Nefis ve şeytanın, dessas münafık zalimlere rağmen…
‘’Taksim-i mesai’’ sırrını ve dersini hayata geçirerek daima canlı tutmalıyız. Aksini yapmamız Cenâb-Hakk’ın ihsan ve merhametiyle omuzlarımıza yüklenmiş olan hizmet-i Kur’âniye ve imaniyeye sırtımızı dönmek olur ki böyle bir vartadan Allah’a sığınırız. Herkesi yok sayıp, her işi omuzlayacak kuru sıkı babayiğitlerden olmaktan sakınmalıyız. Kudsi ve gayet ehemmiyetli ve ehl-i imana menfaatli hizmetlerimize ne kadar çok eller yardıma koşsa evvela bizler memnun olmalıyız ve Rabbimize memnuniyet duâsında bulunmalıyız.
Sabit olan bu hizmet-i imaniye ve Kur’âniyemiz bu fani dünyanın umuru ve geçici siyasî aldatmacalarıyla  kendi elimiz ve dilimizle sarsılmamalıdır… Bize düşen vazifelere Risâle-i Nurun kudsî ve manevî dairesi içerisinde olarak kanaat edip şükretmeliyiz.
Muhtaç olduğumuz hakikatlerin bu zamanda hiçbir fani kazanç ve makamla değişilmeyeceğini iyi bilmemiz gerekiyor. Kâinatta hiçbir şeye alet ve basamak olamayacak olan hakikatlara karşı lâkaydane bir tavır ve şekille dünyanın fani fikirlerini ve umurunu nefis ve şeytanın ilkaatıyla karıştırmak, alet etmek sadece bize değil, İslâm âlemine ve insaniyete de büyük bir zarar vermek olacaktır…
Eğer kendimizi ve bu hayatın menfaatini düşünüyorsak bütün gücümüzle ve her türlü imkânımızla hizmete, iman ve Kur’ân hizmetine koşmalıyız ve ölümü de başımızda bir taç gibi unutmamalıyız…
İnsaf ve hamiyetle mütalâa niyetiyle…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*